Tarihin en büyük fedakarlığı

Elbette çoğu insanın anlayabileceği bir durum değil, Engels’in tevazusu ve alçakgönüllülüğü. Tarihte de eşine çok az rastlanır bir tercih onunki.

Tarihin en büyük fedakarlığı

Elbette çoğu insanın anlayabileceği bir durum değil, Engels’in tevazusu ve alçakgönüllülüğü. Tarihte de eşine çok az rastlanır bir tercih onunki. Devrimi kendi ömürleri ile sınırlayanların, kendi popülaritesini işçi sınıfının tarihsel çıkarları önüne koyanların anlayacağı bir durum değil, Engels’in Marksizmin inşasında Marx kadar vazgeçilmez bir rol oynamış olmasına karşın, tüm tevazusuyla, bir tartışmanın ortaya çıkmasına bile izin vermeden, kendisinin ikinci sırada geldiğini açık bir şekilde ifade etmesi.  Kendi cümleleri ile aktaracak olursak;

“Bütün hayatımı uygun olduğum şeyi yaparak geçirdim, yani ikinci kemanı oynadım. Ayrıca Marx gibi harikulade bir birinci kemana sahip olmaktan mutluydum.”

1842’de Köln’deki Rheinische Zeitung bürosundaki ilk karşılaşmalarının ardından hep yan yana yürüdü Marx ve Engels. Burjuva ve gerici kalemlerin, Engels’i “Marx’ın finansörü” olarak lanse etmesinin tersine, Marksist metodolojinin doğrulabilmesi için gerekli olan iki ayaktan bir tanesi idi. 1848 devriminin önderlerinden bu büyük düşünür ve eylemci, bir fabrikatörün oğlu olmasına ve olanca servetine rağmen paranın olmadığı bir dünyanın düşü ile yanıp tutuşuyordu. Düşünceleri, kapitalizme ilişkin görüşleri Marx’ı oldukça etkilemişti.

İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nu yazdığında henüz 24 yaşındaydı. Kitabın önsözünden Eric Hobsbawn’a kulak verecek olursak;

“Frederick Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’nu yazdığında yirmi dört yaşındaydı. Fakat şaşırtıcı olan, onun bu görevi yerine getirmek için son derece nitelikli olmasıdır. Gerçek olan, Engels’in kitabının 1845’te olduğu gibi bugün de o dönemin işçi sınıfı üzerine yazılmış açık farkla en iyi kitap olarak varlığını sürdürüyor olmasıdır. Ardından gelen tarihçiler bu şekilde takdir etmişlerdir ve bu çalışma böyle takdir edilmeye devam ediliyor. İdeolojik bir nefretle hareket eden bir kısım eleştirmeni hariç tutuyoruz. Engels’inki bu mesele üzerine söylenmiş son söz değildir, son 125 yıldır özellikle de Engels’in kişisel aşinalığı olmadığı bölgelerde yapılan araştırmalar sayesinde emekçi sınıflarının çalışma koşullarına dair yeni bilgiler edinmiş olduk. Engels’inki zamanının kitabıydı. Fakat 19. yüzyıl tarihçisinin ve işçi sınıfı hareketi ile ilgilenenlerin kütüphanelerindeki hiçbir şey bu kitabın yerini alamaz. Bu kitap, vazgeçilmez bir çalışma ve insanlığın kurtuluşu için verilen mücadelede bir referans noktası olarak varlığını sürdürüyor.”

28 Kasım 1820’de Wuppertal’da (Barmen) dünyaya gelen Engels ilk eğitimine Barmen’de başlar.1834 yılında Elberfeld’deki daha ileri durumundaki bir okula devam eder. Bu süreç babasıyla arasındaki fikir çatışmasının da başladığı dönemdir. 1837 yılında liseyi bitirmesine bir yıl kala babası tarafından okuldan alınarak Barmen’deki aile şirketinde muahsebecilik yapmak zorunda kalır. 1838 yılında Bremen’e giderek burada sanayici Heinrich Leopold’un yanında çalışır ve 1841 yılına kadar eğitimine devam eder. Bremen’in kozmopolit ortamında yeni düşüncelerle karşılaşan Engels edebiyat ve sanat çevrelerine girmeye başlar. Bu dönemde çeşitli gazetelerde değerlendirme yazıları yazar ve makale, şiir, drama gibi alanlarda eserler verdi. Telegrap für Deutschland gazetesinde Friedrich Oswald mahlasıyla yazılar yazar. 1841 yılında bir yıllık gönüllü askeri görevini yapmak için Berlin’e gider. Topçu birliğinde askerken Berlin Üniversitesindeki felsefe derslerini takip eder. Buradaki ilk Genç Hegelciler arasında yer aır. 1842 yılında o dönemdeki önde gelen burjuva muhalif gazetelerden olan Rheinische Zeitungda Prusya devletinin gidişatını eleştiren bir yazı dizisi kaleme alır. 1842 yılında ise babası tarafından İngiltere Manchester’a gönderildi. Yol üzerinde Köln kentinde Rheinische Zeitung bürosunu ziyaretinde ilk kez Karl Marx ile karşılaşır.

