Ekim Devrimi, kadınlar ve bugüne kalanlar

Aydınlanma devrimlerinin etkisiyle eğitim olanağı bulmuş, meslek sahibi olabilmiş kentli kadınlar, hukuki ve siyasal haklardan yoksun olsalar da toplumsal yaşamda yer alabiliyordu. Devrimci hareketler içinde de -Narodniklerden Bolşeviklere- bu kesimden kadınlar yer aldılar.

Ekim Devrimi, kadınlar ve bugüne kalanlar

NİMET ÇAKILKAYA

“Sovyet hükümeti bir yıldan beri dayandığı halde Bolşevik İhtilalinden hala bir serüven olarak söz edenler var. Evet, bu bir serüvendir ve insanlığın bugüne kadar giriştiği serüvenlerin en büyüğüdür; bu, emekçi yığınların önünde tarihe geçen, geniş ve basit istekleriyle her şeyi sarsan bir serüvendir. Bugün büyük toprakların köylüler arasında bölüşülmesi için gereken örgüt kurulmuş bulunuyor. Fabrika-Atelye Komiteleri ile sendikalar sanayinin işçiler tarafından denetilmesi görevini almaya hazır. Her köyde, şehir, kasaba, bölge ve vilayette İşçi, Asker ve Köylü Delegeleri Sovyetleri mahalli yönetimi almak üzere.” (Dünyayı Sarsan 10 Gün-John Reed)

İşçilerin, emekçilerin yoğun sömürü koşulları, bitmeyen savaşlar, çözülen toplumsal yapı ve halklar için hapishane olan kapitalizmin zayıf halkası, Çarlık Rusya’sında gerçekleşen Bolşevik Devrimi, devrimin ilk günlerine tanıklık eden, gerçekleri ‘gerçek gazeteci’ gözüyle dünyaya aktarmak isteyen John Reed’e bu satırları yazdırıyordu.

Bolşevik Parti öncülüğünde iktidarı alan işçi sınıfının kurduğu SSCB, sosyalist kuruluşu hayata geçirmiş, sömürüye son vererek eşitlikçi bir düzen kurmuş, 70 yılı aşkın devam etmiştir.

Devrimin hemen sonrasında geçici olduğuna yönelik emperyalist propagandayı ve karşı-devrimcilerin başlattığı iç savaşı yenen ve tarihin en uzun ömürlü işçi devletini kuran Bolşevikler, zengin bir deneyim, devrimci bir teoriyi ve pratiğini miras olarak bırakmıştır.

İnsanlık tarihinin en büyük sıçraması olan Büyük Ekim Devrimi sömürülenlerin en büyük umudu olmayı sürdürüyor. Lenin’in sözleriyle: “Biz başlangıç yaptık. Ne kadar zamanda, ne zaman, hangi ulusun proleterleri bu eseri sonuna vardırırlar, bunun önemi yok. Önemli olan buzun kırılmış, yolun açılmış ve gösterilmiş olmasıdır.”

1897 nüfus sayımına göre 125 milyon insanın yaşadığı Çarlık Rusya’sında Ortodoks Kilisesi’ne dayalı otoriter yapıda Çar en tepede yer alıyor, sınıfsal yapı, soylular, toprak sahipleri, kentliler, işçi ve köylülerden oluşuyordu. Batıda kilise, doğuda İslam konsülleri, diğer azınlıklar içinse kendi dini kuralları özel alanı -aileyi ve toplumsal ilişkileri- belirliyordu. Bu sınıfsal yapıda kadınların yaşamı ait oldukları sınıf için geçerli olan kurallarla belirleniyordu.

Genel olarak tüm Rusya’da hukuki, siyasal ve toplumsal hakları olmayan kadınlar ailenin mülkü olarak görülüyordu. Kiliseye göre kadın, erkeğin vesayetinde olmalıydı. Önce babanın, evlilik sonrasında kocanın vesayeti geçerliydi. Çocuklar babanın velayetindeydi. Evlilik dışı doğan çocuklar gayrimeşru olarak kayıt ediliyordu. Boşanma hakkı kadının sadakatsizliği durumunda erkeğe ait bir haktı. Şeriat kurallarının geçerli olduğu bölgelerde ise; kadın erkeğin malı olarak görülüyor, küçük yaşta evlilikler, kadınların satılması, erken yaşta doğumlar, bebek ve anne ölümlerinin, sakatlıkların yaygınlığı ve kocanın şer’i hükümlere göre karısı üzerinde her türlü yetkiye sahip olması toplum ve yasalar tarafından doğal karşılanıyordu.

