AKP’nin solundan düzen soluna umut tacirliği: 'Bin Umut' diyerek halkı kandırmışlardı

PUSULA | AKP’nin solundan düzen soluna umut tacirliği

AKP’nin solundan düzen soluna umut tacirliği: 'Bin Umut' diyerek halkı kandırmışlardı

Neşe Deniz Babacan

“Bin Umut” diyerek halkı kandırmışlardı

 24 Haziran’daki korsan seçimler bazı yönleriyle 2007 yılındaki seçimleri çağrıştırıyor. Hatırlanacağı üzere “Bin Umut Adayları” olarak lanse edilen proje solun AKP’ye yedeklenmeye çalışılmasının adı olmuştu. Üzerinden on yıl fazla süre geçmesine rağmen, bugün de HDP ve CHP üzerinden solculuk yapılarak umutlar sisteme yedekleniyor

2010 yılında yapılan referandumda AKP’ye yedeklenmenin ve İkinci Cumhuriyet’e geçişin yolunu yapan liberallerin “Yetmez Ama Evet” söylemi, kökenleri itibariyle AKP’nin iktidara gelişinin devamında alınan pozisyonun evrimleşmiş hali olarak görülebilir.

O açıdan “Yetmez Ama Evet”çilerin bugün geldikleri evrim basamaklarında özellikle merkeze HDP’yi yerleştiren liberal anlayışa şaşırmamak gerekiyor. Ancak bazı başlıklar nedense baki kalıyor: Sermaye diktatörlüğü ile hesaplaşmak yerine burjuva demokrasisinin gelişimini sağlamaya çalışmak, gericiliğe karşı mücadele yerine örneğin siyasal İslâm’ın özgürlükler kapsamında savunulması, sömürü düzeninin nedenlerine değil sonuçlarına odaklanmak liberallerin genel tavrı olarak görülmelidir. Türkiye üzerinden örnek vermek gerekirse, AKP yandaşlığı yapacakları zaman sistemin geneline ya da bazı noktalarına eleştiriyi yükseltiyorlar, sistem eleştirisini geri çektiklerinde AKP karşıtlığını gündeme getiriyorlar.

Oysa ki, Türkiye kapitalizmi, sermaye devleti, sermaye sınıfı, AKP iktidarı ve buna karşı çıktığı söylenen düzen muhalefeti bir bütün. Hatta bu sistemin emperyalizm ile köklü, tarihsel ve bununla birlikte güncel, konjonktürel bağları mevcut. Bu bağların yapay olduğunu söylemek sizi bilim dışı bir noktaya götürüyor ki, bu çevreler genelde bu sularda yüzüyorlar.

Amaç AKP’yi ıslah etmek miydi?

Özellikle 2007 seçimlerinde Kürt siyasi hareketi ile Türkiye solunun bazı kesimleri arasında kurulan işbirliği sonucunda ortaya çıkan “Bin Umut Adayları” tam da AKP’yi ıslah etmek adı altında Türkiye kapitalizminin yönelimlerine destek anlamına geldi. Bilindiği üzere ülkemizde Kürt sorunu ile demokratikleşme meselesi hep eşdeğer tutulmakta Türkiye solu da buna yedeklenmeye çalışılmaktadır. 2007 dönemi bunun en önemli dönemeçlerinden biri olarak ortaya çıkmıştır.

Hatta hatırlanacağı üzere “Bin Umut Adayları” üzerinden o dönem DTP, EMEP ve SDP’ye ÖDP Genel Başkanlığı yapan Ufuk Uras’ın eklemlenmesi ile ete kemiğe büründürülmüştü. Türkiye’de bağımsız adaylar ile birlikte solcuların Meclis’e tekrar gireceği ve bununla birlikte 60’lı yıllardaki TİP’in benzeri bir tabloya ulaşılacağı öngörülüyordu. Bu sayede Kürt siyasetine yedeklenmiş solcular, liberal yönelimlerini sol bir sos ile örterken, diğer taraftan bu proje “AKP’nin ıslah edilmesine” odaklanacaktı.

