İçimizden biri: Aziz Nesin

İçimizden biri: Aziz Nesin

29-04-2018 10:00

Hande Durna yazdı: İçimizden biri: Aziz Nesin

HANDE DURNA

Aziz Nesin ya da kimlikteki adıyla Mehmet Nusret Nesin, 20 Aralık 1915’de Heybeliada’da doğdu. Yoksul bir ailenin
ve dindar bir babanın çocuğu olan Aziz Nesin için aydın olma yolunu açan ve ciddi bir aydın sorumluluğu taşıtan büyük ölçüde bu yaşam koşullar olmuştu:

“Babam Orta Anadolu’nun çok uzak, çok sapa bir köyünden çalışmak için on bir yaşında İstanbul’a gelmiş. Anam Ordu’nun dimdik, kısır topraklı bir köyünden 6 yaşında bir memura evlatlık verilmiş. Ben doğmuşum. Nasıl okumuş, okuyabilmişim, onu ben bilirim. Yırtına yırtına, didine didine, soluk soluğa bir adam olmuşum. Kendimi bir türlü istediğimce yetiştirememişim. Türkiye sınırlarından bir kere bile çıkamamışım. Bir tek yabancı dili, göbeğim çatlaya çatlayarak yarım yamalak öğrenir gibi olmuşum. İki kez bale, dört kez opera görebilmişim. Bütün bunlar da ancak tesadüflerle olmuş ve ben tesadüfler elinde yazar olmuşum.”

İlk eğitimine babasının bir arkadaşı olan Ali Galip’in yanında Farsça, Arapça dersleri alarak başlıyor. Kuleli Askeri
Lisesi’nde okuduktan sonra Ankara Harp Okulu yıllarının ardından ise asteğmen olarak orduda çalışmaya başlıyor.

1934 yılında soyadı kanunu çıktığında kendisine böbürlenecek bir soyismi kalmadığından ve herkes kendisine seslendiğinde ne olduğunu oturup düşünmek ve kendine gelmek istediğinden “Nesin”
soyismini alıyor.

İlk kitabını ise 40 yaşındayken yayınlıyor. 1945’de Tan matbaasına gericilerin baskını sırasında Tan gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Aziz Nesin’in tarihinde özel bir yere sahip olan Markopaşa, 1946 yılında yayın hayatına başlar. Tarihimizin en önemli mizah yayınlarından biri olarak adlandırılabilecek olan Markopaşa’nın tirajının 60-70 binlere ulaştığı bilinmektedir. O günün nüfusu ve o dönemde en çok satan günlük gazetelerin tirajının bile 50 bini geçmediği düşünüldüğünde bu tiraj çok önemlidir.

Dağıtım zorluklarının yanında dergi kapatılma sıkıntısıyla da sık sık karşılaşıyor ve yayın hayatına Malum paşa, Merhumpaşa, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Markopaşa, Medet gibi isimlerle devam ediyor. Yayının periyodu da “Toplatılmadığı zaman çıkar” olarak bilinmiştir.

Hayatı boyunca çıkarttığı yayınlar, yazdığı yazılar ve kitaplar nedeniyle pek çok kez tutuklanır. Bazı dönemlerde, değil gazete çıkartmasına izin vermek, gazetelerde yazı yazmasına bile müsaade edilmez.

Büyük usta, Sivas Katliamı’ndan 2 yıl sonra, 5 Temmuz 1995’te imza günü için gittiği Alaçatı’da aramızdan ayrılmıştır. Kendi isteği üzerine Nesin Vakfı’nda kimsenin bilmediği bir yere gömülmüştür.

DÜNYANIN EN BORÇLU İNSANI VE AYDIN SORUMLULUĞU

Nesin’in yapıtlarının hepsinde yazılanların; bu toprakların yetiştirdiği yoksul bir halk çocuğunun ve olgunluk döneminde sorumluluk sahibi, bunun da bedelini fazlasıyla ödeyen bir aydının yaşamından süzülüp geldiğini görürsünüz. Kendisinin de söylediği gibi onun mizahı yaşanan acılardan, gözyaşlarından harmanlanmış tebessümlerdir, gülmecedir. Aziz Nesin, bu halka isyan eden, ama buna rağmen onun kurtuluşundan kendini sorumlu hisseden bir aydındır.

