AKP gericiliği ile Kürt gericiliğini ortak paydada buluşturan Şeyh Said ayaklanması

AKP gericiliği ile Kürt gericiliğini ortak paydada buluşturan Şeyh Said ayaklanması

11-07-2018 11:49

İlk olarak HDP’nin kurumsal sosyal medya hesabından atılan mesaj, ardından Yeni Akit’in Şeyh Said’i “rahmetle” andıklarını belirten haber, öyle ya da böyle Şeyh Said figürünü ve ayaklanmasını ilerici kamuoyunun gündemine bir kez daha sokmuş durumda...

Doruk Aslı

İlk olarak HDP’nin kurumsal sosyal medya hesabından atılan mesaj, ardından Yeni Akit’in Şeyh Said’i “rahmetle” andıklarını belirten haber, öyle ya da böyle Şeyh Said figürünü ve ayaklanmasını ilerici kamuoyunun gündemine bir kez daha sokmuş durumda. Sonrasında konuyla ilgili yapılan tartışmaları basit “fikir anlaşmazlıkları” olarak değil, dünyanın her yerinde yaşanmış ve ülkemiz topraklarında da yaşanmaya devam eden ilericilik ve gericilik arasında ortaya çıkan tarihsel kavganın bir tezahürü olarak görmek gerekiyor.

Tarafların verdiği tepkilere bakıldığında AKP gericiliğini ve Kürt gericiliğini tek ve ortak bir paydada toplayabilen bu ayaklanma sonrasında yapılan anmalar ve bunlara yönelik tepkiler, esasında bir rastlantıdan ibaret de değil. Gericiliğin ilerleme ve aydınlanma gibi fikirlere duyduğu tarihsel öfke, bugün yapılan tartışmalarla birlikte kendisini bir kez daha somutlama fırsatı bulunuyor.

Şeyh Said Ayaklanması neydi?

Detaylarına girmeden tarihsel arka planı çizmek gerekir.

Gerçekleşen siyasal devrim sonrasında Birinci Cumhuriyet’in merkezileşme çabaları, feodal altyapı ve üzerinde yükselen dinci-gerici ilişkileri tasfiye girişimi, elbette ki eski düzenden faydalanan aşiretler ve gruplar tarafından tepkiyle karşılanacaktı. Birinci Cumhuriyet’in Türk ulusallaşma sürecini ülke genelinde tahkim etme politikası, göç politikaları, Cumhuriyet önderliğine yöneltilen “dinsizlik” suçlamaları Kürt aşiretleri ile arasındaki makası açıyordu. Nakşibendi tarikatının önde gelenlerinden Şeyh Said’in öncülüğünde bu duruma karşı başlatılan isyan, bu dönüşüm içinde, yani feodal bir toplum düzeninden modern-kapitalist bir toplum düzenine geçişte yaşanan tepkilerden bir tanesiydi. Şeyh Said ayaklanması askeri yöntemler kullanılarak bastırıldı ve yenilgiye uğratıldı.

Tarihin çarklarını ileriye döndürenlere verilen tepkilerden bir tanesi olan Şeyh Sait Ayaklanması kuşkusuz ne ilkti, ne de sonuncusu oldu. Günümüzde bile bu tarihsel ilerlemeye karşı tepki gösteren, tam olarak tasfiye edilememiş eski düzenin nimetlerinden faydalanan grupların olduğu da aşikardır; nitekim 2018 yılında Şeyh Sait için anma mesajları yayınlayanlar bu grupların temsilcilerinin sadece bir kısmı olduğunu not düşmekte fayda bulunuyor.

