Davos 2018: Kapitalizmin derinleşen krizinde 10. Yıl

Mercek | Davos 2018: Kapitalizmin derinleşen krizinde 10. Yıl

Davos 2018: Kapitalizmin derinleşen krizinde 10. Yıl

Behiç Oktay

Sermaye sınıfının, kapitalizmin ve emperyalizmin sorunlarını tartıştığı Davos 2018’in bu yılki başlığı “Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak” olarak belirlendi.

İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF), bilindiği gibi sermayenin devletlerle, yani patronların ve CEO’ların, bakanlar, başbakanlar ve devlet başkanlarıyla yılda bir kez topluca buluşup kendilerinin ve dolayısıyla kapitalizmin geleceğine dair konuları, geçen yıla dair değerlendirmeleri ve “ilham verici başarı hikayeleri”ni anlattığı bir yer. Bu yıl da yine birçok devlet adamı, iş adamı, akademisyen ve bazı sanatçıların katılacağı WEF’in bu yıl en merak edilen olayı, 18 yıl sonra bir ABD Başkanı’nın katılımı olacak. Ancak Cuma günü ABD’de hükümetin kapanması nedeniyle Trump’ın foruma katılamama ihtimali doğmuş durumda.

Forumun açılış konuşması Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından yapılacak. Geçtiğimiz yıl açılış konuşmasını Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping yapmıştı. Bununla beraber geçtiğimiz yılın başlığı “Duyarlı ve Sorumlu Liderlik” idi. Liderlerin kapitalist/emperyalist sistemde duyarlı ve sorumlu olamamasının sonucunda bu yıl konu başlığı “Parçalanan Dünyada Ortak Gelecek Oluşturmak” oldu.

Kapitalizm krize çözüm bulamıyor

Kapitalizmin 2008 krizinden bu yana, yani neredeyse 10 yıldır, toparlanamamasının bir sonucu olarak son yıllarda sermayenin küreselci-korumacı kanatlarının arasında krizin çözümüne dair görüş ayrılıklarının belirginleştiğini görülüyor. Bunun yanında ABD’nin Soğuk Savaş sonrası dünya üzerindeki “mutlak” hakimiyetinin de sorgulandığı, AB’nin geleceğinin tartışıldığı, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmayı planladığı, Çin’in güçlü bir aktör olarak emperyalist sisteme entegre olduğu, Rusya’nın bölgesel bir güç olarak Orta Doğu’da ve Orta Asya’da sazı eline alması gibi koşulların yol açtığı çok kutuplu dünyaya geçiş sürecinin de sermayenin gündemine girdiği Davos’un bu yılki başlığından da anlaşılıyor.

Kapitalizmin 2008 yılında girdiği kriz, bugüne kadar başta Orta Doğu olmak üzere dünyanın pek çok yerinde ciddi sıkıntılar doğurmuş, işbirlikçi hükümetlerin ve siyasi aktörlerin savaşlar, sermayeye tanınan imtiyazlar ve kemer sıkma politikaları ile daha da derinleşmiş, Avrupa ve ABD’de göçmen karşıtı, milliyetçi ve faşist unsurların güç kazanmasına yol açmış, Soğuk Savaş sonrası ABD’nin uluslararası alandaki tahtını sallayan küresel ve bölgesel aktörlerin belirginleşmesine yol açmıştır.

Dolayısıyla bu forumda dünyanın çok kutupluluğa doğru gittiğinin sermaye açısından kabullenişi ve bu durumun kapitalizm açısından nasıl uyumlu bir hale getirilebileceği tartışılacak. Çok kutuplu dünyaya doğru ilerlerken ülkelerin içindeki ve dışındaki problemlere nasıl çözüm üretilebileceği de forumda konuşulacak.

Dikkat çeken bir ayrıntı ise forum öncesi bini aşkın katılımcıya yöneltilen sorulara verilen cevaplar ise kapitalizmin krizinin ciddiyetini ortaya koyması oldu. WEF’in Küresel Riskler Raporu’nda forum katılımcılarının %93’ü dünyanın daha kötüye gittiğini söylemesi ve %79’unun savaş ihtimali görmesi, dünya üzerindeki sorunların kapitalistler açısından bile ne kadar ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor.

