Manifesto Özel | Yandaştan Doğu Guta yalanları: “Rejim sivilleri bombalıyor korosu” yine devrede

AA’dan gelen dezenformatif bilgiler ile manşetlerini süsleyen basın-yayın organları yine aynı telden çalarak “Katil Esed sivilleri bombaladı” yalanını ısıtıp kamuoyunun önüne süredursun, Doğu Guta’da aslında ne yaşandığına dair biraz kalem oynatalım.

Manifesto Özel | Yandaştan Doğu Guta yalanları: “Rejim sivilleri bombalıyor korosu” yine devrede

MANİFESTO HABER MERKEZİ

Birkaç gündür, Doğu Guta’da yaşananlara dair medyada çokça şey yazılıp çiziliyor. AKP’nin yayın organı olma görevini sürdüren AA’dan gelen dezenformatif bilgiler ile manşetlerini süsleyen basın-yayın organları yine aynı telden çalarak “Katil Esed sivilleri bombaladı” yalanını ısıtıp kamuoyunun önüne süredursun, Doğu Guta’da aslında ne yaşandığına dair biraz kalem oynatalım.

Astana’da 3-4 Mayıs’ta düzenlenen 4’üncü toplantıda Türkiye, Rusya ve İran; Suriye ve cihatçı çeteler arasında çatışmaların en yoğun olduğu alanlarda gerginliği azaltma bölgeleri oluşturulmasına karar vermişti. Beşincisi 4-5 Temmuz’da gerçekleştirilen toplantıda ise garantör ülkeler, Ortak Çalışma Grubu’nun bu bölgelerin sınırları üzerine çalışmasına devam etmesi kararı almıştı.

Toplantı sırasında ABD ve Rusya’nın, Suriye’nin güneyindeki Dera ve Kuneytra illerini kapsayan gerginliği azaltma bölgesinde, ABD’nin de söz sahibi olacağı bir güvenli bölge kurmak için ayrı bir anlaşma yaptığı ortaya çıkmış, yürürlüğe 9 Temmuz’da giren ateşkesi denetlemek için Rus askeri polisi bölgeye konuşlanmıştı.
Rusya Savunma Bakanlığı, 22 Temmuz’da da Şam’ın doğusunda bulunan Doğu Guta bölgesinde ateşkes için anlaşıldığını ilan etmişti.

Bu bilgi burada dursun. Biz savaşın başına geri dönelim. 2012 yılı, Suriye ordusunun hemen hemen her cephede geri çekildiği bir dönemdi. Kalamun bölgesindeki Yabrud ve Humus kırsalındaki Kuseyr üzerinden hem Humus hem de Şam cephelerinde cihatçı çeteler daha ağır basıyor, Doğu Guta ve Batı Guta’da Suriye ordu birlikleri, çetelerin sadece Şam merkezine ilerlemesini engelleyen bir pozisyonda bulunuyorlardı. Suriye savaşın ilk şokunu atlattıktan sonra, 2014’te 3 aylık başarılı bir operasyonun sonucunda Lübnan Hizbullah’ının da desteği ile Kuseyr cihatçı çetelerden Haziran ayında temizlendi. Kuseyr operasyonunun başarı ile sonuçlanması Şam bölgesinde Suriye’nin elini oldukça rahatlatmış, savaşın kaderini Suriye halkı lehine değiştirmişti.

Ancak Şam’ın en kritik noktalarından biri olan Doğu Guta, Kuseyr zaferine rağmen cihatçı çetelerin üssü olmaktan bir türlü çıkamadı. Bu anlamıyla Doğu Guta’nın savaş boyunca en uzun kuşatmalardan birine sahne olduğunu söylersek abartmış olmayız. Evet Doğu Guta bir kuşatma altında ancak AA’nın servis ettiği gibi Suriye’nin değil cihatçı çetelerin kuşatması altında. Zira bu bölge Suriye toprağı yani Suriye halkına ait. İşgalci olan cihatçı çeteler…

Önce bunu düzeltelim.

Ve bugüne gelelim.

Cihatçı çeteler için çember daralıyor

Doğu Guta’daki cihatçı çeteler için çemberin yavaş yavaş daraldığını gösteren gelişmeler ise 2015 Aralık ayında Doğu Guta merkezli ve bölgedeki en güçlü grup olan Ceyş’ul İslam(İslam Ordusu) lideri Zehran Alluş’un öldürülmesi ve stratejik Merc Sultan Hava Üssü’nün Suriye ordusu tarafından tekrar kontrol altına alınmasıydı. Alluş’un ölümü ile zayıflayan Ceyş’ul İslam ve bir başka selefi yapılanma Feylak el-Rahman arasındaki şiddetli çatışmaların miadı da bu döneme denk gelmekteydi.

Cihatçı çeteler arasında Doğu Guta Zamalka merkezli başlayan gerginlik, 18 Nisan 2016’da Feylak el-Rahman’ın Cisrin’de Ceyş’ul İslam’a ait merkezlere saldırmasıyla yeni bir boyuta taşındı. Güçlü oldukları bölgelerden karşılıklı olarak birbirini çıkarmaya başlayan Feylak el-Rahman’la Ceyş’ul İslam’ın çatışmasına, bölgedeki Ceyş’ul Fustat da katıldı. Çatışmalarda Feylak el-Rahman’ın yanında yer alan Ceyş’ul Fustat(Doğu Guta’da ki el-Nusra, Ahrar el-Şam ve Fecr el-Ummet gruplarından oluşan koalisyon) daha sonra çatışmalardan çekildi. Ancak Feylak el-Rahman ve Ceyş’ul İslam arasındaki çatışmalar, arabuluculuk çalışmalarına rağmen devam etti.

