İKD Genel Sekreteri Nuray Yenil: Kadınlar gericiliğe karşı her alanda mücadelenin öncüsü olmalıdır

İlerici Kadınlar Derneği'nin yaklaşmakta olan 2. Olağan Genel Kurulu öncesi İKD Genel Sekreteri Nuray Yenil ile konuştuk.

İKD Genel Sekreteri Nuray Yenil: Kadınlar gericiliğe karşı her alanda mücadelenin öncüsü olmalıdır

İlerici Kadınlar Derneği, bu hafta sonu Pazar günü 2. Olağan Genel Kurul Konferansı’nı topluyor.

Genel Kurul, “Yoksulluğa, sömürüye ve gericiliğe mahkum değiliz” çağrısıyla İlerici Kadınlar Derneği’nin (İKD) yeni dönemde mücadele başlıklarını ve hedeflerini birlikte konuşarak tartışmayı hedefliyor.

Gazete Manifesto olarak 2. Olağan Genel Kurul Konferansı öncesi İKD Genel Sekreteri Nuray Yenil ile, bugün Türkiye’de kadınların yaşadığı temel sıkıntıları ve kadın mücadelesinin gündemleri hakkında konuştuk.

“Kadın sorunu kapitalist sistemin sömürü ve kar hırsıyla katmerlenen toplumsal bir sorundur”

Gazete Manifesto: İlerici Kadınlar Derneği kadın sorununu ve günümüzde kadın mücadelesini nasıl değerlendiriyor?

Nuray Yenil: Bizler İlerici Kadınlar Derneği’ni kurarken hep şuna işaret ettik. Kadın sorunu sınıflı toplumların tarih sahnesine çıkışı ile eş zamanlı tanımlanan, özel mülkiyet olgusuyla beslenen, kapitalist sistemin sömürü ve kar hırsıyla katmerlenen toplumsal bir sorundur. Dolayısıyla kadın sorununun çözümü ve kadınların kurtuluşu aynı zamanda toplumsal kurtuluş mücadelesidir. Buradan bugünün Türkiyesine gelecek olursak AKP iktidarı ile birlikte yaşanan toplumsal dönüşüm kadınlar üzerinde ki baskıyı arttırdı. Neydi yaşanan dönüşüm; en başta kamucu anlayışın tamamen ortadan kaldırıldığı ve sonuna kadar piyasacı, sermayenin kar hırsına endekslenmiş bir ekonomik model.Bu ekonomik model kamu hizmetlerinin ve kazanılmış sosyal hakların budanmasına neden oldu. Kamusal hizmet olarak sunulması gereken özellikle çocuk bakımı, hasta ve yaşlı bakımı kadının kutsal görevi olarak yeniden propaganda edilmeye başlandı. Piyasanın yeni ihtiyaçları doğrultusunda kadın emeği esnek çalışma modelinin temel gerekçesi haline getirildi. Kadınların istihdamını kolaylaştırmak şeklinde propaganda edilen bu yeni çalışma biçimi emekçi sınıflara güvencesiz, örgütsüz ve kölelik koşullarında çalışmayı dayattı. Kadınlar sistemin ihtiyaç duyduğu hallerde ucuz iş gücü olarak çalışma yaşamına dahil olurken öte yandan kadınların asli görevi sayılan ev içi rollerine daha fazla mesai harcamak durumunda bırakıldılar.

“Kadınları sürekli ikincil plana iten bir propaganda ile karşı karşıya kaldık”

AKP iktidarı ile birlikte yaşanan dönüşümün bir diğer temel karakteri ise dinsel referanslarla toplumun yeniden şekillendirilmesi oldu. Aklın, bilimin yerine dogmatik anlayışı koyan, yurttaşlık bilinci yerine tebaa anlayışını besleyen ve bunlarla birlikte kadınları sürekli ikincil plana iten bir propaganda ile karşı karşıya kaldık. Bu açıdan Türkiye’de gerici bir dönem yaşandığı ortada. Sömürünün katmerlendiği bir ekonomik model, toplumsal yaşamda gericiliğin egemen kılınması dolayısıyla emekçilerin hak arama mücadelesinin önüne geçilmesi ve toplumsal algıda zayıflatılan kadın kimliği… Bu olgular bir araya geldiğinde kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, tacizler, kamusal alanda kadınlara dönük şiddet, iş yerlerinde mobing günlük yaşamın bir parçası haline geldi.

