Müftülere nikâh yetkisi nasıl geldi?

Umut Kuruç yazdı: Müftülere nikâh yetkisi nasıl geldi?

Dün yine bir gece yarısı operasyonuyla müftülere nikâh kıyma yetkisi veren Kanun Tasarısı’nın altıncı maddesi kabul edildi.

Bir yandan ”dindar ve kindar nesiller yetiştirmek” hedefiyle müfredattaki gerici uygulamaları hızlandıran bu karanlık zihniyet şimdi de imam ve müftüleri devreye sokarak şer’i uygulamaların önünü açıyor.

Bir yıl önce tecavüzleri ve çocuk yaşta evlilikleri yasa yoluyla meşrulaştırmaya çalışanlar, bugün sosyal hayatı dini referanslarla şekillendirecek en temel saldırıyı gerçekleştiriyor ve medeni kanunun kadınlara kazandırdığını bir çırpıda ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Kadınları teslim almadan ülkeyi teslim alamayacağını bilen bu gerici zihniyet kadınlara saldırıda durmak bilmiyor.
Bu gerici saldırıya karşı TBMM önüne giden kadınlar dövülüyor, gözaltına alınıyor.

Yobazlar, gazete ve televizyonlarda kadınları aşağılamaya devam ederken, bazı “ilericiler” bu gerici zihniyete çanak tutmak için sahne aldıkları hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Gerici tahakkümün kadınlarımız ve çocuklarımız başta olmak üzere, ülkemizi kuşatmasından sadece gerici AKP iktidarı ve onun temsilcileri değil, AKP gericiliğiyle uzlaşmaya, onu kapsamaya çalışarak kendilerine yer edinme gayreti içerisinde olanlar da sorumludur!

Bu gerici zihniyetle uzlaşma arayanlar, her gün kadınlarımızın katledilmesinden, çocuklarımızın taciz ve tecavüzünden, “dindar ve kindar nesil” dayatmasından da sorumludurlar!

Bu gerici kuşatma karşısında laikliği “inanç özgürlüğüne” indirgeyenler kız çocuklarımızın evlendirilmesinin önündeki son engellerin de kaldırılmasından sorumludurlar!

Gericiliğe karşı laiklik ve özgürlük mücadelesi bu karanlık zihniyetle uzlaşma arayarak değil, onu ortadan kaldırmak üzere ayağa kalkmaktan geçer.

Karşı karşıya kaldığımız tablo, kadınların kurutuluşu mücadelesinin herkesi kapsamadığını bir kez daha göstermiştir.

Kadınların esnek istihdam koşullarında daha fazla sömürülmesi için sermayeyle işbirliği yapanlar kadınların kurtuluşundan değil, köleleştirilmesinden sorumludur.

Sel sularında boğulmayı, madenlerde ölmeyi kader/fıtrat olarak dayatanlardan, emekçiye sadakayı program olarak sunanlarla, “şeriata karşıyız” diyerek, yobazlarla gericilik yarışına girenlerle, kurtuluş değil, olsa olsa teslimiyet gelir.
Ortaçağ karanlığını inanç özgürlüğü diye kapsamaya çalışanlar, kadınların özgürlüğü için en temel teminat olan laiklik mücadelesinin değil, gericiliğin yolunu açarlar.

Çocuklarımızın akıl ve bilim temelinde yaratıcı nesiller olarak yetiştirilmesi imam hatip okullarının ve gerici örgütlenmelerin “sivil toplum örgütleri” olarak kabullenilmesiyle, değil, bu gerici kurumların kapatılmasıyla mümkündür.

Gericilikle uzlaşma olmayacağını tarih bize göstermiştir. Onunla uzlaşma yolu arayanlar ülkemiz üzerindeki bu karanlıktan en az bu zihniyetin sahipleri kadar sorumludur!

Bugün 100 öğrenciden 16’sı imam hatip okuluna gönderilirken, eğitim din ve piyasa cenderesine sıkıştırılırken, özel okulların sayısı 2 kat artarken imam hatip okullarını hala “ihtiyaca binaen gerekli” görenlerle eğitim ve öğretim döneminin hayırlara vesile olmasını dileyenlerden laiklik mücadelesi beklemek abesle iştigaldir.

Laikliği sulandırarak, yeryüzü sofralarına oturanlarla, gericilik-ilericilik tartışmasını “halkı bölmek” olarak vaaz edenlerle, toplu namaz çağrıları yaparak, cenaze namazlarında saf tutarken poz verenlerle, özgürlüğü altına giydiği şort ve kafasına sardığı türbandan ibaret görenlerle yürünen yol müftülere nikâh kıyma yetkisinin yolunu da döşemiştir.

Dini kurallar cenderesi kadınları teslim almaya çalışırken, buradan beslenenler elini kolunu sallayarak toplumsal yaşam alanlarına saldırabilmektedir. Burada uzlaşma arayanlar da bizleri bu cendereden çıkarmaya değil, bu düzene daha fazla teslim olmak için ikna etmeye adaydırlar.

Gericiliğe teslim olmayacaksak, yobazlara karşı ayağa kalkarken bize kırk katır yerine kırk satırı reva görenlerle de hesaplaşacağız.

Dini bir uzlaşma aracı olarak toplumsal yaşamımızın parçasıymış gibi her fırsatta vaaz ederek bizi sömürüye ikna etmeye çalışanlara “hadi oradan!” diyeceğiz.

Karşımızdaki düpedüz gericiliktir. Gericilikle uzlaşma ise teslimiyet demektir. Teslim olmayacaksak, sözümüzü sakınmadan, başımızı eğmeden açık ve güçlü bir karşı çıkış için ayağa kalkacağız.