GÖRÜŞ | 'Cezasızlık halkın bir bölümüne savaş demektir'

Hukuk Defterleri Yayın Kurulu Üyesi Selin Aksoy, KHK ile 15 Temmuz ve sonrasında 'terör' eylemlerine müdahale eden sivillere getirilen yargı zırhı ve 'Tek Tip Kıyafet' düzenlemesini değerlendirdi.

GÖRÜŞ | 'Cezasızlık halkın bir bölümüne savaş demektir'

Türkiye’de 7’den 77’ye farklı siyasi görüşteki birçok insanın birleşebildiği tek bir sav var: “Türkiye hukuk devleti olmaktan çıkmıştır.” Ancak 695 ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin 24.12.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanması ile sanki çok yeni ve çok farklı bir tespit yaparcasına bu zamana kadar ses çıkarmayanlar da Türkiye’de hukuk devletinin bittiğini söylemeye başladı.

Oysa “hukuk devleti”nin üzerine toprak atılalı epey zaman oldu… Örneğin 19 Aralık 2000 tarihinde cezaevlerinde “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında katliam yapılırken, DGM yargılamaları esnasında, cezaevinde işkenceler devam ederken ve cezaevlerinde kayıplar yaşanırken hukuk devleti var mıydı?

Ancak AKP hukuk devletini tamamıyla toprağa gömmüş ve yok etmiştir. AKP İktidarı ile beraber yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılığı yerine bütünlük ilkesinin benimsendiğini, önemli ve “yüce” olanın ancak “yürütme” olduğunu biliyoruz. Bununla beraber AKP’nin 15 Temmuz öncesinde de en büyük yasama aracının yasalar değil yürütme eliyle aldığı “KHK”lar olduğunu, bir gecede Meclis’ten çıkan torba yasalarla ülkenin yönetilmeye çalıştığını da…

15 Temmuz tarihinden bugüne 30 adet KHK yayınlanmış, bu kararnameler ile binlerce aydın, solcu ve sosyalist akademisyen, işçi ve kamu görevlisinin görevlerinden ihraç edildi, çok fazla sayıda kurum, kuruluş ve dernek kapatıldı. Artık KHK’lar, devletin yeniden inşaası, muhalif olan her bireyin cezalandırılması politikasının bir yolu haline geldi.

695 sayılı KHK ile aralarında solcu, ilerici kamu görevlilerinin de bulunduğu, 2756 personelin ihracına karar verilmiş ve 7 dernek, 7 vakıf, 2 yerel gazete, 1 sağlık kuruluşu kapatılmıştır. 696 sayılı kararname ile de Savunma Sanayisi İcra Komitesinin Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması, Danıştay’a 16, Yargıtay’a 100 yeni kadro ihdası, taşeron işçi düzenlemesi, Şeker Kurumu’nun kapatılması, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar nedeniyle tutuklu veya hükümlü bulunanlara tek tip elbise uygulaması ve resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin hiçbir hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmayacağı düzenlemeleri yapılmıştır.

MUHALEFET AKP’YE GÖRE DÜZENLENİYOR

Her biri ayrı tartışma konusu olan bu başlıklardan “tek tip elbise” uygulaması ise açıkça “işkence” anlamına gelmektedir. 103. maddede Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’a madde eklemesi yapılarak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar nedeniyle tutuklu veya hükümlü bulunanların, duruşmaya sevk nedeniyle ceza infaz kurumu dışına çıkarılmaları durumunda, ceza infaz kurumu idaresince verilen giysileri giymek zorunda olduğu ve yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309 ila 312. maddelerinde düzenlenen suçlardan (Anayasayı ihlal, Cumhurbaşkanına suikast ve fiilî saldırı, Yasama organına karşı suç, Hükûmete karşı suç) tutuklu ve hükümlü olanların badem kurusu; bu maddede belirtilen diğer suçlardan tutuklu ve hükümlü olanların ise gri renkte göğüs ve pantolon bölümü bitişik (tulum) giysi giyecekleri hüküm altına alınmıştır.

Söz konusu maddenin insan onuru ile bağdaşmadığı çok açık ve acı olduğu gibi, aynı zamanda söz konusu madde Anayasa’ya, Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve aslında suçsuzluk karinesine de aykırı olduğu için Türk Ceza Kanunu’nun kendisine de aykırıdır. Muhalif olan herkesin “terörist” olarak görüldüğü, hukuki delil ve hâkim güvencesinin kalmadığı, adil yargılanma hakkının ise çoktan unutulduğu bir dönemde söz konusu suçlar kapsamında yargılananlara tek tip elbise dayatması kabul edilebilir değildir. Bu anlamda 696 sayılı KHK, “toplumsal ilişkilerin, bireysel düşüncelerin, muhalefetin AKP’ye göre yeniden düzenlenmesi” kapsamında hükümler getirmektedir.

CEZASIZLIK HALKA SAVAŞ DEMEK

Yine KHK ile getirilen en tartışmalı madde olan 121. madde ile “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin hiçbir hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmayacağı” kararı ise temel ceza hukuku prensipleri ile bağdaşmaktadır. Öncelikle yargılama ile ortaya çıkabilecek tüm gerçeklerin daha en başından üstü örtülmekte, Ceza Kanununda geriye yürümezlik ilkesi olmasına rağmen, söz konusu KHK ile bu prensibin de bertaraf edileceği görülmektedir.

Her gün AKP’ye bağlı olduğu ortada olan, silahlarla çekilmiş fotolar ve harekât uzantılı isimleri olan sivil çetelere bu uygulama ile AKP, terörle mücadele adı altında yapılacak tüm suçlardan, soruşturma dahi görmeden cezasızlık kararı almıştır.

Hukuki sınırlarda kalmak kaydıyla, şiddet kullanma tekelinin sadece devlete ait olması, toplumsal düzen ve güvenin bir gereğidir. Dolayısıyla söz konusu madde ile devletin şiddet kullanma tekelinden kendi isteğiyle vazgeçmesi ve sivillerin başvuracağı şiddet olaylarında cezasızlık vaadetmesi, devletin halkın bir bölümüne savaş açması ve bu savaşta taraf olmasıdır.