Emperyalizmin açgözlülüğünün kurbanı: Haiti gerçeği

PUSULA | Emperyalizmin açgözlülüğünün kurbanı: Haiti gerçeği

Emperyalizmin açgözlülüğünün kurbanı: Haiti gerçeği

TAYLAN YILMAZ

Kuşkusuz, Haiti’de yaşanan depremler, doğal felaketler değerlendirilebilir. Ancak hayatını kaybeden binlerce insan ve bu insanların ölümüne yol açan nedenler, olsa olsa kapitalizmin ve emperyalistlerin felaketi olabilir. Haiti’nin dibinde olan Küba da aynı doğal felaketlerle karşılaşıyor ancak kapitalizm felaketi ile karşılaşmadığından olsa gerek, bu doğal felaketler binlerce insanın ölümüne yol açmıyor

1959 yılında Küba’da devrim olmasaydı, bugün Küba’nın nasıl bir yer olabileceğini az çok kestirebilmek için, yine aynı bölgeden bir ada ülkesi olan Haiti’ye bakmak yeterli. Sürekli olarak “doğal felaketlerle” boğuştuğu söylenilen batı yarım kürenin en fakir ülkesi Haiti, emperyalizm tarafından bilerek ve isteyerek fakirleştiriliyor ve fakir kalması için özel bir çaba gösteriliyor.

 Haiti’de emperyalizmin kökenleri

18.yüzyılda Fransız sömürgesi olarak bir dönem ‘refah’ yaşayan Haiti, Avrupa’da tüketilen kahvenin yüzde 60’ını, şekerin ise yüzde 40’ını ihraç ediyordu ve Birleşik Krallık’ın kontrolü altında bulunan Batı Hindistan Adaları’ndan daha fazla servet üretiyordu. Fransız Devrimi’yle beraber Toussaint L’Ouverture önderliğinde Haiti’de ayaklanan köleler, Fransız sömürgecilerini ülkeden kovarak 1804 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Bugün Küba’nın karşılaştığı gibi, dünyadan izole edilmek amacıyla ambargo uygulanan dönemin Haiti hükümeti, köle ayaklanmasında ‘mallarını’ kaybettiklerini belirten Fransızlara tazminat ödemeye zorlandı. 1900’lü yılların başında, Haiti hükümetinin gelirlerinin yüzde 80’i, Fransızlara tazminat olarak gidiyordu. Haiti, 1825 ve 1947 yılları arasında bu tazminatları ödedi ancak hükümetin elinde ülkede bir şey yapabilmek için herhangi bir kaynak yoktu. Geçmişte doğrudan işgal yoluyla sömüren Fransızlar, bu sefer de dolaylı yoldan Haiti’yi sömürüyordu.

Bununla beraber, Amerika Birleşik Devletleri de (ABD) 1915 ve 1934 yılları arasında fiili olarak adayı işgal etti. Bu dönemde bazı köylü grupları ayaklansa da Amerikan işgali yenilgiye uğratılamadı.

Haiti’de emperyalizme karşı hareketler de oldu.

Halkçı bir lider olan Jean-Bertrand Aristide 1990’da seçimleri kazandı. Sonraki yıl, kendisine yönelik bir darbe gerçekleştirildi ve iktidardan indirildi. 2000 yılında tekrar seçildi ve yaptığı ilk işlerden biri asgari ücreti günde 2 dolara çıkarmak oldu. Bu, neredeyse iki katlık bir artış demekti. Aristide, 2004 yılında ABD ve Fransa destekli başka bir darbeyle kaçırıldı ve bir süre sürgünde yaşadıktan sonra 2011 yılında Haiti’ye geri döndü ancak politika yapması yasaklandı.

 Yardım mı yoksa işgal mi?

Coğrafi konumu gereği sürekli olarak yıkıcı depremlerle ve kasırgalarla karşı karşıya kalan Haiti’ye sürekli olarak ‘uluslararası kamuoyu’ tarafından yardım çağrıları yapılıyor ve başta Birleşmiş Milletler (BM) eliyle bölgeye bazı yardımlar gönderildiği belirtiliyor.

Amerikan ve neoliberalizm karşıtı politikalarıyla öne çıkan Aristide’nin ülkeden sürgün edilmesinin ardından bölgeye gönderilen Birleşmiş Milletler Haiti İstikrar Misyonu (MINUSTAH) adı altında ülkenin yönetimi resmen teslim alındı. 2004 yılından beri Haiti’nin ne kendine ait silahlı bir gücü, ne de fonksiyonel bir hükümeti yok. Bununla birlikte bu ‘istikrar gücü’ herhangi bir istikrar da getirebilmiş değil. Üstelik BM’ye bağlı güçler sık sık çocuk tacizi ve yerli halk ile para karşılığı seks gibi konularla gündeme geldi.

2010 yılında yaklaşık 316 bin kişinin hayatını kaybettiği 7 büyüklüğündeki depremden sonra dünyanın kısa süre de olsa yüzünü Haiti’ye döndüğü söylenebilir. Bu bile bazı gerçekleri görmek için yeterli oldu. Binlerce insanın ölüm nedenlerinin en başında, yaşadıkları derme çatma evler, susuzluk, açlık ve salgın hastalıklar geliyordu. Bunlara rağmen bu ölümlerin doğal felaketler sonucu olduğunu söyleyenler, Haiti’nin emperyalistler eliyle itildiği durumu gizlemek isteyenlerdir.

2008 yılında ABD’nin Haiti eski büyükelçisi Janet Sanderson’a ait bir yazışmada, MINUSTAH’ın Haiti’deki varlığının asıl amacına ilişkin oldukça önemli şeyler vardı. BM güçlerinin Haiti’den erken ayrılışının ülkedeki halkçı ve neoliberalizm karşıtı hareketleri güçlendireceğini söyleyen Sanderson, MINUSTAH’ın ABD’nin Haiti’deki çıkarları için vazgeçilmez bir araç olduğunu söylüyordu.

Anlaşılan Haiti’yi soktuğu durum emperyalizm için bile içinden çıkılamayacak bir hâl almış olacak ki, MINUSTAH’ın görevine son verme kararı aldılar.

 Doğal felaket mi dediniz?

Haiti’nin dibinde olan Küba da aynı doğal felaketlerle karşılaşıyor ancak kapitalizm felaketi ile karşılaşmadığından olsa gerek, bu doğal felaketler binlerce insanın ölümüne yol açmıyor. Bununla da yetinmeyen Küba, depremden sonra ne asker ne ordu, yalnızca yaklaşık 1,200 doktoru yardım için Haiti’ye gönderdi.

Kuşkusuz, Haiti’de yaşanan depremler doğal felaketler değerlendirilebilir. Ancak hayatını kaybeden binlerce insan ve bu insanların ölümüne yol açan nedenler, olsa olsa kapitalizmin ve emperyalistlerin felaketi olabilir.