“Kadınlar gericiliğe karşı her alanda mücadelenin öncüsü olmalıdır”

Sistemin yeniden yapılanma ihtiyacı Türkiye’ye özgü bir durum değil. Bugün dünya sistemi olarak emperyalizmin ihtiyaçları doğrultusunda bu adımların atıldığı aşikar. Sosyalist blokun çözülmesi ve sınıf hareketlerinin geri çekilmesi ile birlikte açılan bu gerici dönem emekçilerin ve halkların üzerine bir karabasan gibi çökmüştür. Emperyalizmin temel yönelimi ve karakteri olarak tüketim endeksli, örgütsüz bir toplum, gericilikle beslenen yönetimler, otoriterleşme yeni dönemin başat özellikleri haline geldi.
Hal böyle ise bizimde mücadele başlıklarımızı doğru tanımlamamız gerekiyor. Bugün kadınlar emek sömürüsüne karşı işçi sınıfıyla birlikte sesini yükseltmelidir. Gericiliğe karşı her alanda mücadelenin öncüsü olmalıdır. Ve elbette bunlardan bağımsız olmayan emperyalizme karşı bir duruşu örgütlemelidir.

Konferansta ele alacağınız başlıkları anlatabilir misiniz?

Biraz daha somut başlıklara gelirsek ülkemiz 16 yılın sonunda ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıyadır. Ve her kriz döneminde olduğu gibi bir yanda krizi fırsata çeviren ve semiren sermaye grupları öte yandan krizin faturasını ödemek durumunda bırakılan emekçiler olmaktadır. Özellikle emeği en rahat sömürülen, esnek ve güvencesiz çalıştırılan kadınlar öncelikli olarak krizin altında kalır. İşten ilk atılan, hakları gaspedilen ve şu an ihtiyaç yok denerek evin yolu gösterilen kadınlar olur. Evinde hayat pahalılığı ve yoksullaşmanın getirdiği geçim derdi, ihtiyaçları karşılayamamanın yarattığı sıkıntılar yine başta kadınların yaşamını cendereye sokmaktadır. İşsizliğin, yoksullaşmanın arttığı kriz dönemlerinde toplumsal olarak şiddetin arttığı özelde de zayıf görülen kadın ve çocuklara dönük şiddetin tırmandığını da tespit etmek zor değil. Dolayısıyla ilk gündemimiz elbette yaşadığımız ekonomik kriz, krizin emekçi kadınların yaşamına etkileri, çalışan kadınların bu açıdan örgütlenmesi ve bu doğrultuda atılacak adımlar olacak. Bir dizi sektörde kadınların örgütlü kılınması diğer sınıf kardeşlerimizle birlikte krizin faturasının bize çıkarılmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Hazırlanan yeni ekonomi programı örneğin bizler açısından mutlaka ele alınmalı. Kıdem tazminatının budanması, zorunlu BES yoluyla gelirlerimize el konulması, kamu harcamalarının kısılması şeklinde ifade edilen ve bir dizi hizmetin külfet olarak görülmesi bizler açısından kabul edilemez.

Bunun yanı sıra bugün başta ekmek olmak üzere, doğalgaz, elektrik temizlik malzemeleri gibi en temel tüketim harcamalarına uygulanan zamlar emeğiyle geçinen milyonlarca kadının pazara giderken kara kara düşünmesi, gelecek kaygısı, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamama kaygısı pek çok sorun anlamına geliyor. Oysa biz biliyoruz ki ülkemizin kaynakları doğru kullanıldığında emekçilerin refah içinde yaşamasının önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Bu nedenle Kadınların Sesi yayınımızın Eylül sayısını ”Yoksulluk kaderimiz değildir” manşetiyle yayınladık. ”Üretenlerin yönettiği, meydanın asalaklara terk edilmediği, hakça paylaşılan bir düzende emekçilerin payına düşen refah ve insanca bir yaşam olacak, daha azına rızamız yoktur” dedik, bunun mücadelesini vereceğiz.

