4 Eylül 1990: Gerçeği mezara götürmeyen adam, Turan Dursun...

Bugünün Türkiye’sinin karanlığında sıkça yaşadığımız dinsel baskı ve uygulamalara karşı “aslında din bu değil” naifliğine sığınanlara kitaplarıyla seslendi Turan Dursun: Din bu!

4 Eylül 1990: Gerçeği mezara götürmeyen adam, Turan Dursun...

Toplumu değiştirmek isteyen herkes, ilk önce yaşadığı toplumun eskiyen, çürüyen hakim kültürü ve ideolojisiyle karşı karşıya gelir. Bu, bir anlamda yaşadığı toplumla karşı karşıya gelmektir. Tarihteki bütün büyük dönüşümlerin hepsi, son tahlilde, toplumun kendisinin değişmesidir.”

4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul Koşuyolu’nda bir suikast sonucu öldürüldüğünde 56 yaşındaydı Turan Dursun.

Sivas’ta başlayan yaşamı, daha beş yaşındayken göçtükleri Ağrı’da din alimi olabilmek için mollalar ve şeyhler yanında geçirdiği zamanda şekilleniyordu. Babasının büyük arzusunu gerçekleştirmek için geçirdiği bu zamanı “Kulleteyn” adlı kitabında ayrıntıları ile anlatacaktı.

“…benim ilk romanım o yaşamımın bir kesitini içine alıyor, adı da ‘Kulleteyn.’ Kulleteyn bir havuz demektir.”

Okuma yazmayı askerlikte 21 yaşında öğrenecek, daha sonra yaşamına müftülük girecekti. Sivas’ta başlayan müftülük yılları, sürgünler, kovuşturmalarla devam edecek komünist müftüye çıkacaktı adı. TRT’ye memur olarak geçtikten sonra kendini program yapımcılığında bulacak, on yıl boyunca TRT’de dinle ilgili programlar yapacak, farklı bakış ve yaklaşımları burada da sürgünlerle tanışmasına neden olacaktı.

“Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim, halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?” 

Aydınlanma savaşını yazılara taşımaya başladığında yazdıkları ilgi kadar tepki de görmeye başladı. Tehdit onun için yeni bir şey değildi ve onu hiçbir zaman engellememişti. Gericilik ise beslendiği cehalet ve şiddetin sonucu Turan Dursun’u bir sabah gerçekleştirdiği suikast ile öldürdü.

Geride yazılar, kitaplar ve onurlu bir yaşam kaldı.