Leyla Halid: Amerikan çıkarları, Arap bölgesinin neresinde olursa olsun saldırı altında olmalıdır

Filistin Direnişi'nin sembol isimlerinden Leyla Halid, ABD yönetiminin Kudüs kararını değerlendirdi.

Leyla Halid: Amerikan çıkarları, Arap bölgesinin neresinde olursa olsun saldırı altında olmalıdır

Filistin Direnişi’nin sembol isimlerinden ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) efsanevi gerillası Leyla Halid, ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararını değerlendirdi.

Medya Şafak’tan Hasan Sivri‘ye konuşan Leyla Halid, Kudüs kararının yalnızca kınama ve benzeri tepkilerle sınırlı kalmaması gerektiğini belirtip, “Hakiki reaksiyon şöyle olmalıdır: Amerikan çıkarları, Arap bölgesinin neresinde olursa olsun, saldırı altında olmalıdır. Bunun gerçekleşmemesi durumunda “Amerikan yönetimi görüşünü dayatabilme ve bu karara derinlik vermede kazanım elde etti” ifadelerini kullandı.

Halid, bölgedeki bazı ülkelerin İsrail’le ‘normalleşme’ adımları atmasının bu karardan sonra nasıl değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin de, “Bu rejimler bu kararın ‘barış sürecini’ tehdit edeceğini söylüyorlar. Peki nerede bu barış süreci? Nerede bu barış? Yok öyle bir şey. Evet bu bir süreç ama barış süreci değil. Barışın burada anlamı Filistin halkının haklara sahip olmasıdır” dedi.

Leyla Halid’in açıklamalarından öne çıkan bazı bölümler şöyle:

Kimse barış için ABD’ye itimat edilebileceğini düşünmesin

Trump, seçim vaatlerinden biri olan Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma ve elçiliği Kudüs’e taşıma kararını açıklayacak. ABD’nin Körfez’deki müttefikleri, Avrupa ve birçok taraf Amerika ve Trump yönetimini bu konuda uyardı. ABD bu konuda neden ısrarcı?

Amerikan yönetimi işgalci İsrail’in birincil müttefikidir. Amerikan yönetimi ayrıca İsrail’e yaptığı silah, askeri destek ve ekonomik yardım ile sadece Filistin değil, tüm Arap halklarına saldırılarının ortağıdır. Amerikan yönetimlerinin böyle bir niyeti vardı fakat şimdiki yönetimin bu hamlesi ile her şey daha çok alenileşiyor: Amerikan yönetimi işgalde ve toprağımıza ve halkımıza yönelik süren saldırılarda işgalci İsrail’in fiili ortağıdır. Birleşmiş Milletler Kudüs’ün -diğer Filistin topraklarında olduğu gibi- işgal altında olduğunu karara bağlamıştır. Amerikan yönetimi ise kimsenin ne dediğine itibar etmeden tamamen bir tarafın yanında durmuş, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıştır. Kimse bölgede adil bir barış için Amerika’ya itimat edilebileceğini düşünmesin. Dolayısıyla burada kendini barış sürecinin ve müzakerelerin sponsoru gibi gören Amerikan yönetiminin aldatıcı anlayışını net olarak görüyoruz. Dolayısıyla bu şekilde düşünen herkes hesaplarını tekrar gözden geçirip bu fikirlerinden kurtulsun. Çünkü bu hakiki şok, Amerika Birleşik Devletleri’nin halklarımızın dostu olmadığını bilen bizler için değil, kendilerinin idrak etmesi içindir.

Amerikan çıkarları saldırı altında olmalıdır

FHKC’yi ve pozisyonunu birazdan konuşacağız ama Trump’ın ateş ile oynadığı ve bu ateşin tüm bölgeye yayılacağına dair analizler var. Ayrıca 3. İntifada geliyor diyenler de var. Dünyanın farklı yerlerinde gösteriler yapılıyor. Gazze’de hazırlıklar mevcut. Bu karardan sonra sahada neler görebiliriz?

