Burjuvalar işçilerin mücadele gününü "kutluyor": 8 Mart

PUSULA | Burjuvalar işçilerin mücadele gününü "kutluyor": 8 Mart

Burjuvalar işçilerin mücadele gününü

Habibe Kılıç

Kadının özgürleşme mücadelesini simgeleyen 8 Mart’ın tarihsel kökeni, kadın mücadelesinin hedefleri açısından nirengi noktası oluşturmaya devam ediyor. Dolayısıyla sınıf mücadelelerinin şekillendirdiği insanlık tarihine bakarken ışığı nereye tutacağımızı bilmemiz gerekiyor.

Tarihselliğin bulandırılması konusunda burjuvazinin bitmek bilmeyen hamlelerine karşı mücadele tarihimiz ve köklerimizden alacağımız kuvvetle, 8 Mart’ların sınıfsal özünün zedelenmesine ve içinin boşaltılmasına karşı şiddetli bir ideolojik mücadele yürütmek zorundayız.

Bu yüzden öncelikle 8 Mart’ın sınıflar mücadelesi tarihindeki yerini bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak da fayda var.

Tarih 8 Mart 1857

New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi Kadın…

Ağır çalışma koşullarına, çok uzun iş günlerine ve düşük ücretlere karşı örgütlenir ve 16 saatlik iş gününün 10 saate indirilmesi, eşit işe eşit ücret talepleriyle o yıllarda görülmemiş devasa bir grev başlatır.

Kolluk kuvvetleri, burjuvazinin de desteğiyle saldırırken, binlerce işçiyi fabrikaya kilitler çıkan yangında işçilerden 129’u yanarak can verir.

Yıl 1910

II. Enternasyonal, Kopenhag’da toplanır. Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, sosyalist kadınların her yıl “Kadınlar Günü” düzenlemesini önerir. Bu öneriden sonra 19 Mart 1911 tarihinde ilk defa uluslararası çapta kitlesel Kadınlar günü kutlanır.

Almanya, Fransa, Danimarka, Hollanda, İsviçre’de de yapılan ve yüz binlerce kadının katıldığı kutlamalarda kadınlar oy hakkı, 8 saatlik iş gücü, analık hakkı, savaşların son bulması taleplerini yükseltirken ortak amaç ve ilkeler etrafında gösteriler düzenler.

Yıl 1917 /1921

Çarlık Rusyası’nda kadınlar yeni bir toplumun temellerini kurmak üzere mücadele ederken anayasal ve hukuki eşitlik, boşanma hakkı, ücretsiz ve yasal kürtaj hakkı, eşit işe eşit ücret gibi taleplerle örgütlenir, Ekim Devrimi’nin önemli uğrağı olan Şubat Devrimi’nin ateşleyicisi olurlar.

Sosyalizmin inşa süreci, “Kadının Kurtuluşu Sorunu” açısından büyük öneme sahipti.

Ekim Devrimi’nin ardından 1921’de Moskova’da yapılan Üçüncü Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart, ortak amaç ve ilkeler etrafında uluslararası düzeyde kutlanacak kesin bir tarih olarak belirlenir.

Başta129 dokuma işçisi kadın olmak üzere emekçi kadınları mücadelesi anısına 8 Mart’ın, Dünya Emekçi Kadınlar Günü adıyla kutlanması kararı bu konferansta alınır.

8 Mart kutlamalarının köken itibariyle doğrudan işçi kadınların mücadelesiyle la ilişkili olduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekir.

Bugün Burjuvazi, işçi sınıfının değerlerine saldırırken onların içini boşaltmayı hedefliyor. Tıpkı 8 Mart’ın sınıfsal yanını ve mücadele ruhunu yok etmeye çalıştığı gibi…

Tarihsel olarak ortaya çıkışında ve gelişiminde “emekçi kadınlar “ vurgusunun burjuvaziyi rahatsız ettiğini belirtelim.

