YETER SÖZ İŞÇİNİN! Plazalar sömürünün merkezi olmayacak

Beyaz yakalı çalışanların sayısı tam olarak bilinmemekle beraber ÇSGB verilerine göre özel sektörde “Sağlık ve Sosyal Hizmetler”, “Banka, Finans ve Sigorta” gibi büyük çoğunluğu beyaz yakalılardan oluşan sektörlerin çalışan sayıları toplamı 700bin’den fazladır

YETER SÖZ İŞÇİNİN! Plazalar sömürünün merkezi olmayacak

Beyaz yakalı işçiler, gerek teknoloji gelişme ve iş gücünün dağılımındaki değişimler, gerekse Türkiye kapitalizminin yönelimleri açısından gitgide sayısı artan bir kesim olarak kendini göstermektedir. Tamamı beyaz yakalı olmayan sektörlerden herhangi birinde çalışan beyaz yakalı işçiler, gerek TÜİK gerekse çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığının rakamlarında, çalıştıkları sektörün çalışanı olarak görüldükleri için tam olarak beyaz yakalı çalışan sayısı tam olarak kestirilememektir.

Beyaz yakalı çalışanların sayısı tam olarak bilinmemekle beraber ÇSGB verilerine göre özel sektörde “Sağlık ve Sosyal Hizmetler”, “Banka, Finans ve Sigorta” gibi büyük çoğunluğu beyaz yakalılardan oluşan sektörlerin çalışan sayıları toplamı 700bin’den fazladır. Bunun yanında bir çok farklı sektörde çalışan yüzbinlerce beyaz yakalı emekçi söz konusudur. Örnek olarak Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na bağlı 33 bin doktor, 95 bin hemşire, 27 bin ebe, 30 bin’den fazla memur, TMMOB üyesi 510 bin mühendis, sermaye derneklerinin raporlarına göre 35 binden fazla bilişim emekçisi mevcuttur.

Beyaz Yakalar Arasında Örgütlenmeler: Meslek Odaları ve Sendikalar

Beyaz yakalı finans ve sigorta emekçileri arasında örgütlülük çok geride olmakla beraber, işkolu anlamında olmasa da mesleki anlamda mühendis ve doktor örgütlülüğü önemli düzeydedir. Ülke sorunları ve işçi hareketleri konusunda duyarlılığı yüksek TTB ve TMMOB içinse bugün gerici kuşatma ve meslek odalarını ele geçirme çalışmaları AKP döneminde daha da yükselmiştir. Dönem dönem açılan hukuksuz davalarla bu kurumlar ve bileşenlerini yıldırılmaya çalışılmaktadır.

Kamu sektöründe ise sağlık ve eğitim emekçilerinin geçmişten bugüne direngen yapısı, sarı sendikalar ile saldırıya uğramıştır. Kızılay’da 24 saatlik mitinglerle, baskı ve polis şiddetine karşı kazanılan sendikal örgütlenme hakkının karşısına, aradan geçen 20 yıldan fazla sürede sarı sendikalar ile çıkılmış, bugün ise kamuda sözde iş başarısı elde etmenin ve iş hayatında yükselmenin yollarından biri olarak iktidar yanlısı sarı sendikalara üye olmak görülmektedir. Ülkemizin kimi köklü okullarında yıllarca emek vermiş bir çok muhalif eğitim emekçisi ise AKP’nin rotasyon yönetmelikleri ile bu kurumlardan dağıtılmış, AKP iktidarının ele geçiremediği köklü eğitim kurumlarında gericileşmenin yolu açılmıştır.

“Sözleşmelerde Yazılmayan Birçok İş Öğretmenler Yıkılıyor”

Özer (Eğitim Emekçisi): Öncelikle özel sektördeki eğitim alanında 4. yılımda olduğumu söyleyerek söze başlamak istiyorum ve özelde bir İngilizce Öğretmeni olduğumdan kaynaklı, kendimi daha da geliştirme amacıyla kendi tercihimle çalıştığımı söylemem gerekiyor. Ama özelde eğitim sektörünün bir üyesi her öğretmenin psikolojik olarak kaldırabileceği bir ağırlık değil maalesef. Bir kere çok uzun saatler, derse girseniz de, girmeseniz de okulda bulunma zorunluluğu sizi çok güzel vuruyor. Mesela ben haftanın 4 günü 8.30 –5.30, bir günde 8.30 – 4.00 okulda bulunmak zorundayım, ki Salı ve Perşembe günler öğleden sonra hiç dersim olmamasına rağmen.