Liberalizmin daha radikal görünümlü kanatları açısından proje buydu elbet. Ancak AKP-FETÖ işbirliği üzerinden şekillenen siyasal iktidar Ergenekon operasyonu ile birlikte adımlar atmaya başladıkça, devamında 1923 Cumhuriyet’i ile açıktan bir hesaplaşmaya giriştikçe liberaller AKP’nin yanında hizaya geçtiler. Bununla birlikte Kürt hareketi ve Türkiye solunun bir bölümü de burada esas duruşa geçti.

Biraz önce bahsettiğimiz bu basamaklarda yukarıya doğru çıkılırken, liberallerin en has odağının temsilcisi olan Ömer Laçiner tarafından ise “Türkiye’de burjuva demokratik devriminin tamamlandığı” vaaz ediliyor ve artık yeni aşamada AKP’ye destek verilmesi gerektiği söyleniyordu.

“Bin Umut”tan bir umut dahi çıkmadı

2007 seçim sürecine gidilmeden önce ülkemizdeki liberallerin AKP cenahında merdivenleri çok hızlı çıktıklarını unutmamak gerekiyor. Burada öncelikle Avrupa Birliği sürecinin etkili olduğunu, Türkiye’nin emperyalizme eklemlenmesinin “Emeğin Avrupa”sı söylemleri ile makyajlandığını aşağı yukarı herkes hatırlayacaktır. Dolayısıyla 12 Eylül’le birlikte başlayan neo-liberalizasyon dalgası 90’lı yıllarda Gümrük Birliği anlaşmaları ile perçinlenirken, bunların 2000’li yıllardaki uzantılarını Avrupa Birliği üyelik süreci ve özelleştirmeler oluşturdu.

İşte ülkemiz emekçilerine dönük en büyük saldırı dalgasının siyasi öznesi olan AKP iktidarı 2002 sonrasında bu adımları atarken yanında hep liberalleri destekçi olarak buldu.

Bu duruma Türkiye solunun da ortak edilmesi için 2007 yılında ortaya atılan “Bin Umut Adayları”nın Meclis’e sokulmasının sonrasında neler kaldığı ise açık bir şekilde görülüyor olmalı.

AKP eliyle adım adım emperyalizme daha fazla eklemlenen bir Türkiye… Buna liberallerin bir itirazı yok. Hatta Türkiye’deki anti-emperyalist duruşun zayıflaması için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bugün benzeri bir durumu liberallerin ve Kürt siyasi hareketinin Suriye’de emperyalist projelere onay vermelerinde görüyoruz. 2000’li yıllarda AB komiserlerinin Diyarbakır’daki Newroz’da ağırlanması ile ne kadar benzeşiyor değil mi?

Emek sömürüsünün daha da derinleştiği bir Türkiye… Buna da liberallerin bir itirazı bulunmuyor. Daha doğrusu, meselenin nedenlerine odaklanarak değil sonuçlarına geçici çözümler bularak işçilerin yanında olduklarını söylüyorlar.

Gericiliğin siyasal İslâm adı altında özgürlükler kapsamına sokulması ile liberallerin bir derdi yok. Zaten, bu başlık liberallerin Cumhuriyet ve Kemalizm ile hesaplaşmalarında çok özel bir yere oturdu.

Tüm bunları arka arkaya düşündüğümüzde ve değerlendirdiğimizde 2007 yılındaki “Bin Umut Adayları”nın nereye oturduğunu ve Türkiye soluna dönük müdahalenin bir parçası olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.

Bunu gözden kaçırırsak, bugün Meclis’e girmeye indirgenmiş bir siyasi hattın “Bir Umut” olarak pazarlanmasını ve düzen muhalefetine yedeklenen anlayışın ipliğini pazara çıkarmamız çok mümkün olamayacak.