8 Mart’ı bir tüketim gününe çeviren burjuvazi 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” adlandırmasıyla “kutlarken” kapitalist sömürünün ve zorbalığın üstünü kapatarak sınıfsal boyutu göz ardı etmektedir. Kadının sorununu sadece bir kadın-erkek sorununa indirgeyerek bu günü erkeklerin kadınlara çiçek aldığı, vitrinlerde tüketimi körükleyen kadınlara özel indirim kampanyalarıyla değerlendirmektedir.

Sermaye iktidarı, tüm bunları elindeki çeşitli enstrümanları kullanarak toplumsal alana dönük büyük bir ‘’kampanya’’ ile örgütlemektedir.

Dünden bugüne sermayenin bu girişimlerine karşı durmak siyasal ve ideolojik bir mücadelenin konusuyken, aynı zamanda bu değirmene su taşıyan ‘’kadın hareketleri’’ ile de üst düzeyde mücadele edilmesi yakıcılığını arttırmaktadır.

Feministler ise 8 Mart’ı sınıflar üstü bir çerçevede ele alırlar.

Feminist hareket, sosyalist feministlerden burjuva feminizmine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Fakat kendine sosyalist feminist diyen kesimler de dahil olmak üzere hepsinin ortak yanı, temel sorunun sınıfsal olduğunu görmemeleri ya da görmek istememeleridir. Feministler, kadının ezilmesini erkeğin doğasından kaynaklanan sınıflar üstü bir sorun olarak ele alır. Kadın sorununu kadınlarla erkekler arasındaki bir çatışmaya indirgerken sorunu yanlış tahlil ettikleri için çözümünü de doğru yerde aramazlar.

Dolayısıyla, diyalektik ve materyalist bakış açısından yoksun olan bu küçük-burjuva kavrayış, kadının kurtuluş mücadelesini sınıflardan bağımsız olarak yürütülecek, tümüyle düzen içi bir mücadeleye indirger.

Kapitalizm ortadan kaldırılmadan kadın sorununun çözümünü sağlayacak zemin kurulamaz.

Kadın sorununun işçi sınıfının devrim ve iktidarıyla birlikte otomatik bir çözüme kavuşamayacağı doğrudur. Fakat bu sorunun çözülmeye başlanabileceği yegâne ortamı ancak sınıfsız topluma giden zorunlu bir uğrak noktası olarak işçi sınıfı iktidarı sağlayabilir. Kadın sorunun nihai çözümü ise ancak mülkiyet ilişkileri ile iş bölümünün ortadan kalkacağı, eskinin tüm alışkanlıklarının, değer yargılarının yok olup insanın insan olarak tarihinin başlayacağı komünist toplumda mümkün olacaktır. Yine ancak bu toplumda, kadın ile erkek arasındaki ilişki, her türlü çıkardan ve bencilce duygudan arınmış, salt sevgiye dayalı bir ilişki haline gelecektir.

Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü’nde kapitalizmin egemenliği milyonlarca kadını savaş göç, taciz ve tecavüze maruz bırakıyor. Bugün emperyalistlerin ve sermayenin ülkemizdeki gerici dönüşümde rol verdiği AKP, gerici ideolojilerle kuşatılmış, itaatkâr, “edepli” yaşayan, gerektiğinde sermayeye maliyeti en düşük şekilde köle olacak, toplumsal yaşam alanı ev ve aileyle sınırlı bir kadın yaratmak istiyor. İşte sistemin işçi sınıfının kadınlarına sunduğu yaşam bundan ibarettir!

Biz emekçi kadınlar, işte tüm bunlar ve daha sayamadığımız pek çok başlıkla beraber kapitalist sistemin dayattığı bu ‘’hayatı’’ reddediyor, ‘’Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla gerçekleşecektir.’’ diyen Clara Zetkin’lerin bugünlere bıraktığı mücadele mirasını sahiplenmeye ve ileriye taşımaya devam ediyoruz.

8 Mart işçi sınıfının kadınlarının, patronlar sınıfının dayattığı ağır çalışma koşullarına karşı bir başkaldırı olarak tarihe geçmiştir ve bu tarih sürmektedir. İşçi sınıfının kadınları olarak bizler için 8 Mart budur. Onun tarihsel önemi örnek aldığımız ve sürdürdüğümüz mücadelenin kendisidir. Bu yüzden: Yaşasın 8 Mart!