Trump küreselcilerin sahasında

Son yıllarda gittikçe artan ve özellikle Avrupa’da ve ABD’de göçmen karşıtlarının iktidara gelmesi ve güç kazanmasıyla birlikte, modern dünya tarihinde bir kez daha sermayenin iki kanadı; ulusal ekonominin güçlendirilmesine öncelik verilmesi gerektiğini savunan (bugünkü popüler adıyla “korumacı”) ve küresel ekonominin güçlendirilmesine öncelik verilmesi gerektiğini savunan (bugünkü popüler adıyla “küreselci”) kanatlar karşı karşıya geldi.

Bugün temelde kapitalist ve emperyalist yapılarını koruyan, ancak ekonomik ve siyasi açıdan aralarında çeşitli yöntemsel farklılıklar olan ve bu nedenle küresel ekonomiyi tek vücut halinde yürütmekte güçlük yaşayan sermaye sınıfı bugün bu soruna Davos’taki forumda çözüm arayacak. Küreselci kanadın kalesi olarak tanımlayabileceğimiz WEF’te, Trump ABD’nin ulusal ekonomisine öncelik veren “America First” (Önce Amerika) politikası ile ne yapmak istediğini katılımcılara anlatacak. Forumun kapanış konuşmasını yapacak olan Trump’ın nasıl bir konuşma yapacağı ise şimdiden merak konusu.

4. Sanayi Devrimi hala acil çözüm olarak görülüyor

Kapitalist/emperyalist sistemin içinde olduğu kriz durumu sermayenin taleplerini de şekillendiriyor. İlk olarak 2016 yılında kavramlaşan “4. Sanayi Devrimi”, 2. yılında hala gerçekleşememesi ve gerçekleşmesi yolunda yeterince adım atılmamasının sonucunda bir kez daha forumun gündeminde “acil” olarak yer alıyor.

Üretimde otomasyonun artırılması ve insan gücünden ziyade teknolojik güce dayanan 4. Sanayi Devrimi, kapitalist-emperyalist sistemin içinde bulunduğu krizden bir çıkış yolu olarak öne çıkardığı bir model olarak öne çıkıyor. Bu süreçte ise bilgisayar sistemlerinin insanların yerini alacak olması ve zaten fazla olan işsizliği dünya genelinde artıracağı ihtimali üzerinde durulmazken, yalnızca sermayenin nasıl daha fazla kar elde edebileceği üzerine yoğunlaşılıyor. Bu sebeple 4. Sanayi Devrimi emekçilerin değil sermayenin devrimi olma konumunu koruyor.

Davos’tan ne beklemeli?

Kapitalizmin günümüzde içinde bulunduğu kriz durumu geçmişte tecrübe edilen krizlerden farklılık gösteriyor. Bunun nedeni ise kapitalist/emperyalist sistemin krizden çıkabilmek için gerekli araçları üretememesinden geçiyor. İçinde bulunduğu sıkışıklığı aşamayan sermaye sınıfı, geçmişte olduğu gibi bugün de ulusal ekonomilerin güçlendirilmesi ile küresel ekonominin güçlendirilmesi konusunu Davos’ta tartışıyor.

Bu tartışmadan kimin galip çıkacağı ise emekçiler açısından pek bir değişiklik ifade etmiyor. Patronlar kendi sorunlarını, kendi krizlerini çözme aşamasında bugüne kadar yükü her zaman emekçilerin sırtına yüklemiş, yüksek vergiler, kemer sıkma politikaları ve hatta savaşlar ile krizlerini çözme yoluna gitmişlerdir. Kapitalizmin kendi içersinde yapacağı reformlar ve değişiklikler emekçilere fayda getirmeyecektir. Bu nedenle Davos sonrasında çıkacak tablonun gerek kapitalizmin krizine kalıcı bir çözüm üretmesini, gerek emekçiler açısından faydalı bir sonuç doğuracağını söylemek hata olacaktır.