İyi ki doğdun, İyi ki komünisttin

Ekim İsmi yazdı: İyi ki doğdun, İyi ki komünisttin

“1902’de doğdum.”

Ve doğduğu şehre dönemedi bir daha. 15 Ağustos 1951 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda vatandaşlıktan çıkarıldı. Karar şöyleydi: “Pasaportsuz olarak İstanbul’dan Romanya’ya kaçan ve oradan da Moskova’ya giderek hava alanında memleketi aleyhine beyanatta bulunduğu ve mütaakiben radyo yayınlarında Türkiye’nin Hükümet şekli ve Hükümeti idare edenler aleyhine geniş propaganda kampanyasına girişerek komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatiyle Sovyet Hükümeti’nin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nâzım Hikmet Ran’ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın da bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden Türk vatandaşlığından çıkarılması”…

Nâzım’ı vatandaşlıktan çıkaran hükümet Adnan Menderes’in başında olduğu Demokrat Parti hükümetidir. Hani şu ülkenin kapılarını ABD’ye sonuna kadar açan, NATO’ya girmek için Kore’ye asker gönderen, gerici yobaz hareketi palazlandıran, Vatan Cephesi kurarak ülke insanını birbirine düşmanlaştıran Demokrat Parti hükümeti! Demokrat Parti’nin sonuna kadar açtığı kapılardan giren ABD’nin ülkemizdeki varlığı, yaptıkları, işlediği suçlar apaçık ortadadır ve herkesçe bilinmektedir.

İşte bu Demokrat Parti her burjuva partisinin başvurduğu aynı utanmaz “memleketi aleyhine beyanatta bulunduğu” yalanına sığınmıştır Nâzım’ı vatandaşlıktan çıkarırken…

Her burjuva partisinin taşıdığı aynı korkuyla ve emperyalist ülkelere yaltaklanan her işbirlikçinin ikiyüzlülüğüyle yazmıştır “komünizmi yaymak maksadını güden” ve “tebligatın da bir fayda vermeyeceği” satırlarını.

İşe bakın ki, daha sonraki yıllarda Nâzım’ı sahiplendiğini söyleyen kimilerinin üzerini örtmeye çalıştığı komünist kimlik Demokrat Parti hükümeti tarafından başa yazılmıştır.

Niye mi?

Marksist teorinin genel bir bilinenidir, egemen sınıflar kendi çıkarlarını toplumun tümünün çıkarıymış gibi göstermek ister. Bu egemen sınıfların kendi sınıfsal çıkarlarını ve bilinçlerini törpülediği vs. anlamına gelmez, bunları sakladıkları/saklamaya çalıştıkları, çıplak gerçekleri bulanıklaştırmaya çalıştıkları anlamına gelir. Yoksa egemen sınıfların, günümüz için burjuvazinin ve onun siyasal temsilcilerinin sınıf bilinçleri oldukça güçlüdür, düşmanlarının kim olduklarını çok iyi bilirler ve ona göre pozisyon alırlar.

O yüzdendir Demokrat Parti hükümeti Nâzım’ı komünist olarak tesciller ve Nâzım da bunu çok iyi bilir.

“Mister Dalles,

sizden saklamak olmaz,

hayat pahalı biraz bizim memlekette.

Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,

koyun eti,

Ankara’da 23 sente,

yahut iki kilo kuru soğan,

yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,

elli santim kefen bezi yahut,

yahut da bir aylığına

yirmi yaşlarında bir tane insan,

erkek.” diyen,

Kore’ye savaşmaya giden Ahmet’in arkasından

“Kimi öldürmeye gidiyorsun Ahmet?

Bu toprakta gerçekleşen kendi hasretini mi?” diye haykıran,

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis’e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower’in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.”
dizeleriyle hesap soran Nâzım’dan büyük düşman mı olur Demokrat Parti ve burjuvazi için?

Zaten en büyük onuru bu değil midir Nâzım’ın?

“Ömrümde yalnız seninle/ ve senin safınla olmakla övündüm” mısralarıyla selamlarken Türkiye Komünist Partisi’ni, “partimden koparmağa yeltendiler beni/ sökmedi” derken, ulusal kurtuluş için çıktığı yolda işçi sınıfını ve toplumsal kurtuluşu keşfederken, Doğu Emekçi Komünist Üniversitesi’nde öğrencilik yaparken, ömrünün neredeyse çeyreğini hapislerde geçirirken, köhne ve gerici edebiyat kalıplarını yerle bir edip putları yıkarken, uluslararası alanda barış mücadelesi yürütürken bağır bağır bağırır Nâzım “komünistim” diye.

Üstelik öyle sağlam bir komünist, öyle büyük bir şairdir ki Nâzım hayatta olmadığı yarım asırdan fazla zamanda bile ülke komünistlerinin yol arkadaşı ve işçi sınıfının öğretmeni olmaya devam etmiş, burjuvazinin kara propagandasına karşı en güzel yanıtları veren koca şairimiz olmuştur.

İyi ki doğdun Nâzım!

“Komünistim çok şükür.

İşin bu tarafı böyle, Kerim.

Her komünist gibi de su katılmamış vatanperverim:

                                             hem de bir tarih

                                             bütün bir devir

                                             bir insanlık merhalesi boyunca daha gerçek

                                                                                          daha ileri …

Başkasının sırtından geçinenlerin değil

                                             çalışan insanların vatanperverliği bu.

Bu senin vatanperverliğin, on dört yaşındaki işçi Kerim.

Ne kendi milletimden aşağı

                              ne de üstün görürüm başka milletleri.

Kozmopolit de değilim.

Her komünist gibi haykırırım fakat,

                              Bütün ülkelerin proleterleri birleşin, diye.”

NOT: 15 Ocak Nâzım’ın doğum günü olarak kutlanıyor. Bununla ilgili, bir zamanlar TKP Dış Büro üyeliği de yapmış olan Gün Benderli’nin bir aktarımı vardır. Aşağıda paylaşıyorum.

“Yaşasaydı, 2002’nin ocak ayında 100 yaşında olacaktı. Ocakta doğduğunu biliyor, fakat tam gününü bilmiyordu. Oysa daha yaşarken de birçokları Nâzım Hikmet’in doğum gününü, doğduğu günü anmak istiyorlardı. Kendisiyle söyleşiler yaptığımız günlerin birinde sormuştum, ‘Nâzım ağabey’ demiştim, ‘söyle ayın kaçında doğdun, dinleyicilerimiz bilmek istiyorlar’. ‘Bilmiyorum ki kızım!’ diye yanıtlamıştı beni. Bu yanıt hiç yabancı gelmemişti bana. Onun akranlarının çoğu doğdukları tarihi tam olarak bilmezlerdi. (…) O günkü konuşmamızda, ‘Ama madem o kadar isteniyor tam tarih, haydi bir tarih uyduruverelim şimdi. 15 Ocak olsun mu?’ ‘Olsun!’ demiştik. Ve 1955 yılının bir bahar günü, elimde tuttuğum üzerinde ‘Nâzım Hikmet’ yazılı, içinde Nâzım Hikmet’le ilgili programların bulunduğu dosyaya, ‘Doğum: 15 Ocak 1902’ yazmıştım.”