1845 yılında İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu konulu bir makale yayımlar. Aynı yıl, editörlüğünü Paris’teki Karl Marx’ın yaptığı Franco-German Annals adlı dergiye yardım etmeye başlar. Marx, Engels ile kişisel olarak tanışmasının ardından onunla kapitalizm üzerine aynı bakış açısına sahip olduklarını fark eder. Marx, Engels’e ve fikirlerine büyük hayranlık duyarak Engels ile birlikte çalışmaya karar verir. Marx’ın 1845 Ocağında Fransa’dan sürülmesinden sonra, diğer Avrupa ülkelerine nazaran daha fazla ifade özgürlüğü vaad eden Belçika’ya gitmeye karar verirler. 1845 Temmuz’unda ise Engels, Marx’ı İngiltere’ye götürür.

1883’te yoldaşı Marx’ın ölümü ile onun mezarı başında yaptığı konuşmada şunları dile getirecekti;

“Çünkü Marx, her şeyden önce bir devrimciydi. Kapitalist toplum ile onun yaratmış bulunduğu devlet kurumlarının yıkılmasına şu ya da bu biçimde katkıda bulunmak, kendi öz durumunun ve gereksinmelerinin bilincini, kendi kurtuluş koşullarının bilincini kendisine ilk onun vermiş bulunduğu modern proletaryanın kurtuluşuna yardımda bulunmak, onun gerçek yönelimi işte buydu. Savaşım onun en sevdiği alandı.

Ender görülür bir tutku, bir direngenlik ve bir başarı ile savaştı o. 1842’de birinci Rheinische Zeitung’a, 1844’te Paris’teki Worwärts’a, 1847’de Brüksel’deki Deutsche-Brüsseler-Zeitung’a, 1848-1849’da Neue Rheinische Zeitung’a 1852’den 1861’e değin New York Tribune’e katkı, ayrıca, bir sürü kavga broşürünün yayınlanması, tüm yapıtının doruğu olan büyük Uluslararası Emekçiler Derneğinin kuruluşuna değin Paris, Brüksel ve Londra’da çalışma, işte, eğer başka hiçbir şey yapmasaydı bile, yapıcısının gurur duyabileceği sonuçlar.

Marx, işte bu yüzden zamanının en sevilmeyen ve en çok kara çalınan adamı oldu. Mutlakiyetçi olduğu kadar cumhuriyetçi hükümetler de kovdular onu; tutucu burjuvalar ile aşırı demokratlar onu kara çalma ve kargışlara boğmakta birbirleri ile yarışıyorlardı. O bütün bunları, hiç aldırmaksızın, örümcek ağları gibi yolunun dışına atıyor ve ancak çok zorunlu durumlarda yanıtlıyordu. Sibirya madenlerinden Kaliforniya’ya değin, Avrupa ve Amerika’nın her yanına dağılmış, tüm dünyanın milyonlarca devrimci militanı tarafından ululanmış, sevilmiş ve aklanmış olarak öldü o. Ve ben çekinmeden söyleyebilirim ki, onun birçok karşı-düşüncede olan hasmı olabilirdi, ama kişisel düşmanı pek o kadar yoktu. Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!”

Sonuç yerine

Engels yoldaşı Marx’ın ölümünün ardından 12 sene sonra, 5 Ağustos 1895’de hayata gözlerini yumduğunda, tarihin en büyük fedakarlığının altına imzasını atmıştı. Marx için söyledikleri onun için de geçerli;

Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!”