İleri Haber'de çıkan bir yazı üzerine: Kendisini yazmış, farkında değil

Mercek | Kendisini yazmış, farkında değil

İleri Haber'de çıkan bir yazı üzerine: Kendisini yazmış, farkında değil

Sezgin Candan

Sosyalist mücadelede ciddiyet önemlidir ve hem mücadeleye bu ciddiyetle bakmak hem de mücadelenin altyapısını oluşturan ideolojik-siyasal konuları ele alan yazıları bu ciddiyetle ele almak gerekir. Eğer sosyalist ya da devrimci bir mücadele veriyorsanız, ciddiyetinizi ve tutarlılığınızı korumak zorundasınız.

Burjuva siyasetin bir karakteridir, popülizm ya da pragmatizm. Bir gün öyle bir gün böyle. U dönüşü yaparsınız, 180 derece dönersiniz, taban tabana zıt siyasal konumlar alırsınız. Burjuva siyasetinde ilke, karakter, tutarlılık hak getire. Burjuva siyasetin tek bir karakteri vardır, o da, çıkardır. Çıkarı neyi gerektiriyorsa her kılığa girer, her ittifakı yapar, her şeyi söyler. Örnek mi aradınız, uzağa gitmeye gerek: Fouche’yi aratmayacak bir Erdoğan karşımızda değil mi? Bakarsınız FETÖ ile kol kola girer, sonra Atatürkçü olur; bir bakarsınız İsrail ile anlaşır, sonra kalayı basar; iktidarda kalmak için yapmayacağı şey yoktur bunların.

Bu yazı, burjuva siyasetin ilkesizliğini ve tutarsızlığını çağrıştıran bir köşe yazısı vesilesiyle kaleme alındı. Ortadaki pratik ile yazıda ifade edilen görüşler arasında büyük bir boşluk bulunuyorken, söylenen ile yapılan arasında büyük bir zıtlık maddi bir gerçek olarak karşımızda duruyorken, hiçbir şey yokmuş gibi yazılan bu köşe yazısını konu edinmek zorunluluk oldu.

Bahsettiğimiz yazı, ilerihaber.org haber sitesinde 29 Aralık 2017 tarihinde Onur Emre Yağan imzasıyla yayımlandı.

Önce, şaka olmalı diye düşünmedik değil. Şaka olması ihtimal dahilinde. Çünkü devrimci, sosyalist bir ciddiyet ile uzaktan yakından ilgisi olmayan böylesi bir yazının kaleme alınması, deyim yerindeyse, evlere şenlik bir durum: Kendini anlatmış ancak haberi bile yok! “Burjuva siyasetin tutarsızlıklarını nasıl anlatırsınız” diye sorsaydınız, vallahi de, billahi de bu yazıyı “tersinden” örnek gösterebilirdik.

ilerihaber.org sitesinde bir köşe yazısı olarak çıkan bu yazı, AKP iktidarının, gerici rejimi “geri dönülmez bir biçimde” kurduğunu söyleyip, bu konuda AKP’nin gemileri yaktığını Çulhaoğlu referansıyla saptayarak başlıyor. Basit ve herkesin rahatça söyleyebileceği bir gerçeği, bir referansla göstermenin tuhaflığı bir tarafa yazının şakadan öte ciddiyetle yazıldığını, bu başlangıç dolayısıyla, kabul ederek başlamak gerekiyor.

Teoriye uygun hiç mi pratik olmaz?

Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz, diye bir düstur sosyalist siyasetin kitabında bulunuyor. Sözü edilen bu yazıya dair teorik ve ideolojik olarak söylenecek o kadar çok şey var ki! Ama öncelikle kısmen katıldığımız bir kısmı sizinle paylaşmamız gerekiyor: “Liderlik dendiğinde, 30 yıl 40 yıl bir örgütün tepesine çöreklenip, öne çıkan herkesi karalayıp tasfiye ederek, bir arpa boyu yol almadan totolojik tatminle yaşamayıp; sokakta, kavgada, yoldaşlarının arasında kendini var edip önümüzdeki dönemin ihtiyacı olan bir “feda kuşağı”na örnek olabilecek bir devrimcilik ve devrimcileşme…”

Bu “feda kuşağı” kavramının içi boş bir lafazanlık ve radikalizm özentisi bir devrimci-demokrat klişe olduğunu baştan yazalım. Ancak gerçekten de “30-40 yıldır örgütün tepesine çöreklenip” ve “öne çıkan herkesi karalayan” bir “siyasal yaşam-kültür” herkesten uzak olmalı. Bir de çok önemli bir saptama daha var bu cümlede, o da: “Bir arpa boyu yol alamamak”! İşte burası çok önemli sayılmalı. Çünkü bir arpa boyu yol alamayıp, yıllardır yönetim kurullarına çöreklenen, buradan herkese not veren “ideolog” diye tarif edilen bir tarzı da aynı şekilde herkesin görmesi gerek. Yazıda bahsedildiği gibi, neredeyse 50 yıldır aynı tarzın sürdüğü bir “gerçeklikten” kendisini dışarıda tutarak, bu durumu eleştiri konusu yapması garabetin katmerlisi olarak görülmeli. Birilerine laf etmek gayreti içinde olmadan önce herkes dönüp bir arkasına bakmalı. 50 yıldır bir arpa boyu yol alamayanlar kimi neyi eleştiriyor, belli değil.

