Rejime isim bulmak

Rejime isim bulmak

05-08-2018 08:50

AKP, Türkiye burjuvazisinin 40 yıllık hayalini yerine getirdi. Resmi olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, rejim değişikliği mi sistem değişikliği mi olduğu üzerine hararetli tartışmalar yürütülen başkanlık artık yürürlükte. Türkiye'nin en radikal idari değişikliğinin temelinde yatan fikirler ise burjuvazinin 40 yıldır söylediği talepler.

Zafer Aksel Çekiç

AKP, Türkiye burjuvazisinin 40 yıllık hayalini yerine getirdi. Resmi olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, rejim değişikliği mi sistem değişikliği mi olduğu üzerine hararetli tartışmalar yürütülen başkanlık artık yürürlükte. Türkiye’nin en radikal idari değişikliğinin temelinde yatan fikirler ise burjuvazinin 40 yıldır söylediği talepler.

Türkiye’nin idari yapısı Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından 1961 Anayasası ile önemli bir dönüşüm geçirmişti. Kuvvetler ayrılığı, anayasal denetim ve özerklik gibi temel yenilikleri barındıran 1961 Anayasası, 12 Mart Muhtırası sonrasında yapılan değişiklikler ile dizginlenmek istenmiş ve nihayetinde 12 Eylül Darbesi’nin hazırladığı anayasa ile tüm dünyada yürürlüğe sokulan yürütmenin güçlendirilmesi tezlerine teslim olmuştu. Başkanlık ise Türkiye’de sermaye sınıfının 40 yıllık rüyası olarak ülkenin idari sisteminin geçirdiği en radikal dönüşüme işaret ediyor.

“Türkiye’nin yeni dönemine, sistemine, rejimine bir ad verilmesi gerekiyor mu?” sorusuna bir cevap vermek gerekiyor. Türkiye’nin geçirdiği bu dönüşümün son halkasının henüz takılmamış olsa da kısmen güncel ihtiyaçlarla da belirlenen ilk adım merkezi iktidarın kurulması oldu. İkinci adımda ise yerelleşme gündeme gelecektir.

Bu haliyle bugün bir kısmı hapiste olan liberallerin Alparslan Türkeş ile “kader ortaklığının” da altı çizilebilir. Liberallerin fikirleri iktidarda, kendileri hapistedir. Elbette liberallerin istekleri bütünüyle hayata geçmemiş olsa da, Türkiye sermaye sınıfının dünyadaki genel eğilim doğrultusunda 12 Eylül Darbesi ve Anayasası ile güçlendirdiği yürütmenin, artık tekleştiği bu düzen 1923 Cumhuriyeti’nin bütün ilerici yanlarının budandığı, ülkenin işbirlikçiliğin, gericiliğin ve piyasacılığın kucağına terk edildiği bir niteliktedir.

Erdoğanizm mümkün mü?

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sürecin tamamlanmasında oynadıkları büyük rol tartışılmasız. 2002-2007 arasında piyasaların altın çocuğu haline gelen AKP daha sonra yanına ABD’nin ülkemizdeki en önemli aparatlarından Gülen Cemaati’ni de alıp özellikle devlet içerisinde geniş çaplı bir alan düzleme hareketine girişti. Daha sonra “stratejik derinlik” diyerek emperyalist planlarda rol kapma yarışı cihatçı terörizme tosladı. En sonunda Cemaat’in bir terör örgütü olduğu gizlenemez olunca bu kez Milliyetçi Hareket Partisi ile ortaklaşarak başkanlık sistemine geçildi.

Bu fazlasıyla pragmatik yolculuk önemli siyasal sonuçlara ve görünürde popülist bir söylemle sermayeciliğin en çıplak hallerinden birine sahip olmasına rağmen pek az özgün yön barındırıyor. Sermaye açısından pratikte fazlasıyla verimli ve başarılı olan Erdoğan siyasetinin, son tahlilde, özel olarak isimlendirilebilecek hiçbir özgünlüğü bulunmuyor diyebiliriz.

