Emperyalizmin kışa dönen baharı

PUSULA | Emperyalizmin kışa dönen baharı

Emperyalizmin kışa dönen baharı

Helin Süvari

ABD medyasının önce bahar sonra kış olarak andığı, Arap dünyasını sarsan halk isyanlarının ardından emperyalizmin bölgeyi yeniden şekillendirmek için yarattığı ve beslediği çatışmalar kaldı

Tunuslu Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010’da zabıtalar tarafından el konulan mallarını geri almak için valiye giden bir seyyar satıcıydı. Vali kendisiyle görüşmeyi reddedince bir bidon benzin alarak “hayatımı kazanmamı nasıl bekliyorsunuz” diye bağırıp benzini üzerine döktü ve kendini ateşe verdi ve 18 gün sonra hayatını kaybetti. Olaydan on gün sonra, 24 yıldır iktidarda olan Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali, çareyi Suudi Arabistan’a kaçmakta buldu.

Sonradan ABD’nin Foreign Policy dergisi tarafından “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreç böyle başladı. Suudi Arabistan gibi birkaç istisna dışında tüm Arap dünyasına yayılan, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Muammer Kaddafi ve Yemen’de Ali Abdullah Salih’in iktidardan indirilmesiyle devam etti. “Arap Baharı” ilk önce Bahreyn’de boğuldu. Suudi Arabistan’ın askeri müdahalesiyle Şii nüfusun başını çektiği halk ayaklanması, aynı dönemde Tunus, Mısır, Suriye ve hatta Libya’da allanıp pullanarak pazarlanan Sünni karakterli halk ayaklanmalarına karşın vahşi bir şekilde bastırılırken “Arap Baharı” anılmıyordu.

2010’un sonunda 1848 Devrimleri ile kıyaslanan Arap dünyasındaki isyanlar, aradan bir yıl geçmişken ABD gazetesi Washington Post’un başlattığı akımla “Arap Kışı” oluverdi. Bahreyn’de boğulan Arap halklarının isyanı bir emperyalist müdahale halini alırken Libya’da, Suriye’de ve Afrika’da kafa kesen, pazar yerlerini bombalayan vahşi cinayet ve terör şebekeleri dışında bir miras bırakmadı.

“Bahar”dan “kış”a

“Arap Baharı”, emperyalizmin Ortadoğu haritasını şekillendirmesi için siyasal İslam’ın araçsallaştırılması idi. Somut olarak bir Şii hilali veya ekseninin, yani İran’dan Lübnan’a kadar Şii yönetimlerinin oluşmasıyla Türkiye ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Sünni devletler arasındaki bağın kopartılması ve İran tarafından kuzeyden ve doğudan bölgenin kuşatılması anlamına gelecekti.

Bu konuyu ilk gündeme getirenin 2004’te Ürdün Kralı II. Abdullah olduğunu hatırlatalım. Kral, ABD’li NBC kanalına, Irak’ta yapılacak seçimlerde Şiilerin iktidara gelmesinin bölgeyi istikrarsızlaştıracağını söylüyordu. İşte tam da bu bakış açısıyla Bahreyn’de ayaklanan halk Şii olunca görmezden gelinmişti.

Arap dünyasının şeyhlikler ve hanedanlara dönüşen rejimler arasında sıkışan devletlerinde egemen olan işbirlikçiliğin yeni döneme uyum sağlamasını talep eden emperyalist müdahalenin en sert yaşandığı yerin, bu anlamda Arap ülkelerinin istisnaları sayılmaları gereken Baas iktidarının bulunduğu Suriye’ye ve bağlantısızlar hareketinin kurucularından sayılabilecek Libya’ya yönelmesi de şaşırtıcı sayılmamalı.

Vekalet savaşları

Tunus’ta ve Mısır’da “Arap Baharı” ile iktidara getirilen Müslüman Kardeşler’in iktidarda bir yıl dayanmasının ardından “kış” olarak adlandırmaya neden olan “vekalet savaşları” dönemi başladı. Sünni-Şii çatışmasının doruk noktası olan bu savaş dönemi aradan geçen yıllara rağmen hala sürüyor.

Lübnan, Suriye, Irak ve İran hattının bölünmesi, Türkiye ile Arap şeyhlikleri arasında kara bağlantısının sağlanması, İran’ın Arap Yarımadası’nı doğusundan ve güneyinden çevrelemesinin önüne geçilmesi ve İsrail’in güvenliğinin de sağlanması amacıyla İran’ın etkinliğinin ortadan kaldırılması hedefleniyordu. Bu hedefin önemli ölçüde başarısızlığa uğradığı ve Irak ile Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt siyasi varlığının bu bağlamda değerlendirmeye alındığını biliyoruz.

Aradan geçen uzun sürede bugün Suriye ve Yemen’deki savaşların başta İsrail ve bir açıdan Türkiye eliyle bir “devletler savaşı”na dönüştürülmesi ihtimali de artık ifade edilebilir hale geldi. Emperyalizm bugün Suriye’yi Fırat’ın doğusunda Kürtler eliyle bölmeye çalışırken Fırat’ın batısında Türkiye’nin attığı adımların da ABD’nin bu planlarıyla uyumlu olarak Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıları da içerecek şekilde genişletilmekte olduğu görülüyor.

Emperyalizm için işbirlikçiler yatağı

Arap ülkelerini birer kan gölüne çeviren “Arap Baharı” sürecinin tüm siyasi tarafları aynı işbirlikçiliğin parçası. Ne Müslüman Kardeşler ne onun başındaki Mursi’yi deviren Sisi için farklı şeyler söylenebilir. Ne Vahhabi-Selefi Suud kralları farklı ne de “ılımlı İslam”a döneceğini açıklayan Suudi veliaht prensi.

Suriye’de savaşan cihatçı çetelerden ve ABD’nin “eğit-donat” programına da dahil edilmiş olan Mutasım Tugayları’nın lideri Mustafa Sejri’nin, bir ABD gazetesine verdiği, ABD’nin kendilerini yalnız bıraktığı, vaat ettikleri ücretleri ödemedikleri gibi silah ihtiyaçlarını da karşılamadığı yönündeki sözleri esasında Arap halklarının makus talihinin özeti gibi.

Emperyalizm “Arap Baharı”nda umduğunu bulamasa da yeni müdahaleler, yeni çatışmalar ve yeni savaşlar aracılığıyla elde edebilmek için arı kovanını karıştırmayı sürdürüyor.