Elbette yazara, özü itibariyle, burada katılmamak mümkün değil. Mutlaka yazıda kaleme alınan eleştiri oklarının kimi ya da kimleri ifade ettiği birileri açısından bellidir. Ancak yazının bize ne çağrıştırdığını ifade etmek de çok yersiz sayılmamalı.

Ayrıca, bir de totolojik tahminle yaşamak diye bir eleştiri yapılmış. Totolojiden toto oynamak mı kastedilmiş, tam anlaşılamadı ama, olsun, önemlidir. Genel olarak Türkiye solunda “AKP gitti gidiyor, sermaye ile arası açıldı, emperyalizm ipini çekti, ha bugün gitti, kesin yarın götürüyorlar ” gibi Marksist bir analiz ötesinde, kurgusal siyasal analizlerin yanılttığı bir bakış açısı bulunuyor. Buna da katılmak gerekir. Ancak tuhaflık ise şurada: Daha bundan iki yıl önce, 2015 yılında HTKP Kongresi’nde özü itibariyle aynı politik bir çözümlemede bulunup “AKP gidiyor bir tekmede biz vuralım”, “emperyalizm kriz içinde, AKP rejimi çöküşte, halk faktörü devrede” diye kongre metni yazıp, eleştiri konusuyla kendisini bu kadar ayrıştırmanın ayrı bir beceri olduğunu da belirtmemiz gerek. “AKP’nin gidişinde rolü olmayanların geleceği yoktur” tezleri ile ortaya çıkanların, “Haziran Direnişi, bir hareket olarak bitmiştir” denildiğinde tatava yapanların bugün AKP’nin gidişi üzerine kurgusal siyaset yapanları eleştirmesi de bayağı manidar olmuş. Şaka gibi…

Ama daha iki yıl önce söylenenlerle bir yüzleşmek gerekmez mi? Ne oldu emperyalizmin büyük krizi, AKP’nin çöküşü, halk faktörünün devrede olduğu gibi “devrimci” öngörüler?

Dediğimiz gibi konumuz tam bu değil. Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz düsturumuz var; onun için yazdık.

Ama teoriye uyan hiç mi pratik olmaz?

Şimdi yazıdan bazı bölümleri sizinle paylaşırken, yazıda söylenenlerle yapılanlar arasındaki tuhaflığı gördüğünüzde yazının bir şaka mı değil mi olduğunu eminim siz de düşüneceksiniz. Hem bunları yazıp hem de taban tabana zıt bir pratik içinde olmayı bir yazı konusu haline getirmek nasıl bir beceridir, açıkçası biz de merak ettik. Dedik ya, bu yazının bir şaka olması tek dileğimiz. Yazıdan alıntılarla devam edelim.

Liberal kof radikalizmin üzerini örtme girişimi

“Devrimci, sadece, içi kıpır kıpır bir yoldaş, gözünü daldan budaktan esirgemeyen bir militan, en zorlu fırtınalara atılmaktan imtina etmeyen bir serüvenci değildir.”

Makul gelen bu görüş, söz konusu çevrenin pratiğine, tarzına, devrimci tipoloji arayışlarına denk getirildiğinde bu sözün kime söylendiği anlamsız kalmaktadır. Radikalizmi devrimci siyasete ikame eden, siyaseti “sokak solculuğuna” indirgeyen bir tarzın kime ait olduğunu herkes çok iyi biliyor. Yazıda ifade edilen görüşlerin, içe dönük bir müdahale olup olmadığını bilemeyiz. Ancak “sokakta, kavgada yoldaşının yanında olmayanları” eleştirip, sonra böylesi bir not düşülmesi neresinden bakarsanız bakınız, ciddiyetten uzak bir yaklaşım.

Liberal siyasetle ortak iş yapan, liberalizmi solun bir parçası olarak görüp bu yönde siyasal manevraları, “siyaset yapmak” olarak kodlayan çevrenin, bu sağcılaşmasını kapatacağı tek şey “radikalizm” idi. Devrimcilik, radikalizm üzerinden sağlanmaya çalışılır, ama özündeki liberal  siyaset her yerinden dökülür. Evde mi otursaydık diyenlerin, bugün “serüvenci” olmamak gerek demesi yeni bir tutarsızlığın örneği olarak karşımıza çıkmıyor mu?

