Tarihsel bir bakışla İran solu

Tarihsel bir bakışla İran solu

16-09-2018 09:00

İran solu, Ortadoğu gibi uzun yıllardır emperyalizmin saldırısı altında olan çok kritik bir bölgede önemli bir devrimi ıskaladı.

Taylan Yılmaz

Konu başlığı “İran ve sol” olduğunda, önemli bir aktör olarak TUDEH (İran Kitlelerinin Partisi) karşımıza çıkıyor.

Yasaklı ve ülke içerisinde etkinliği bir hayli azalmış olan İran Komünist Partisi’nin yerine kurulan TUDEH, kuruluş konferansını 29 Eylül 1941’de Tahran’da gerçekleştirdi. Kitleler içerisinde hızla çalışma yürütmeye başlayan parti kısa bir süre sonra merkezi yayın organı olarak “Siasat” (Siyaset) adlı bir gazete çıkarmaya başladı. Parti hücreleri ve sendikalar, ülkenin sanayi bölgelerinde yaygınlaştı. İsfahan, Gilan, Mazenderan ve Horasan’da da parti örgütleri kuruldu. 1944 yılındaki seçimlere katılan TUDEH’in adaylarından sekizi meclise girdi ve böylelikle mecliste de TUDEH kendi grubunu oluşturmuş oldu. Seçimlere girilen bu dönemde TUDEH’in yaklaşık 25.000 civarı resmi üyesi olduğu belirtiliyor.

Sovyetler Birliği ile yakın ilişkilere sahip olan TUDEH’in hem ülkede hem de parlamentoda aktif ve güçlü olması oldukça dikkat çekti. Muhammed Musaddık yönetimiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İran arasında imzalanan askeri anlaşma çerçevesinde ABD’li askeri danışmanlar, İran ordusunu eğitmek üzere ülkeye geldi. Bu süreci takiben, 1949 yılında TUDEH Partisi’nin bütün çalışmaları yasaklandı.

1953’e gelindiğinde ise, ABD ve İngiltere tarafından “Ajax Operasyonu” adı altında, Musaddık’a yönelik askeri bir darbe düzenlendi. Darbenin ana hedefi, Musaddık tarafından millileştirilen İran petrolleri üzerinde ABD ve İngiltere merkezli çok uluslu şirketlerin tam kontrolünü sağlamak ve Basra Körfezi’nde stratejik öneme sahip İran’ı anti-komünist blok içerisinde tutmaktı. Musaddık devrildikten sonra başa geçen Muhammed Rıza Şah Pehlevi, İran’da kitle hareketine yönelik baskıyı arttırdı. TUDEH, yasaklı olmasına rağmen bir süre daha çalışmalarını sürdürdü. Darbeden sonra ordu içerisinde de çalışma yürüten parti, subaylar arasında öne çıkıyordu. Ancak bazı parti kadrolarının Şah rejimiyle işbirliği yapması sonucunda 1955 yılında partinin yer altı örgütü açığa çıkarıldı ve aralarında subayların da bulunduğu çok sayıda parti üyesi ya infaz edildi ya da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Şah rejiminin yoğun baskı politikalarına direnemeyen parti içerisinde sorunlar çıktı. 1965 yılında parti üyesi bir grup, ülkenin güneyindeki aşiretleri silahlandırarak Şah’ı devirmenin mümkün olduğunu söyleyerek partiden ayrıldı. Özellikle bu ayrışmadan sonra parti kadroları hem nitel hem de nicel anlamda ciddi bir darbe aldı.

Şah rejimi baskı politikaları ve ABD’nin desteğiyle gücünü büyük ölçüde konsolide ederken, 1970’lerin başında iki kritik gelişme yaşandı. Bunlardan ilki, Şah rejiminin ezdiği TUDEH’in yokluğunda ortaya çıkan gerilla hareketleri. TUDEH dışında gelişen ve ilerleyen yıllarda oldukça öne çıkacak olan İran Halkın Fedaileri Gerillaları Örgütü (Halkın Fedaileri), Şubat 1971’de Hazar Denizi kıyısında küçük kent olan Siah-Kal’daki jandarma noktasına düzenledikleri bir saldırıyla kuruluşlarını duyurdular. Halkın Fedaileri’nin bu eylemi, İran’da 8 yıllık silahlı mücadeleler döneminin kapısını araladı. İkinci kritik gelişme ise, İslamcı hareketin gözle görülür bir şekilde yeniden doğuşu oldu.  Şah’ın uluslararası arenada ve ülke içerisinde imajını korumak için sunduğu bir takım sözde “reformlar” (Bu reformlar ağırlıklı olarak eski feodal sisteme yönelik toprak reformlarından oluşmaktaydı) ile birlikte toplumdaki dönüşümden korkan İslamcı liderler, Şah karşıtı mücadelede yer almaya başladı ve toplumsal olarak görünür hale geldiler.

