Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a: Sen çocuk musun sana operasyon çekiyor

Kılıçdaroğlu, Antalya'da gazetecilerin sorularını yanıtladı

Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a: Sen çocuk musun sana operasyon çekiyor

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Lirası’nın değer kaybı hakkında değerlendirmelerde bulunurken ‘dış güçleri’ işaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “Sen çocuk musun sana operasyon çekiyor. Aklın nerede? Kendi suçunu, beceriksizliğini hayali dış güçlerin üzerine atarak sorunlardan sıyrılmaya çalışıyor” diyerek tepki gösterdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başkanlık sistemi için yeni anayasa referandumunun ardından geçen 1 yılı değerlendirdi. Kılıçdaroğlu, “Demokrasi yok. Yargı bağımsızlığı yok. Medya özgürlüğü yok. Düşünceyi ifade özgürlüğü yok. Üniversiteler baskı altında. Cezaevleri tıka basa dolu. İnsanların yargıya erişim hakkı da yok” dedi. Anayasa değişikliğine “evet” diyenlerin pişman olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu “AKP’ye oy veren seçmenlerin bugün yüzde 55’inin, ‘tarafsız cumhurbaşkanından yana’ olduğunu gösteriyor. Yani, onlar da taraflı cumhurbaşkanı istemiyorlar” değerlendirmesini yaptı.

Cumhuriyet’ten Erdem Gül’ün haberine göre, Antalya’da bir grup gazeteciye konuşan CHP liderinin değerlendirmeleri şöyle:

“Sen çocuk musun?”

Yeni modelin, sorunları çözmediği, aksine sorunları büyüttüğü ve derinleştirdiği açık. Örneğin eğitim alanında tek adam çıktı, TEOG’u kaldırdığını söyledi. Böyle bir karar alırken danıştığı kimse yok. Eğitimi tamamen bir kaos ortamına soktu. Anne-babalar arayışta. Dış politikada, Dışişleri Bakanlığı devrede dışı bırakılmış, 100 yıllık tarih, deneyim, birikim bir kenara itilmiş. Ekonomiye gelince ‘Faizleri indireceğim’ diyor, ‘indir’ diyorsun indiremiyor. Sonra şikâyet ediyor. Dolar yükselince ‘Dış güçler bize operasyon çekiyor’ diyor. Sen çocuk musun sana operasyon çekiyor. Aklın nerede? Kendi suçunu, beceriksizliğini hayali dış güçlerin üzerine atarak sorunlardan sıyrılmaya çalışıyor. Ekonominin durumu felaket bir tablo oluşturuyor.

“Hayali düşmanlar yaratıyorlar”

Temel sorunlarından birisi de demokratikleşme. Demokrasi yok ortada. Yargı bağımsızlığı yok. Medya özgürlüğü yok. Düşünceyi ifade özgürlüğü yok. Üniversiteler baskı altında. Böyle bir baskı altında yabancı sermayeye ‘Gel Türkiye’de yatırım yap’ der misiniz? Tam tersine yatırımcı Türkiye’den kaçıyor. Cezaevleri tıka basa dolu. İnsanlar haksızlığa uğramasına rağmen hakkını arayacağı bir mecra yok. İnsanların yargıya erişim hakkı da yok. Çünkü Kanun Hükmünde Kararnamelerle insanların dava açması da engelleniyor. Dış politika, ekonomi, demokratikleşme sorunları birbirlerini tetikleyen, etkileşime neden olan ve sorunların daha da derinleşmesine neden oluyor. Dış politikadaki bir sorun ekonomiyi etkiliyor. Demokratikleşmedeki bir sorun da ekonomiyi etkiliyor. Dolayısıyla bu sorunlara bütüncül bir çözüm üretilmesi gerekiyor. Ama bunlarda böyle bir kapasite yok. Devlette liyakatı bitirdikleri için sorunları çözemiyorlar. O yüzden de hayali düşmanlar, güçler yaratarak sorunları soyutlaştırmaya çalışıyorlar. Devlette liyakat sistemi çökertildi. İşin uzmanına verilmiyor. Sorunların sebebi olan iktidar, sebebi başkalarının üzerine atarak geçiştirmeye çalışıyor.

“Yaşayarak tehlikeyi gördüler”

Tek adam rejiminin fiilen uygulandığı son bir yılda, referandumda, anayasa değişikliğine ‘evet’ oyu veren kitle, verdiği ‘evet’ oyundan dolayı pişman. O zaman olayları pek göremediler ya da biz muhalefet olarak tehlikeyi dillendiremedik. Bugün, yaşayarak onlar da tehlikeyi görüyor, tek adam rejiminin Türkiye’yi nereye sürüklediğini çok daha net olarak izliyorlar.