G.M.: Bu durumda gericilikle mücadele ikinci planda mı olacak önümüzde ki süreçte?

N.Y.: Hayır. İKD kuruluşunu yaptığı andan itibaren gericiliğe karşı mücadeleyi başa yazmıştır. Başta ifade etmeye çalıştım. Sömürü koşullarının ağırlaşmasına gericilik eşlik ediyor, emperyalizm gerici otoriter rejimlerin önünü açıyor. Bu açıdan kapitalizm insanlığa daha fazlasını sunmuyor. Türkiye’ye giydirilmek istenen ılımlı siyasal islam gömleği AKP’de cisimleşti ve kadınlara kurtuluş gibi sunuldu. Ancak 16 yıllık deneyim gösterdi ki siyasal islam kadınlara bırakın kurtuluş olmayı bugüne kadar mücadele ederek elde ettikleri hakları dahi hükümsüz kıldı. ”Kadın bedenini metalaştıran kapitalist sistem” eleştirisi yapan buradan modernizmi mahkum etmeye çalışan siyasal islam kadın bedeni üzeriden tanımladığı günahlarla toplumu zaptu-rapt altına almaya çalıştı. Yani kadın bedenini başka açılardan kullandı. Kapitalizme sadakatini de dini ticarileştirerek sergiledi. Bunu her alanda görebilirsiniz, bugün tesettür modası diye bir kavram var örneğin. Dolayısıyla mücadele gündemlerimizi belirlerken bu bütünlüğü veri almak durumundayız.

Bizler aydınlanmacıyız, laikliği savunuruz. Yurttaşlık haklarını savunuruz. Kadının insan haklarını ve özgürlüğü savunuruz. İnsanlığın büyük bedeller ödeyerek katettiği yolu gerisin geri döşemeye çalışan her türlü anlayışın karşısına dikiliriz. Çünkü biliriz ki gericilik en başta biz kadınların haklarının budanmasıdır. En temel insan hakkı olan yaşam hakkımızı dahi tehdit ettiğini biliriz gericiliğin. Önümüzde ki süreçte de aydınlanma mücadelemiz devam edecek. Eğitimin gericileştirilmesine karşı laik bilimsel eğitim demeye devam edeceğiz. Toplumsal yaşamın haremlik selamlık olarak şekillendirilmesinin karşısında duracağız. Kadınları ikincilleştiren ve dini inanç kılıfı altında aşağılayan her türlü propaganda, vaaz ve söylemi boşa çıkaracağız. Tarikatların çocuklar ve kadınlar üzerinde kurduğu tahakkümü yıkmanın yollarını arayacağız. Laikliğin ayaklar altına alınmasına, hukuk sisteminin Şer-i anlayışla yeniden dizayn edilmesine hayır diyeceğiz. Bu doğrultuda çeşitli vesilelerle gündeme getirilen idam ve hadım tartışmalarında iktidarın iki yüzlülüğü ortadadır. Bir yandan cezalar caydırıcı değil tezini savunup öte yandan genel af tartışmalarını açmak başka bir hükümete nasip olmamıştır. Şimdi gericiler kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadını koruyucu tedbirleri içeren 6284 sayılı yasanın iptalini istiyorlar, öte yandan kadınlara boşandıktan sonra ödenen nafakanın da iptalini talep ediyorlar.

Elbette bütün bu başlıkları da konferansımızda değerlendireceğiz.

G.M.: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

N.Y.: Bugün ülkemizde AKP ile anılan yeni rejim kadınların yaşam hakkına saldırırken, kadınlar hakları için, eşitlikçi bir düzen için ayağa kalkmalıdır. Kapitalizm insanlığa savaş, sömürü ve şiddetin ötesinde bir gelecek sunmamaktadır. Yeni bir ülke yeni bir düzen ve sosyalist bir cumhuriyet için kadınlar örgütlenmeli, mücadelenin ön saflarında yerini almalıdır.