Günümüzde Şeyh Said ayaklanmasını savunmak

Yukarıda yapılan sınıfsal çözümlemeye ek olarak, Şeyh Said ayaklanmasını günümüzde savunmak ya da gerici bir düzenin savunucusu Şeyh Said arkasından ağıtlar yakmanın kuşkusuz başka politik anlamları da bulunmakta. Bu anlamıyla Şeyh Said ayaklanmasını savunmak, kimi siyasi öznelerin güttüğü politik ajandalarla da uyumlu yönler barındırmaktadır. 2 Temmuz 1993 yılında Sivas Madımak’ta gericiler tarafından yakılarak öldürülen ilericilerin anısı belleklerimizde henüz çok tazeyken ortaya atılan “Şeyh Said kartı”, kendi içerisinde taktiksel olarak işlevsel bir yan da barındırmaktadır. Doğrudan şeriatçıların, ilericileri yakmak suretiyle imza attıkları Sivas Katliamı, “ceberut devletin” giriştiği başka bir “katliam ile” eşitlenerek, adeta iki tarihsel olay arasındaki farklılıklar sıfırlanıyor ve her iki olayın sorumlulukları da bir anda “ceberut devletin” hesabına yazılmış oluyor. Tam da bu noktada AKP gericiliği ve Kürt gericiliğinin Birinci Cumhuriyet ile hesaplaşmalarına ortam sağlayan bir “tarihsel birikim” de ortaya konmuş oluyor.

Laikliği savunanlar Şeyh Said’ın ardından ağıtlar yakılmasına sessiz mi kalır?

HDP çatısı altında siyaset yapanlar, bağlı oldukları partinin gerici bir ayaklanmayı övdüklerinde, feodal düzeni savunan tarihsel bir kişilik hakkında açıklama yaptıklarında, bu açıklamadan siyasi olarak sorumlu tutulmalıdırlar.

Laikliği savunmak, toplumsal yaşantının dinsel referanslarla değil, aklın ve bilimin önderliğinde düzenlenmesini savunmak anlamına gelir. Buna rağmen laikliği savunduğu iddiasına sahip kimi solcular, tüm dinci-gerici ve feodal düzeni savunan karakteristik özelliklere sahip Şeyh Said’in anılmasına sessiz kalıyorlar… Bu mümkün olabilir mi? Bir taraftan “AKP gericiliğini geriletmek” iddiasıyla HDP ile işbirliği yapılacak, sayelerinde milletvekilliği koltuğu kapılacak, diğer taraftan ise HDP’nin çanak tuttuğu gericiliğe sessiz kalınacak… Buradan ne solculuk çıkar, ne de laiklik savunusu. Daha açık yazmak gerekirse, Şeyh Said’in anılmasını sessizlikle karşılayanların laikliği savundukları iddiaları, solcu olma iddiaları boşa düşmektedir. Laiklik, gericilik karşısında sessiz kalınarak savunulmaz; gericilik, her koşulda doğrudan karşıya alınarak savunulur. Ya toplumsal hayatın dinsel referanslarla şekillenmesine boyun eğersin, ya da aklın ve bilimin yol göstericiliğine başvurursun. Bu doğrultuda yapılan tercihler de, siyasi öznelerin pozisyonunu belirler.

Sonuç yerine

Günümüz Türkiye’sinin en büyük problemlerinden bir tanesi olarak dinci gericilik karşımızda duruyor. Bu gericilik türü sadece AKP eliyle değil, başka siyasi özneler tarafından da topluma empoze ediliyor. Bu zorlama karşısında komünistlere düşen görev, gericiliğin panzehirleri olan ilericilik ve aydınlanma mücadelesini daha da öne çıkartmak ve ilerletmek, laikliği her alanda ve her koşulda savunmaktır.

Tarih boyunca ilericiler ile gericilerin karşılıklı olarak yürüttüğü mücadelede gericiler bugün daha ağır basıyor olabilir ancak bu durumdan kurtuluşun yolu, gericilik karşısında geri adım atmak, “duymazlıktan, görmezlikten gelmek” değil, tersine bizi biz yapan değerlerimizi iyice belirgin hale getirmektir. Ve son söz olarak, Marx ve Engels’in sözlerine başvurarak yazıyı bitirme “basitliğini” göze alarak sözü Komünist Manifesto’ya bırakmakta fayda görüyorum:

“Komünistler, görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine, ancak şimdiye kadarki tüm toplum düzeninin zorla yıkılması yoluyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler.”

PUSULA’NIN DİĞER YAZILARI

PUSULA 1 – İrtica bitti mi?: Dünün irticai ayaklanmaları üzerinden bugüne bakmak

PUSULA 2 – Sivas katliamı: AKP’nin ayak sesleri