Erdoğan ve AKP, emperyalizm tarafından fonlanan liberallerin yıllarca kurdukları hayalleri üzerine biraz daha gericilik sosu ekleyerek başarıyla pazarlamışlardır. Daha açığı sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda 12 Eylül askeri darbesiyle girilen ve Avrupa Birliği uyum süreci diye pekiştirilen bir sürecin sonunda bugün yasamanın basit bir el kaldırıp indirme oyununa indirgendiği ve yürütmenin tüm devlet erkini tek başına kullandığı bu yeni yapının o hayallerden ve sermaye sınıfının kırk yıllık planlarından temel bir farkı bulunmuyor denilebilir.

Merkezileşme tamam

AKP’nin Ahmet Davutoğlu’nun yazdığı hayallerinin duvara toslaması aynı zamanda bu yeni yapının sınırlarını da çizmiştir. “Stratejik derinlik” denilerek çomak sokulan Suriye’de emperyalist planların başarıya ulaşmaması ve AKP’nin başarısızlıkları Türkiye’yi “Kürt Sorunu”nda hiç olmadığı kadar ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmıştır. Bir dönem emperyalizmin iyice sırtını döndüğü Erdoğan ve AKP buradan çıkarken bir yandan da kendi “katkıları” olabilecek unsurlardan vazgeçmiştir.

Bu vazgeçiş ile birlikte 2007’den itibaren başlatılan tasfiye operasyonunun hedefi de değişmiş ve tasfiye edenlerle tasfiye edilenler büyük ölçüde yer değiştirmiş bir durumla karşı karşıya kalınmıştır. Bu noktada Türkiye sınırlarını koruma önceliğiyle yeni yapıyı merkezden kurmak konusunda katı bir karar almış gözükmektedir.

Devlet Bahçeli’nin ön ayak olduğu referandum ve seçimler ile Türkiye sermaye düzeni bir bütün olarak bir tercihi de ortaya koymuştur. Bu sorunlu dönemde öncelik sermaye devletinin merkezinin kurulmasına verilmiştir.

Eksik kalan yerelleşme

Öte yandan, 2000’li yılların Avrupa Birliği gündeminde başlarda yer alan ve Kürt Sorunu’nun çözülme dinamiği yerine konan yerelleşmenin gündemden düştüğünü düşünmemek gerekir. Sermaye düzeni uluslararası sorunların da çözülmesiyle bir “demokratikleşme” hamlesi olarak pazarlayacağı yerelleşmeyi yeniden gündeme getirecektir.

Esas olarak iktisadi kararların ve bu arada sermayenin hareketlerinin yerel otoritelere devriyle hareketlerini kolaylaştırmayı öngören bu süreç sermayenin temel gündemlerinden biri olarak gündemde kalmayı sürdürmektedir. Bunun yanına esas olarak yeni bir özelleştirme hamlesi anlamına gelecek şekilde kimi kamu hizmetlerinin de yerel otoritelere devriyle sermaye talan edebileceği yeni alanlar bulacaktır.

Böylelikle Türkiye de “gerçekten” başkanlık sistemine geçişi tamamlayabilecektir.

Tüm bunları bir arada değerlendirdiğimizde yeni rejimin ve idari yapının dönemsel veya Erdoğan’ın kişisel heveslerinden kaynaklanan bir yanı olmadığı görülmelidir. Bunun dışındaki söylemler son tahlilde ve mutlaka sermaye düzeninin daha sorunsuz bir geçişi sağlamasına yardım edecektir.

Bu açıdan bakıldığında ise yeni yapının adı liberallerin hayallerinden kalan haliyle “2. Cumhuriyet” olarak konulabilir.

DİĞER PUSULA YAZILARI

PUSULA 1 | Çöken Osmanlı’dan Başkanlığa yolculuk ve 1923 Cumhuriyeti’nin bitişi

PUSULA 3 | Düzenin bekası sorunu ve restorasyon

PUSULA 4 | Sistem mi rejim mi? Kemalizm devam mı ediyor?