Uzun çalışma saatleri yetmezmiş gibi bir de öğretmenin üzerine yıkılan onlarca iş bulunmakta: mesela bana sözleşme imzalarken söz verilen hocam sınav hazırlamayacaksınız, hafta sonu ödevleri size yazılı şekilde öğrencilere dağıtılmak üzere ulaştırılacak gibi söylemler yerine getirilmedi ve ben bu yazıyı yazmadan önce 6. Sınıfların ilk sınavını hazırlamak zorunda kaldım, ki benim çalıştığım kurum emin olun birçok kuruma göre daha bir öğretmenine değer veren ve yük bindirmeyen durumda. Bazı okullar okula kayıtlı olmayan ‘potansiyel’ veli aramalarını öğretmenlere yaptıracak kadar alçaklaşmış durumda. Sigorta primlerini asgari ücret üzerinden gösterip, elden para ödemeler mi dersiniz, yoksa devletin her yıl sene başında özel, devlet ayırt etmeksizin her öğretmene ödediği kırtasiye ödeneğine el koyan yada onu öğretmenine çektirip geri alan, hatta ve hatta öğretmenlerine o ödemeyi aldırdıktan sonra taksit taksit maaşlarından o parayı kesen okullar ile dolu bir sektörün içindeyiz. İşin garip olan tarafı, benim gibi kendi isteğiyle çalışan öğretmen sayısı az olduğu için, atanamayan öğretmenler özel okullara mahkum ve iş kaybetme korkusundan seslerini çıkaramıyorlar. Çünkü atanamadıktan sonra işsizlik korkusu öğretmenleri öyle bir vurmuş oluyor ki, ses çıkardıklarında işinden olacakları korkusu yüzünden yönetimler her ne derse sanki bir kutsal emirmiş gibi karşılıyorlar, mantık aramaya bile çalışmadan hatta.

Sektörün en şanslı iki branşı; ingilizce ve sınıf öğretmenleridir. Onların da atamaları fazla olduğu için yönetimler tarafından hem diğerlerine göre daha fazla ücretle işe alınırlar, hem de daha bir ‘vazgeçilmez’ olurlar, tabi yersen. Yani sizin anlayacağınız o devletteki adam kayırmalar, özel sektörde olanların yanında bir hiç adeta. Mesela eğer yönetimden herhangi bir öğretmen ile iyi bir ilişkiniz varsa, ilerleyen birkaç yıl içinde sizi o kişinin idari kadroya alma ihtimali inanılmaz yükseliyor. Ne kadar uzman olduğunuz ile hiçbir alakası olmayan bir şekilde.

Bir de son olarak en büyük sıkıntımız VELİLERİMİZ! Bu sıkıntı da çoğunlukla yönetim kaynaklı ama bazı veliler var ki, sanki sizi mesleğinizden soğutmak için yaratılmışlar. Tabi her özel sektör alanında olduğu üzere, müşteri veli nimettir ve ne derse haklıdır. Öğretmene ve yönetime inanmaz ama 12 yaşındaki çocuğun abartı bir şekilde anlattıklarına, yalanlarına ve iftiralarına inanır ve para ödüyordur, hem de çok ciddi rakamlar. Bu da onu öğretmenler üzerinde gezinen bir karabasana dönüştürür. Çünkü o para vermiştir ve haklıdır, kazanacaktır. Kimi zaman bir kendini bilmez veli yüzünden kaç tane arkadaşımızın verdiği emekler ve göz yaşına bakılmamıştır, hocam buraya kadarmış denmiştir, üstüne üstlük okul bu tarz durumlarda hukuksal olarak o kadar üste çıkar ki, ne tazminatını öder ne de sözleşmenin sona ereceği zamana kadar olan maaş ödemesini yapar.

İstanbul gibi illerde bir de servis meselesi gibi çok can yakıcı bir başlık daha var. Öğretmen öğrenci servislerine binemez ve öğretmeni bırakmak en sona bırakılır ve genelde bir tane de öğretmenler için bir servis aracı ayarlanmaz. Bütün öğrencilerini bırakan bir servis otobüsü en son geri gelir ve öğretmenleri alır. Eğer öğrencilerden herhangi birini evinin yakınlarında yaşamıyorsa öğretmenimiz, servisin öğretmenimizin yakınına gitme şansı yoktur, öğretmenimiz servise gider ve bu da genelde en az yarım saat sürer. Yarım saatte servisle yolculuk sürse, 1 saatten önce okula varamaz ve 9’daki dersine yetişmek isteyen öğretmenimiz en geç 7’de kalkmış olmalıdır.