Halk şiarını, sokaklara inerek ve dünyanın farklı bölgelerinde elçilikler önünde toplanarak ifade edebilir. Bu halklar, tüm dünya halklarına düşmanca bir tutum içinde olan bu kararı reddettiklerini, bu şekilde ifade ederler. Bu durum ortaya bir çeşit dini çatışma hali koyuyor. Realitede ise Kudüs sadece dini bir dava değil, Kudüs -üzerinde hakkı olan- bir halkın toprağıdır. Ekim ayında halklar Aksa için harekete geçtiğinde çatışmayı dini bir kavgaya dönüştürmek istemişlerdi. Bugün de istedikleri bu. Siyonistler, onların müttefikleri ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile olan çatışma siyasi bir çatışmadır. Dolayısıyla Trump’ın açıklayacaklarından dini bir çatışma olduğu anlamını çıkartmamak gerekir, bu zaten mümkün değildir. Trump da bu konuda başarılı olmayacaktır. Biz çatışmaya bu anlayış ile bakmıyoruz. Çünkü bu topraklar Siyonistler tarafından işgal edilmiştir ve halkımızın direnme hakkı vardır.

Dolayısıyla reaksiyonlar sadece kınama ile kalmamalı. Hakiki reaksiyon şöyle olmalıdır: Amerikan çıkarları, Arap bölgesinin neresinde olursa olsun, saldırı altında olmalıdır. Bunun gerçekleşmemesi durumunda “Amerikan yönetimi görüşünü dayatabilme ve bu karara derinlik vermede kazanım elde etti” anlamı ortaya çıkacaktır. Trump’ın bu adımına eşit seviyede bir reaksiyon verilmezse bu ‘”gerçeklik” geliştirilecektir. Buna ek olarak bugün İsrail ile ilişki geliştiren tüm devletlerin bu ilişkileri kesme zamanı gelmiştir. İsrail ile iktisadi, askeri vb tüm alanlarda ilişkiler kesilmeli ve boykot edilmelidir. Bu cevaplar ilk aşamada verilebilecek cevaplardır. Her pratiğe karşılık, o seviyede karşı pratik cevabı vardır, olmalıdır. Burada reaksiyonlar ardı ardına olmalıdır. Bugün BM’ye bu konuda Güvenlik Konseyinin toplanması için bir çağrı var. Biz geçmiş deneyimlerden Güvenlik Konseyinin halkların sorunlarına adil bir çözüm geliştiren bir yer olmadığını çok iyi biliyoruz. Çünkü Güvenlik Konseyi Amerikan yönetimlerinin politikaları ile yol aldı, halen de öyle yol alıyor. Lakin bütün kurumlara yönelmemiz gerekiyor. Tüm dinlerin kenti olan Kudüs için alınan bu karar hakkında “Filistin’deki hakkımıza açık bir saldırıdır” demek için İnsan Hakları Federasyonu, Birleşmiş Milletler, diğer kurumlar ve devletlere çağrılarda bulunulur. Ayrıca hepsinden daha önemlisi bu kentin işgal altında olduğuna dair uluslararası karar da var. ABD bu adımıyla bu kararı ihlal ediyor

Bu rejimler Amerikalı efendilerine bağlı

Bazı Körfez rejimleri ile İsrail arasında normalleşme siyaseti vardı. Bu karardan sonra bu politikada geri adım görebilir miyiz? Körfez ülkelerinden de tepkiler mevcut çünkü. Yoksa bu tepkiler, arkasında başka şeyler barındıran bir fotoğraftan mı ibaret?

Bu rejimler ve özellikle Suudi Arabistan, pusulayı İsrail’e değil İran’a çevirmek istiyor. Dolasıyla değişmeyecekler ve onlar Amerikalı efendilerine bağlılar. Onlar bu durum karşısında sadece zayıf bir duruş sergileyebilirler. Kendi halklarının ve Filistin davasının karşısında olan politikalarını, Amerika Birleşik Devletlerine boyun eğerek belirleyen bu rejimlerden bir şey beklememek gerekiyor. Bugün Suudi Arabistan Yemen’e saldırıyor. Niye? Suudilere bu saldırıda yardım eden diğer Körfez rejimlerine yönelik bir soru bu. Niye? Ayrıca Suriye’ye saldırıda tüm ağırlıklarını koydular. Niye? Bu devleti zayıflatmak ve paramparça etmek için. Dolayısıyla bu saldırılardaki ayrıntılara tekrar geri dönmeden şunu diyebiliriz, bu rejimlerden öze dönük değişimler bekleyemeyiz. Bu rejimler bu kararın ‘barış sürecini’ tehdit edeceğini söylüyorlar. Peki nerede bu barış süreci? Nerede bu barış? Yok öyle bir şey. Evet bu bir süreç ama barış süreci değil. Barışın burada anlamı Filistin halkının haklara sahip olmasıdır, bu hakların başında da mültecilerin evlerine geri dönüş hakkı vardır.  Bölgede barışı tesis edebilecek ilk adım budur. Aksi takdirde çatışma devam eder. Trump’ın Kudüs kararı bölgede ateşi tekrar yayacak.