“Devlet üzerine düşüncelerimin değişime uğradığı uzun süren bu dönem, benim için, halkı alabildiğine sevdiğim ve
halka olan borcumun bilincine vardığım bir dönem olmuştur. Bizi, hele hele yoksul çocukları besleyen, koruyan, eğitip öğreten ve insan yapan devlet değil halktı. Kutsal olan devlet değil halktı. Halk varından vermiyor, kendinde olandan vermiyor, yokundan veriyordu. Bana verdiği ayakkabıyı, çamaşırı, giysiyi, kendisi, eşi ve çocukları
giyemiyordu. Beni eğitip okutuyor ama ne kendisi okuyabilmiş, ne de çocuklarını okutabilmektedir. Ben işte böyle bir halka elbet borçluyum ve böylesine borçlu olduğum halka ne versem borcumu ödemiş olamazdım.”

Kendisini dünyanın en borçlu insanı olarak görmüş ve bu borcu aydın sorumluluğuyla ödemeye çalışmıştır:

“Ben başkalarının yapmadığı, yapılması gerektiği halde yapmadığı şeyleri yapmakla kendimi yükümlü sayıyorum”

Aziz Nesin, aydın kimdir sorusunun yanıtıdır. 1972’de kurduğu ve hala bir çok yoksul çocuk için ev, okul olan Nesin
Vakfı bu sorumluluğun cisimleştiği mekandır. Yazarlar Sendikası kurucusudur. 12 Eylül karanlığında pek çoklarının teslimiyetin edebiyatını ve teorisini yaptığı dönemde yaptığı çıkışlar (YÖK’e karşı Halk Üniversiteleri, 1984’de Aydınlar Dilekçesi, etkili bir gazete çıkışı planları, … vs.) bu sorumluluğun çarpıcı örnekleridir.

Aydın sorumluluğunun kapitalizm karşıtlığı ve sosyalizm hülyası ile bütünlemiştir.

Aziz Nesin’in hayatı boyunca en büyük çıkmazı ise aydın sorumluluğunu örgütlü mücadele ile pekiştirememesi olmuştur. Ya da tersinden Türkiye sosyalist hareketinin Aziz Nesin’i kapsayamamış olması çok büyük bir talihsizliktir.

GÖMÜYÜ ARAYAN ADAM…

Yalnızdır Aziz Nesin. Kişisel yalnızlığın ötesinde politik bir yalnızlıktır onunki. Elbette tek başına hareket etmediği
dönemler olmuş, beraber pek çok işe imza attığı dostları olmuştur ama bunlar hep birer çentiktir, süreklilik taşımaz.
Hülyaları vardır ama yürüyüşü parçalıdır.

Ama Aziz Nesin’in bütün yaşadıklarına ve zorluklara rağmen ayakta kalışı, hayata kafa tutuşu ve idealleri için herşeyi
göze alışı bugünün komünistleri ve aydınları için asıl büyük değeri taşımalıdır.

Fildişi kulelerde değildir Aziz Nesin. Bizden birisidir, bizim aramızdadır. Yazdıkları bizim hayatımızdır. Bu toplumdur, bu halktır. Ve öyle yalın anlatmıştır ki bütün gerçekliği, bazen bu kadar gerçekçi ve etkili olması bile hayrete düşürür.

Hiç kimse buyur etmemiştir onu hiçbir yere ve hiçbirşey altın tepside sunulmamıştır ona. O çok bilinen cimriliğinde,
onun deyimiyle tutumluluğunda, zor elde edebilmenin payı vardır elbette ve kendisinin hep söylediği gibi emeğe duyduğu saygının…

Her konuda olduğu gibi zamanı kullanma konusunda da oldukça tutumludur. Özellikle yaşı ilerledikçe yapmayı planladıklarını yetiştiremeyeceği kaygısını çok fazla yaşar, bunu yazdıklarından açıkça görmek mümkündür. Hakedilmeyen hiçbirşeyin gerçek sahibi olamazsınız der ve bu yüzden sahip olacağı herşeyi haketmiş olmaya çok özen gösterir. Okul yıllarında derslerine iyi çalışamadığı günlerde tatlıya hakkı olmadığını düşünüp yemeyen
Aziz Nesin, ölümün bile hak edilmesi gerektiğini düşünür. Ölümü hak edecek bir
yaşam sürmeye çalışır.

Babasının çok istediği, çok çabaladığı gibi dindar olmamıştır ama babasının en büyük hülyasına o da sahiptir, hep gömüyü aramıştır:
“Olmasa da ara düşleyip bir gömü. Yaşamak aramaktır içindeki gömüyü”

1) Tanin gazetesinde yayınlanmış günlük yazısından
2) Aziz Nesin, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez 1 – Yol,
Adam Yayınları
3) Aziz Nesin, Bir Tutam Aydınlık, Adam Yayınları,
1994, s.185

“PUSULA | EZBER BOZANLAR” DİĞER YAZILAR…

Bu dünyadan Yılmaz Güney geçti

Yeşil sahaların komünisti

Turan Dursun: Bir aydınlık beyin, bir cesur yürek