Suriye ordusu ise cihatçı çetelerin çatışmasını iyi değerlendirerek ilk olarak stratejik öneme sahip olan, Rukabiye’de kontrolü sağladı. 8 Mayıs’ta ise Zebdin merkezindeki bazı kısımlar kontrol altına alındı. 19 Mayıs’a gelindiğinde ise Deyr Asafir, Zebdin ve Bezine tamamen Suriye ordusunun kontrolündeydi.

Cihatçı çetelerle Suriye ordusu arasında uzun süreli taarruz ve karşı taarruzlarla süren çatışmaların ardından Suriye ordusu 2016 sonunda Tel Kurdi ve Tel-Savvan ‘ı kontrol altına aldı.

Yüzde 25’i cihatçı çetelerden temizlenen bölgede, kontrol altına alınan yerler arasında Deyr Asafir ve Zebdin gibi Doğu Guta’nın tarıma elverişli can damarı konumundaki bölgelerin de yer alması, cihatçı çetelerin daha da sıkışması anlamına geliyordu.

Bu sırada, Halep’in Batı-Körfez-Türkiye destekli cihatçı çetelerden temizlenmesi, bölgesel aktörlerin de takındığı pozisyonlarda bir takım değişikliklere kapı açtı. 15 günde devrileceklerini iddia ettikleri Esad ve Suriye ile masaya oturmak ‘zorunda’ kaldılar ve Astana görüşmeleri için geri sayım başlamış oldu.

23 Ocak 2017 tarihinde Astana görüşmelerinin ilk turu tamamlandığında Doğu Guta’da sıkışan cihatçı çeteler 30 Aralık 2016’da yürürlüğe giren ateşkesi onlarca kez ihlal etmelerine karşın, Suriye ordusunu suçlamaya devam edecekti. Medya bir kez daha devreye girip “Katil Esed sivilleri bombaladı” başlıkları ile manşetlerini süsleyecekti.
Cihatçı çetelerin 2017 Mart’ının başında el-Abbasiyin ve Dahiyetu’l-Esed mahallelerine havan topu saldırıları yaparak ateşkesi ihlal etmeleri sebebiyle operasyon başlatan Suriye ordusu ve müttefikleri Kabun çiftlikleri yönünden yeni bir operasyon başlattı.

Doğu Guta’da yaşanan sivil ölümlerinin en büyük sorumlusu ise kendi aralarında çatışan cihatçı çetelerdi. Medya ise ölümlerinin sorumluluğunu Suriye ordusu ve müttefiklerinin üzerine yıkmakla meşguldü. Örneğin Nisan sonlarında yaşanan çatışmalarda, içerisinde Nusra Cephesi’nin Arbin emiri(komutanı) İssam el Kadı’nın da bulunduğu en az 50 cihatçı ölürken, karşılıklı yapılan havan atışları sırasında da Kafr Batnan ve Arbin’de bulunan çok sayıda sivil hayatını kaybetmişti.

22 Temmuz 2017’ye gelindiğinde ise Moskova, Doğu Guta’da anlaşmaya varıldığını duyurdu. Daha önce Astana görüşmelerinde garantör olarak yer alan Türkiye, Rusya ve İran Doğu Guta’nın çatışmasızlık bölgesi ilan edilmesi konusunda anlaşmış ancak çatışmasızlık bölgeleri planının nasıl işleyeceği yönünde bir anlaşma sağlanamayınca bu plan hayata geçirilememişti. Eylül ayına gelindiğinde ise cihatçı çetelerin kendi aralarındaki çatışmaları daha da şiddetlenecekti.

Çatışmasızlık kararına ilişkin bir şerh düşmekte fayda var; Astana görüşmelerinden çıkan sonuçlara göre, IŞİD, Nusra Cephesi ve müttefiki olan selefi yapılanmalar bu çatışmasızlık anlaşmasının dışında. Bu nedenle, Doğu Guta’da varlık gösteren Nusra Cephesi’ne bağlı Feylak er-Rahman ve Ceyş el-Fustat gibi silahlı gruplar ile çatışmak Suriye ordusu ve müttefiklerinin, ateşkesi ihlali anlamına gelmiyor. Yani medyanın kopardığı yaygara aslında bağlayıcı olduklarını düşündükleri ve sürekli referans aldıkları Astana görüşmelerinden çıkan sonuçları herhangi bir biçimde ihlal etmiyor.

Ancak medya her zaman olduğu gibi gerçeği eğip bükerek servis etmekte pek de beis görmüyor. Doğu Guta’da son günlerde yaşananların en çok Türkiye’de ses getirmesinin nedeni ise Türkiye’nin Doğu Guta’daki cihatçı çetelerin bir anlamıyla hamiliğini üstleniyor olması.

Kendi yayınlarında bile gururla ifade ettikleri gibi ateşkesi ilk bozanın Ahrar’uş Şam olduğunun altını çizerek bitirelim yazımızı. Örgütün Doğu Guta bölgesindeki Haras bölgesinde düzenlediği operasyon, öldürdüğü Suriye askerleri ve havaya uçurdukları Suriye ordusuna ait mühimmat deposunu atlamadan elbet…

Devamını izleyip göreceğiz.