İşçi ve köylü emekçi kadınlar eğitim ve sağlık hizmetinden yoksun kalıyor ve bazı mesleklere giriş hakları bulunmuyordu. Okur-yazarlık oranı çok düşüktü. Toplam kadın nüfusunun yüzde 8’i ücretli olarak çalışıyor, bu çalışan nüfusun yüzde 55’i ev işçisi, yüzde 13’ü sanayide iş bulabiliyordu. Sanayi çalışanı kadınlar ağır çalışma koşullarında, en düşük ücretlerle tekstil işkolu ve bağlı işkollarında bulunuyorlardı. Çalıştıkları işlerde aldıkları ücretler aynı işi yapan erkeklere göre 3/5 oranında azdı. Çocuk ve hasta bakımı gibi işler de kadınların sırtına yüklenmişti.

Aydınlanma devrimlerinin etkisiyle eğitim olanağı bulmuş, meslek sahibi olabilmiş kentli kadınlar, hukuki ve siyasal haklardan yoksun olsalar da toplumsal yaşamda yer alabiliyordu. Devrimci hareketler içinde de -Narodniklerden Bolşeviklere- bu kesimden kadınlar yer aldılar.

Sanayi devrimi sonrasında Rusya’da kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi ve buna bağlı olarak işçi sınıfı hareketinin yükselmesi ile birlikte, hareket içinde kadın işçilerin yer alması kaçınılmazdı. 1870’lerden itibaren kadınların da katıldığı işçi eylemleri, düşük ücrete karşı kadın işçilerin ayaklanması, 1896’da tekstil işçileri grevine kadın işçilerin önderlik etmesi gibi örnekler devrime uzanan yolda emeğin ve kadın kurtuluş mücadelesinin de taşlarını döşüyordu.

Kadınlar saflarda yerini alıyor…

1903’te Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 2. Kongresi’nde kadınlarla erkeklerin tam eşitliği ile kadın emeğinin korunması parti programında kabul edilmişti. Kadınlar yerel örgütlerde, sendikalarda örgütleniyor, 1905’te ayaklanmanın bastırılmasıyla oluşan ağır baskı koşullarında da örgütlenmeye devam ediyorlardı.

1914’te başlayan 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı ile birlikte ağır koşullarda çalışan kadınlar ekonomik krizi, savaşın yükünü protesto ederek harekete geçtiler. Bolşeviklerin savaşa karşı net tutumu işçi ve köylü kadınların desteğini alarak emekçi kadın hareketinin güçlenmesini, burjuva kadın hareketinden ayrışmasını sağladı. Bolşevik parti programında yer alan emekçi kadınlar için eşit işe eşit ücret, ücretli annelik izni, fabrikalarda kreş talepleri yüzlerce işçi kadının partiye üye olması sonucunu getirdi.

1917’de ekmek ve barış talepleri ile kışlık saraya yürüyen Petrogradlı tekstil işçisi kadınlar Şubat Devrimi’nin fitilini ateşledi. Ekim Devrimi’nde ise Bolşeviklerin halka söz verdikleri Ekmek, Barış ve Toprak talepleriyle iktidara yürüyen işçiler ve köylüler arasında kadınlar da ön saflarda yerini aldı.

Ekim Devrimi ile Bolşeviklerin öncülüğünde burjuvazinin iktidarını deviren işçi sınıfı, yoksul köylü ve askerlerle Sovyet iktidarını kurdu. İlk işleri halka söz verdikleri üzere savaşı sonlandıran Barış Kararnamesi’ni, büyük toprak mülkiyetini kaldıran Toprak Kararnamesi’ni çıkarmak oldu. 8 saatlik işgünü kararı işçi sınıfının ve özellikle kadınların siyasal-toplumsal yaşama katılımı için hayati önem taşır.

Kadınlar ilk kez özgürleşti

Kadını ezen din ve geleneksel uygulamalara son verilirken, eskiden kalan eşitsizlik üreten yasalar kaldırıldı. Kadın ve erkeğin yasal eşitliği güvence altına alındı. Kadın emeğinin ve annenin korunmasına dair kararname, evlilik ve aile ilişkilerine dair kararname yayınlanarak kadınların üretimin ve toplumsal yaşamın her alanında erkeklerle eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu, dünyada ilk kez ilan edildi. Sovyet anayasalarında bu haklar güvence altına alınmıştır.