CHP başkanı ile kim kol kola yürüdü?

Sözü edilen köşe yazısından iki paragrafı doğrudan alıntılayarak devam edelim:

“Tüm bunlarla birlikte, politik duruşu da “dik” olan, kuramı, adını koyalım Marksizmi, pragmatizme, yönsüzlüğe, eyyamcılığa, kaba popülizme, kısa yoldan sonuç almaya odaklı uzlaşmacılığa karşı bir sigorta ve pusula olarak kimlik edinen bir devrimcileşmedir söz konusu olan… Marksist formasyon yoksunu bir devrimcilik, incelikli çözümlemeye ihtiyaç duyan kopuş uğraklarında ve güncel görevler ile nihai hedef arasında doğru ilişkiyi kurması gerektiğinde mutlaka hata yapar.”

“AKP’den kurtulma önceliği dendiğinde, yükselen muhalefeti düzene bağlamaya odaklı sağcı, liberal, reformist yahut sosyal demokrat ‘alternatifler’e meyyal olmadan; solcu, düzen karşıtı devrimci siyaseti burjuvaziyle uzlaşmadan ısrarla vurgulayabilen,”

“Politik duruşu dik olma”yı olumlayarak başladığı pasajı okuduğunuzda, kimden bahsediyor diye içten geçirmek işten bile değil. CHP konusunda mı dik duruldu, HDP konusunda mı dik duruldu, Syriza konusunda mı dik duruldu, Leninizm konusunda mı dik duruldu, emperyalizm konusunda mı dik duruldu, PYD konusunda mı dik duruldu, liberalizm konusunda mı dik duruldu? Her türlü siyasi konumlanış ve söylemin ortalıkta olduğu, ideolojik olarak bir bulamacın içinde, bir gün HDP’nin diğer gün CHP’nin kuyruğuna takılmış, liberallerle iş yapmayı sorun görmeyip, emperyalizmle işbirliği yapan PYD’ye hayırhah bakan bir politik çizgiden bahsediyorsak “dik durmak” nereye düşüyor? Anlayan varsa, beri gelmelidir.

Bu yazılanlara bakıldığında, reformizmle, liberalizmle, sosyal demokrasiyle ve sağla bütün bağları koparan bir siyasal hat savunusu görürsünüz. Ancak aynı haber portalında örneğin Meral Akşener Partisi’nden medet umar tarzda haberler yapıldığını hatırlatmak çok da haksızlık sayılmamalı… Ya da Suriye konusu olunca Suriye devleti yerine emperyalizmle işbirliği yapan Kürt siyaseti çizgisinden haberleri okuduğunuzda…

Ama bunlardan daha çok, Adalet Yürüyüşü sırasında, sosyal demokrat bile olmayan, bize göre bugün liberal bir siyasal çizgide bulunan burjuva partisi CHP’nin peşinden gidip, Cumhuriyet düşmanı Ekmeleddin’i aday gösteren CHP Genel Başkanı ile birlikte yürüyüp, aynı zamanda fotoğraf veren “Genel Başkanı” nereye koyacağız?

Syriza güzellemesi yapanların, içinde liberallerin bulunduğu kesimlerle ortak toplantı yapanların, CHP Genel Başkanı ile birlikte yürüyenlerin bu satırları yazması en hafif deyimle büyük bir yüzsüzlüktür!

Solculuk tarifi yapılacak, “sosyal demokrat ‘alternatifler’e meyyal olmadan” diye cümleler kurulacak, ama bundan 4-5 ay önce CHP Genel Başkanı ile fotoğraf çektirip, CHP’nin kuyruğunda gidilecek, CHP kuyrukçuluğunu eleştirenleri “evinde oturmakla suçlayacaklar”: Ancak bu kadar omurgasız olunabilir.

Sosyalist Cumhuriyet mi devrimci Cumhuriyet mi?

“Cumhuriyetçilik dendiğinde, daha geniş kesimlere şirin görünmek için nabza göre şerbet vermeden, burjuva cumhuriyetçiliğine öykünmeyip; gerektiğinde devrimci-sosyalist bir cumhuriyet fikrini burjuva cumhuriyetçilerine karşı esnemeden savunabilen…”

Burada yazılanlar tam da bu çevreye yönelik eleştirilerin dile getirilmesi değil midir? Kürt siyaseti ile mi yoksa Kemalistler ile mi ittifak yapılacağına karar veremeyen, Cumhuriyetçi kesimlere şirin gözükmek için içi boş “devrimci Cumhuriyet” sloganını öne çıkarıp bugün bu satırları yazmak sizce de tuhaf bir durum değil mi? AKP gitsin de deyip, burjuva Cumhuriyetçilerle, CHP ile yan yana düşmekten çekinmeyenlerin, kaleme aldıkları bu yazı kelimenin tam anlamıyla okuyucuları saf yerine koymaktadır.

