Futbolun değişen aktörleri: Futbolcular

Futbolun değişen aktörleri: Futbolcular

03-09-2017 13:46

Ozan Can Atakol değişen futbolda futbolcuların rolünü bu hafta Pusula'da değerlendirdi

Ozan Can Atakol

Futbol sermayenin egemenliğinde ticari bir faaliyete dönüşmeden, taraftarlar tribünde ve ekran başında gelir düzeyine göre konumlandırılmadan önce; futbol sahada, sokakta daha “amatörken” bizim efsanelerimiz vardı.  Şahsi oynamanın dışlandığı günlerdi.

Gişe önünde tek tip bayraklarımız ile sabahladığımız yıllardan önce oynamışlardı. Oynadıkları statlarda eşitsizliği gösteren localar yoktu, ‘VIP’ tribünlerde; formalarının her karesi pazarlamaya açık değildi, o formalar her yıl yeni tüketim için şekil değiştirmezdi hatta renkte, sermayenin metalaştırdığı bir ürün haline gelmemişlerdi henüz.

Sahada rakip futbolcuların saygı duyduğu bir karakterdir Baba Hakkı, yaşadıklarını ve bağırmayan yalnızlığını birkaç cümlede tüm naifliği ile anlatır bize. “Herkese hizmet ettim ben, gerek saha içinde gerekse saha dışında! Ama kendim selvi gibi kaldım ortalıkta, selviler dibine ışık salmaz, selviler öyledir!

Baba Hakkı bugün İngiltere’de Manchester United’da oynayan İspanyol Juan Mata’yı okusa ve nelerin değiştiğini görse çok şaşırırdı herhalde: “Normal bir hayat yaşamıyorum. Bazen ne kadar korunduğumu gördükçe korkuyorum. Yaşadığım en ufak sorunda birileri gelip benim için halledecek. Normal bir hayat yaşamadığımızın belirtilerinden birisi de bu.”

Bugün Mata’nın yaşadıkları ülkemizde de eksiksiz yaşanmaktadır. Mata başka şeyler demekte; “Modern futboldan nefret eden insanları anlıyorum. Eskisi gibi değil. Basında çok daha fazla yer alıyoruz ve pastadan pay almaya çalışanlar çok. Bir baloncukta yaşıyor gibiyiz. Saçmalık derecesinde paralar kazanıyoruz. Futbol dünyasına göre normal bir maaş alıyorum ama İspanya’nın %99’u ve dünyanın kalanına göre abartı kazanıyorum.”

Transferler, menajerler, bonservisler, daha çok kazanma hırsı. “Bizi sevenleri üzmeyelim baba” diyerek kulüp ve oyuna olan sevgisini paradan daha çok önemli gören bir Metin Oktay’da yok artık.

Değişen futbolcu profilimizde ne var peki? Sahadaki ırkçılığı mahkeme ile cezalandırılan, gerici siyasetini semboller ile sahaya taşıyan bir milli takım kaptanımız var. Halbuki formasını giydiği ve kaptanlığını yaptığı kulübün birde efsanesi var Lefter, 5-6 Eylül’de yaşadıklarını şu sözler ile anlatan: “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”  

Elbette geçmiş günler her zaman o kadar da “güzel” değildi. Aynı Lefter’e “kefere” diye bağıranlar vardı tribünde. Kabadayılar ile içli dışlı olanlar vardı şike de vardı. Metin Kurt’u yalnızlığa iten de vardı. Ama zor gününde Metin Kurt’a yoldaşlık etmeye çalışan ona şu sözleri söyleyen Metin Oktay’a değer veriyoruz biz: “Ben senin hem ağabeyinim, hem de solcuyum. Solculuk sadece sana mı kaldı? Buraya gelmem, seni aramam futbolun dışında, senin solculuğundan, benim solculuğumdan”  

Bugün efsaneleşen o isimleri arıyoruz, umudu sürekli taze tutmaya çalışıyoruz.  Piyasanın şekillendirdiği sporcular ise o umuttan çok uzakta. Futbolun tutkusu ve güzelliği kaybolurken bu düzene isyan eden ve düzeni değiştirmeye çalışacak oyuncular yok artık. “Futbol dünyasındaki paraya dayalı kirli düzenden bıktım” diyerek kapitalizmi reddeden ve futbolu bırakan İspanya’nın Sporting Gijon’lu Javi Poves’in kararı düzenin değişmesi için yeterli değil.

Yalnızca kazanmak üzere kurgulanmış piyasacı bir futbol düzeni var. Kazanmak için her şey göze alınıyor. Rakibi sakatlayabilirsin, zaman geçirmek için numaradan sakatlanabilirsin, rakip futbolcu, taraftar senin düşmanındır, tüm olumsuzluklara “profesyonellik” adı altında meşrutiyet kazandırabilirsin. Artık geçerli olan burjuva değer yargılarıdır. Kahramanlar yaratılır, bu kahramanlar medya aracılığı parlatılır ve müşteri özdeşleşir ve bu metalaşmış kahramanlar aracılığı ile tüketim körüklenir.

Futbol kapitalizmi krize girmeye mahkum. Burjuvazinin siyasi iktidarları egemenliği kaybetmek istemeyeceklerdir. Bugün zora düşen kulüplere siyasi iktidarların verdiği destekler bu egemenliğin sürmesi nedeniyledir.

Kaybetmeyi göze alıp o eski “amatör” günlere dönecek yeni sporcuları yeşertmek gerekiyor. “Eskiden futbolu fakirler oynar zenginler izlerdi, şimdi zenginler oynuyor fakirler seyrediyor” diyen Şenol Güneş’in tarif ettiği eski ve yeni düzeni geride bırakıp, izleyenin ve oynayanın eşit olduğu, kapitalizmin hükmünün kalmadığı günleri kurmak mümkün, yalnızca o günler için mücadele etmek gerekiyor.