İşbirlikçi bir örgüt: Halkın Mücahitleri

Yine bu dönemde ortaya çıkan ve toplumsal olarak kendine taban bulan Halkın Mücahitleri örgütü de üzerinde durulması gereken bir diğer aktör.

“İslam ve Marksizmi” sentezlediğini iddia eden grup, tıpkı Halkın Fedaileri örgütü gibi silahlı mücadele yansılı bir örgüttü. Örgüt, Şah’a, kapitalizme ve Batı emperyalizmine karşı silahlı mücadeleyi savunuyordu ve aynı zamanda 1970’li yıllarda birçok Amerikan askeri ve sivil personeline karşı suikastlar düzenledi. 1979 yılında Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin işgalini aktif bir şekilde destekleyen grup, devrim sürecinde TUDEH ile birlikte Ayetullah Humeyni’ye destek vermiş, ancak daha sonra yeni şeriatçı rejimle ters düşmüştü. Baskılar nedeniyle o dönem yeraltına çekilen örgüt rejim kuvvetleriyle silahlı çatışmalara girdi.

Merkezini 1981 yılında Paris’e taşıyan örgüt, Tahran’daki dinci hükümete karşı silahlı mücadelesini sürdürdü. İran-Irak savaşı sırasında da İran karşıtı faaliyetlerine devam eden örgüt, yıllarca Irak’ı üs olarak kullandı. Zamanla Fransa’dan gördüğü desteği yitiren Halkın Mücahitleri örgütü, 1986 yılında Saddam Hüseyin’in desteğiyle merkezini Paris’ten Irak’a aktardı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iddiasına göre örgütün tüm askeri ve finansal desteği, 2003 Irak İşgali’ne kadar Saddam Hüseyin yönetimi tarafından sağlanmaktaydı.

1990’lı yıllarda İran Genelkurmayı’nda yer alan bir dizi “simge” ismin öldürülmesi eylemlerini gerçekleştiren örgütün kampları, Irak İşgali sırasında, Saddam Hüseyin’le işbirliği yaptıkları gerekçesiyle bombalanmıştı.

Yanlış politikanın bedeli

İran’da solun yenilgisi ve kitlelerin uzun mücadeleler ve bedeller ile ulaştığı devrimin şeriatçılar tarafından gasp edilmesinde belki de -öncülük iddiası ve deneyimi en güçlü yapı olan- TUDEH’in yanlış politikalarının payı büyük.

1979 yılında Şah’ın devrilmesinin ardından ülkedeki hemen hemen bütün sol gruplar molla rejimine karşıyken, TUDEH yeni rejimde yer alarak bu durumu meşrulaştırdı. Dahası, şeriatçı rejim tarafından diğer sol örgütlere yönelik operasyonlar gerçekleştirilirken çeşitli nedenlerle sesini çıkarmadı. Hem Şah döneminde hem de 1979’dan sonra iktidarı ele geçiren molla rejiminin baskı politikalarından da en çok etkilenen TUDEH oldu. 1983 yılında parti yeniden yasaklanınca yaklaşık 10.000 üyesi tutuklandı. Partinin liderlerinin çoğu ya ülke dışına kaçtı ya da zorla itirafçı oldu. Bugün parti bir şekilde varlığını sürdürüyor olsa da İran siyasetinde belirleyici bir konumda değil.

Sonuç olarak İran solu, Ortadoğu gibi uzun yıllardır emperyalizmin saldırısı altında olan çok kritik bir bölgede önemli bir devrimi ıskaladı. Bu deneyim, İran solunun kendi özgünlükleri ve hatalarını içeren oldukça önemli ve incelenmesi gereken bir miras olarak incelenmek üzere karşımızda duruyor.