Son tahlilde şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, öğretmenlerimiz teknik olarak birer kol gücünü kullanan işçi olmasa da, günümüz konjonktürde yaşadığı psikolojik mobbing ve iş yap baskısı sebebi ile öğretmenler işçi sınıfının önemli bir alanını kaplamaktadır, her ne kadar yazın 2 ay tatil yapıyor olsak da.

“Sınıf Tavrına Selamlarımı İletiyorum”

Ayfer (Sigorta Emekçisi): 31 yıldır sigorta sektöründe aktif olarak çalışmaktayım.Bu sürecin son 15 senesi otomotiv sektörünün içinde geçmiştir.Çok güzel ve hareketli olmasıyla birlikte yanında bir çok sıkıntıları barındırır.Sektörün satış pazarının çok büyük olması rekabet ortamını da ateşliyor.

Sigorta şirketleri arasında rekabette öne geçmek için ve üretimi artırmak için “milyonerler kulübü”adını verdikleri; belirli üretimin üstündeki aldıkları ve firma sahiplerini seyahatlere götürdükleri hedefleri tutturmak biz satışçıların omuzlarına yüklendiğinden, sürekli satış baskısı gece uykularımızı kaçırıp, sinir sistemimizi bozmaktadır.

Karşılaştığımız her müşteriye tüm sigorta şirketlerinden teklif vermek ,güven duygusu oluşturmak önemli bir süreç ama sürekliliği sağlamakta ayrı bir yıpranma noktası.

Müşteriye ürünü sunmak, kazandırmak ve sürekliliği sağlamak bu rekabet ortamında oldukça zorken birde bunun raporlanması, neden yapılmadığının sürekli sorgulanması diğer sıkıcı olan tarafı.

İş tanımımızda yazılı olmayan ama satış yaparken müşteri psikolojisinden anlamayan yönetime neler yaptığını, ne kadar ilerlediğini, neler yaptığını anlatmak gerçekten en sıkıntılı ve anlaşılmayan kısım.

Hatta bu hedef tutmadığında karşılaştığınız tepki bireysel haklarınıza saldırı ya kadar gidebiliyor..Ve bu kriz dönemleri gözden ilk çıkarılan ve işşiz bırakılan insanlar arasında yerinizi alıyorsunuz…

Kıdem tazminatınızı ödeyip gönderebiliyorlar ama bundan sonrası için tek başınasınız.

Tek başına olmamak ve birlikte olmak, dayanışmak için Sınıf Tavrının önemini şu an anlıyor ve basından izliyorum.

Bu çatı altında güzel şeylerin başarılacığı inancı ile sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

“Fazla Mesai Alamadan, İş Dışında da Kendini Geliştirme Baskısıyla Yaşıyoruz”

Demir (Bilişim Emekçisi, Levent) : Bilişim alanı uzun yıllardır diğer mesleklerin gıptayla baktığı, diğer işçilerin kendileri de bilişim emekçisi olmak için hayaller kurduğu kurslara gitmek için çabaladığı bir alan. Fakat işin bilişim emekçileri yanı hiçte öyle gıptayla bakılan, özenilecek bir durumda değil. Genelde hafta içi 9-6 olarak çalışıyor gözüken bilişim emekçileri, gerek proje yetişecek baskısı, gerekse de yoğun iş yükü nedeniyle sürekli fazla mesailere maruz bırakılıyor. Fazla mesai ücretleri neredeyse hiçbir yerde dile bile getirilmezken, ekonominin kötü gidişatı nedeniyle geç kalmaların maaştan kesilmeye başladığı haberleri pek çok yerden geliyor. Ekstra mesailerin yanında sürekli kendini geliştirme baskısı, iş dışında gerçekleştirilmesi gereken bir görev olarak bilişim emekçilerine neredeyse dinlenebileceği zamanı bırakmıyor.

Bunların yanına açık ofis mantığı eklenince çalışma şartları katlanılmaz hale geliyor. Sürekli yönetici veya patronun denetimi ve baskısı altında çalışmak zorunda kalan bilişim emekçileri, konsantrasyon gerektiren işlerini gürültülü ve kalabalık çalışma ortamlarında yapmaya çalışıyorlar. Gün sonuna ise sadece baş ağrısı kalıyor. Bilişim emekçilerinin sorunlarının işçi sınıfının genel sorunlarından bağımsız olmadığının bilincinde olarak, biz bilişim emekçileri olarak Sınıf Tavrı Kurultayında yerimizi alıyoruz.