İlk elden dini nikah yasaklanmış, evlilikte kadının kendi soyadını kullanması kabul edilmiş, çocukların bakımı her iki ebeveynin eşit sorumluluğuna, eğer yoksa devlete verilmiş, boşanmada tek taraflı başvuru yeterli sayılmış, kürtaj yasal ve ücretsiz hale getirilmiş, meşru-gayrimeşru çocuk ayrımı kaldırılmıştır. 1918’de kadına seçme ve seçilme hakkı anayasada tanınmıştır. Kadının kurtuluşunun asgari zemini sağlanmıştır.

Lenin’in söylemiyle “Eski, kadını köleleştiren yasalardan geriye taş üstünde taş kalmamıştır.”

Sadece yasal düzenlemelerle yetinilmemiş, toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadınların üretimde yer alarak ekonomik bağımsızlıklarına kavuşabilmeleri için önlemler alınmış, büyük bir toplumsal değişim hareketi başlatılmıştır. 1919 Parti programında yer alan, “Partinin mevcut görevi esas olarak proletarya ve köylülüğün en geri kalmış kesimlerindeki eşitsizlik ve ön yargıların izlerini yok etmek üzere ideolojik ve eğitim çalışmasına öncelik vermektir. Parti, kadınların yasal eşitliğini yeterli bulmaz. Kadınların köhnemiş ev ekonomisi ve maddi yükten kurtarılması için kolektif birimler, yemekhaneler, çamaşırhaneler, kreşler ve benzeri merkezlerle bu yapıyı değiştirmek üzere mücadele eder.” ifadesi kadının konumunu net bir şekilde özetliyor.

Parti örgütlerine bağlı işçi kadın komisyonları 1918 yılında işçi ve köylü kadınlar arasında çalışma kolları (Jenotyel) olarak yeniden tanımlandı. Aleksandra Kollontay’ın Toplumsal Gelişmede Kadının Konumu kitabında aktardığı üzere; bu süreçte tüm ülkeye yayılarak çalışma yürütecek kadınlara yönelik verdiği eğitim başlıkları ayrıca dikkate değerdir. Kadının annelik hakları, kürtaj, ev işlerinin toplumsallaşması, işçi komitelerinden başlayarak toplumsal yapılarda kadın temsiliyetinin arttırılması, kadının toplumsal varlığının güçlenmesi konularında 100 yıl öncesinden bugüne bizleri aydınlatmaya devam ediyor.

Sosyalizmin ardından

Toplumsal yaşamda eşit ve özgür yaşayabilen, cinsiyet eşitliğini sağlama yolunda eşsiz kazanımlar edinen Sovyet kadınlarına ait sayısal veriler bu kısa yazıya sığmaz. Ancak karşı devrimin temsilcisi Gorbaçov’un 1987 yılında Perestroika isimli kitabında yazdıkları sosyalist toplumsal yapının yıkılışı için kadınların konumunun ve kazanımlarının öncelikle hedefe alındığını göstermektedir. Kadının ve erkeğin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile kapitalist özel mülkiyet ilişkilerinin nasıl birbirine bağlı olduğunu göstermesi açısından ise ibretliktir.

“…Bilimsel çalışmalarda yoğunlaşan, inşaatlarda, üretimde ve hizmetlerde çalışan, yaratıcı faaliyetlere girişen kadınların artık evdeki gündelik görevlerini-ev işleri, çocukların yetiştirilmesi, güzel bir aile atmosferinin yaratılması-yerine getirecek zamanları yok. Çocukların ve gençlerin davranışlarındaki, ahlakımız, kültürümüz ve üretimdeki pek çok sorunumuzun kısmen aile bağlarının zaafa uğraması ve aile sorumlulukları karşısındaki gevşek tavırlardan kaynaklandığını keşfettik. Kadınların salt kadınlık görevlerine geri dönmesi için neler yapılabileceği konusunda basında, kamu kuruluşlarında, işte, evde hararetli tartışmalar yürütmemizin nedeni bu.”

Sermaye temsilcileri ağzından duyageldiğimiz bu sözler tekrar tekrar fark etmemizi sağlıyor: Kadın sorunu toplumsal sorunun bir parçasıdır ve kadının kurtuluşu mücadelesi kapitalist sistemde salt kadın-erkek eşitliğine indirgenemez. Gericilik ve sömürünün iç içe olduğunu bilince çıkaran, kadın mücadelesini emek mücadelesi ile birleştiren Ekim Devrimi kadınları bugünümüze ışık tutuyor.

Son sözü ise Friedrich Engels’e bırakalım: “Kadınla erkeğin gerçek eşitliği, her ikisinin sermaye yoluyla sömürülmesi ortadan kalkınca ve özel ev işi genel bir sanayiye dönüşünce gerçekleşebilir.”

Büyük Ekim Devrimi’ne selam olsun!