Aysel Tekerek yazdı: Sağ kalanlar için Cumartesi

Aslında bu yazının başlığı, kokuşmuş kapitalizm olabilirdi ya da soyluların soysuzluğu, belki de insan yiyicilerin dişlerinin gıcırdaması ya da iktidarın korkaklığı, sorulacak hesabın kabara kabara kabarması, anaların öfkesi, anaların çığlığı, anaların çocukları…

Aslında bu yazının başlığı, kokuşmuş kapitalizm olabilirdi ya da soyluların soysuzluğu, belki de insan yiyicilerin dişlerinin gıcırdaması ya da iktidarın korkaklığı, sorulacak hesabın kabara kabara kabarması, anaların öfkesi, anaların çığlığı, anaların çocukları… Hepsi olur ama ne kadar da yetersiz kalır değil mi?

Cumartesi analarının varlığı, üzerine onlarca hakikatin, hak arama inadının, katledilenlere duyulan saygının, düzenin en kabarmış faturasını düzenin yüzüne çarpmanın adıdır.

90’lı yıllardan bu yana, Cumartesi Annelerinin eylemine sallanan her sopa, bir belde kırılırken, o beli bükememiştir; kırılan bel değil sopa olmuştur. 2000’li yıllarda atılan biber gazları gözleri yaşartmış olabilir, anaların göz yaşının yanında bunun bir önemi yoktur. Parayla devletin satın aldığı biber gazları karşısında, onuru ile dimdik duran anaların varlığıdır, birilerini kızdıran…

Birileri demişken…

700. hafta buluşmasına yasak konulması ve polisin eyleme saldırmasının emrinin Süleyman Soylu tarafından verildiğini biliyoruz. Zamanında Tayyip Erdoğan’ın toplantı yaptığı Cumartesi Anneleri ile şimdi iki kolundan tutulmuş polis aracına götürülen Cumartesi Annelerinin iktidarın çelişkisi olarak yorumlanması hem dar hem de eksik bir propagandaya dönüşmüştür. Üstelik Cumartesi Annelerinin bu tür bir propagandaya hiç ihtiyacı yokken…

Hatırlatalım… Cumartesi Anneleri ile Tayyip Erdoğan buluşması , “ Yetmez ama evet” sürecin Cumartesi Annelerini içine çekme çabasından  başka bir şey değildi. O dönemde, kendi varlığını ileri demokrasi yalanları ile garanti altına almaya çalışan AKP ile şimdinin AKP’si arasında bizce hiçbir fark yoktur. Şiddet değildir tek mesele; mesele bir masa başında saklanan gerçek niyetler ve verilen sahtekarca sözler ile 700 hafta nedeniyle AKP’nin açık açık konuşması arasında özünde bir farklılık olmadığıdır.

Bugün Süleyman Soylu, adaşı Süleyman Demirel’in sarfettiği “Dün dündür bugün bugündür” lafını bile deme gereği bile duymamakta, kaymakamlarla yaptığı toplantıda 700. hafta eylemi ile ilgili olarak deneyim aktarmaktadır. İleride vali olacakların bu işleri bilmesini istemektedir. Tayyip Erdoğan’ın bakanı olarak en iyi bu işlere bakmaktan anladığını çok iyi belli etmektedir.

Bir rapora göre ülkemizde, 1990 ile 2011 arasındaki faili meçhul cinayet sayısı bin dokuz yüz birdir. Ve çok sayıda yargı dosyası zaman aşımı nedeni ile kapatılmıştır. O dönem bu cinayetlerden haberdar olan, parçası olan bazı itirafçıların itirafları yok sayılmıştır. Şimdilerde ise ülke gündemine yeniden idam tartışması getirilmekte, yasal infazlar istenmektedir.

Solcuya, hak arayana, direnene, okuma hakkı, iş hakkı ve yaşam hakkı tanımayan AKP iktidarı karşısında sağ kalanlar için cumartesi ne anlam ifade edecektir. Bunu yazarak bitirelim.

1980 darbesinin mirasçısı AKP, tüm kirin ve kokuşmuşluğunda mirasçısıdır. Tüm dava dosyaları, sunulan raporlar, meclis araştırmaları, tanık bilgileri bunlar karşısında AKP politikası, hainlik, teröristlik, dış mihraklar diye diye çalıştırılacaktır. Ancak bu işin vicdani tarafı artık kalmamıştır. Devlet eli ile katledilen cinayetlerin politik tarafını kimse önemsizleştirmemelidir. Fail bellidir. Katledilenlerin büyük çoğunluğunun verdikleri siyasi mücadeleden dolayı katledildikleri de bilinmektedir. Düzenin devamlılığında yukarıda da belirttiğimiz gibi iş gelip idama kadar dayandırılmaktadır.

Öyleyse…

Öyleyse şu, kapitalizmin kirli su bidonuna temiz su dökerek su temizlenmez, bu düzenden demokrasi beklenemez, adalet beklenemez.

ABD’si, NATO’su, patronu ile bu kapitalizmin kir musluğu sonuna kadar açılmıştır. Bu musluğu az biraz kısmaya çalışmak mücadeleden sayılamaz.

Çocukların önce yoksul, sonra soruşturma yiyen solcu öğrenci, sonra KHK ile atılan kamu emekçisi ya da inşaattan düşerek yaşamını yitiren işçi, kadınların gözleri mor ya da  katledilerek ancak toprağın altında dayaktan kurtulduğu, erkek çocukların dahi tecavüze uğradığı, halkın yoksul ve fakir olduğu devlet raporları ile tescil edildiği ülkemizde, sağ kalanlar için Cumartesi sosyalist bir düzen mücadelesinden başkası olmamalıdır.