“Bürokrasi de görüyor”

Tek adam rejimine, AKP tabanından da, üst yönetiminden de çok sert eleştiriler var. Ama bu eleştiriler Saray’a ne ölçüde yansıyor bilmiyorum. Başbakan’ın, bakanların hiçbir fonksiyonu yok. Müsteşarlar doğrudan Saray’la görüşüyor. Üst yönetimde ciddi bir rahatsızlık var. İlerde sorunların çok daha fazla olacağını devlet bürokrasisi de görüyor. Kamuoyu araştırma şirketinin sonuçları da, AKP’ye oy veren seçmenlerin bugün yüzde 55’inin, “tarafsız cumhurbaşkanından yana’ olduğunu gösteriyor. Yani, onlar da taraflı cumhurbaşkanı istemiyorlar.

“İttifak için yasayı beklemek gerekli”

İP Genel Başkanı Meral Akşener ile yaptığı görüşmenin gündeminin ağırlıklı olarak “sandık güvenliği” olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, ittifakı konuşmak için Cumhurbaşkanlığı seçiminin esaslarını belirleyecek yasal düzenlenmenin beklenmesi gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, “Yasanın önce çıkması lazım. Bağımsız birisi nasıl Cumhurbaşkanlığı adayı olacak, imzalar nasıl toplanacak? Şimdi düşünüyorlar. Masa başında yaptıkları düzenlemeyle, kendi ayaklarına kurşun sıkma gibi bir şeyi önleyecekler, riski nasıl azaltabilecekler ona bakıyorlar” diye konuştu.

“SABAH ABD YANLISI AKŞAM RUSYA YANLISI”

Kılıçdaroğlu, Suriye’ye ABD öncülüğünde yapılan saldırı ile ilgili olarak da dış politikada hata yapıldığını söyledi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la tek kişi üzerinden yapılan bir siyaset olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin her şeyini tamamen Esad’ın gitmesine bağladığını, böyle ‘tek yanlı siyaset’ olamayacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Suriye’ye yapılan her müdahale, Esad’ın kalıcılığını güçlendiriyor. Türkiye, Suriye, İran, Irak birlikte olsa çok kolay bir çözüm sağlayabilirler. Batılı egemen güçlerin çıkarlarına değil, bölgesel güçlerin çıkarlarına odaklanmalı. Türkiye dış politikada o kadar yalpalıyor ki, sabahtan öğlene kadar ABD yanlısı, öğleden sonra da Rusya yanlısı oluyor. Son derece ilkesiz bir diplomasi izleniyor. Dışişleri Bakanlığı’nın devre dışı bırakıp, diplomasiyi sözcü İbrahim Kalın’a ihale ederseniz, o da sahibinin sesi olarak konuşur. Dışişleri Bakanlığı’nın 100 senelik birikimini bir tarafa atıyorsanız, bu da başarısızlığı zorunlu hale getirir” dedi.

“Demokrasi mi, diktatörlük mü?”

Seçimde yüzde 60 oy hedeflediklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 60 oy hedefliyoruz. Çünkü hangi görüşten olursa olsun, insanların demokrasiyi savunacağına inanıyorum. Herkes ‘tek adam rejimi’nin yarattığı sonuçları görüyor. Seçmenlerin, ağırlıklı olarak demokrasiden yana oy kullanacaklarını ve bunun oy oranının da en az yüzde 60 civarında olacağını düşünüyorum. 2019 seçimi 2-D arasında bir seçim olacaktır. Demokrasi mi, diktatörlük mü? Çare 2019 yılında herkesin sandığa düşünerek gitmesidir. Demokrasi mi, diktatörlük mü? Düşünerek sandığa gitmelerini derken kendilerini değil çocuklarını, torunlarını ve Türkiye’yi düşünerek sandığa gitmeleridir. Demokrasi bizim neyimize yetmiyor? Diktatörlük rejimi bizi ileriye taşımış olsaydı 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbelerinde bunu görürdük.

“Parti değil memleket sorunu”

Şimdi ülkenin haline bakın. Faize, ekonomiye, çiftçinin haline bakın. Dış politikada ki tutarsızlığa bakın. ‘Tek adam rejiminin’ Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Vatandaşlar 2019’da demokrasiden yana oy kullanmak zorundalar. ‘Kullansın’ demiyorum, kullanmak zorundalar. Muhafazakâr demokratlar, ülkücü demokratlar, liberal demokratlar, dindar demokratlar, sosyal demokratlar, sosyalist demokratlar… Bu hepsine düşen ortak görevdir. Yani, 2019 bir Kuvayi milliye hareketi olmalıdır. Biz, Kuvayi Milli sürecinde olduğu gibi yaşam tarzı, etnik, dinsel ayrım yapmadık. Tek amaç Türkiye’yi bağımsız hale getirmek. Şimdi de amacımız Türkiye’ye demokrasiyi getirmek. Çünkü bu süreç bir parti değil, memleket sorunudur.