İttihatçılıktan Kemalizme kadar her türlü ideolojik varyasyonun kendisine yer edindiği bir ideolojik bulamaç sorunu, sanırız, çözülmek isteniyor. Ancak AKP’nin Atatürçülük açılımı gibi 10 Kasım’da “Atatürk’ü saygıyla ve özlemle anıyoruz” diye sosyal medya hesaplarından yayın yapan aynı hareket değil miydi?

Burada bir Kemalizm eleştirisi yapmıyoruz, sadece yazılanlardan çıkarsadığımız kadarıyla “kimseye şirin gözükmeye gerek yok” minvalli bir “düzeltme” yapılarak, Cumhuriyetçilere öykünmeyelim demek isteniyor anlaşılan. Ancak gençlik örgütünün neredeyse CHP’nin gençlik kolu haline geldiği bir tabloda bu yazılanlar ya hiçbir şeyin farkında olmamak ya ilkesizlik ya da iki yüzlülüktür.

Pratik ile bu yazıda sözü edilenler arasında bu kadar büyük bir açı olması başka kelimelerle izah edilmeli. Ama burada kesmek yeterli.

Kürt siyaseti ile ittifakı savunmak ve PYD destekçiliği nerede kaldı?

Bir yandan CHP ile kol kola yürünür diğer yandan liberallerle ortak cephe toplantıları yapılır, başka bir zaman Kemalizme çubuk bükülür de Kürt siyasi hareketiyle iş yapılmaz mı? Yine meramımızı anlatmak için doğrudan köşe yazısında geçen bir bölümü paylaşmamız lazım:

“Kürt sorunu dendiğinde, ulusal kurtuluşçuluk adına, en geri, işbirlikçi uluslaşma modellerini çözüm olarak önerenleri yeri geldiğinde karşıya alıp; Kürt ve Türk emekçilerin birlikte mücadelesini, anti emperyalist bağımsızlıkçılığı bayrak edinen…”

Burada yazılanlara bakıldığında Kürt sorununda anti-emperyalizm vurgusu ile Barzani meselesinde doğru bir tutum görürsünüz. Fakat sorun asıl burada başlıyor.

Köşe yazarının da içinde bulunduğu siyasal hareket, bundan iki yıl önce Kürt siyasi hareketi ile doğrudan ittifakı savunan bir politik önermenin sahibidir. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde tam da bu yönde açıktan HDP’yi desteklemişlerdi.

Yazarın da referans olarak gösterdiği Çulhaoğlu’nun Kürt siyasetini Kürt Özgürlük Hareketi olarak formüle ettiği ve kısaca KÖH olarak kavramsallaştırdığı yazılarında mevcutken bu satırların büyük bir çelişki olduğu özellikle vurgulanmalı. Aynı zamanda bugün ABD emperyalizmi ile askeri-siyasi işbirliğine giren Kürt siyasi hareketi ile doğrudan ittifak yapılması gerektiğini savunanların bugün bu noktaya gelmesi şaşırtıcı sayılmalı.

Çok hızlı bir dönüşüm bu.

Çünkü örneğin, “Ortadoğu’da seküler güçleri desteklemek” gerekir diyerek PYD’yi işaret edip, HDP ile ortak bir mücadele arayışını zorlayan aynı kesimlerdi. Bu zorlama bugün de Kürt siyaseti ile bir dizi noktada yan yana gelen örneklerle doludur. Bundan iki yıl önce Kürt siyasetinin, Amerikan emperyalizmi ile ittifak yapabileceğini bile göremeyen bir siyasal zihniyetin bugün anti-emperyalizm vurgusu yapması, burjuva siyasetin ilkesizliğine benzeyen bir durumdan farksız olmadığını yazmak gerekir.

Kendini yazmış farkında değil!

ilerihaber.org sitesinde çıkan bu köşe yazısında bu bölümler dışında üzerine söz söylenecek onlarca şey var. Ancak yazıyı uzatmamak adına bu kadarı yeterli olur sanırız.

Teori ile pratik arasında bir uyum olur. Yazılanlar ile yapılanlar arasında bir bağlantı olur. Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz. Pratiğin, teoriyi hayata geçirmeye çalışır. Bu yazı, bütün bunları altüst eden bir garabet durumudur. Yazar neredeyse kendi pratiğini yazmış, ancak bunları sanki hiç yapmamış gibi eleştiri konusu yaparak, büyük bir hokkabazlık örneği sergilemiş.

Siyaset, devrimcilik ve sosyalistlik çocuk işi değildir.