Hafıza-i Beşer | 26 Aralık 1997 – Türkiye’nin en önemli matematikçisi Cahit Arf hayata gözlerini yumdu

Hafıza-i Beşer | 26 Aralık 1997 – Türkiye’nin en önemli matematikçisi Cahit Arf hayata gözlerini yumdu

Hafıza-i Beşer | 26 Aralık 1997 – Türkiye’nin en önemli matematikçisi Cahit Arf hayata gözlerini yumdu

Türkiye’nin en önemli bilim insanlarındandır. 11 Ekim 1910 tarihinde Selanik’te doğmuş ve 26 Aralık 1997 yılında da İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur.

Cahit Arf’ın matematiğe olan ilgisi İzmir’deki okul yıllarında, onu Öklid geometrisinden sorular çözmeye teşvik eden bir öğretmeni tarafından matematik ile macerası başladı. 1926’da, Arf’ın babası oğlunun Fransa’da okumaya gitmesinin daha ucuz bir seçenek haline geldiğini düşünür. Hatıralarında şöyle yazar: “Ailem beni Fransa’ya, amcamın arkadaşlarıyla yaşamaya gönderdi. Orada St Louis Lisesi’ne kaydoldum, ama fazla Fransızca bilmiyordum. Bütün bildiğim bana okulda öğretilen kadardı. Matematik sınavında en iyi sonucu ben aldım ve bu yüzden üç yıllık liseyi iki yılda bitirdim, buna karşılık babamın gönderecek başka frankı kalmadığından Türkiye’ye döndüm.” Arf, bir burs vasıtasıyla eğitimine Paris’te devam etti. Doktorasını tamamlamaktan ziyade İstanbul’a dönerek okul öğretmenliğini tercih eden Arf, Galatasaray Lisesi’nde 1932 yılında öğretmenlik yaptı. “Fransa’dan bir öğretmenin yerini alacaktım… ve onun işini yapacaktım. Maaşım 60 Türk lirasıydı, ama yerine geçtiğim kişiye 600 Türk lirası ödüyorlardı… Bir yıl idealist olarak çalıştım. Bazı öğretmenler benim durumuma üzülüyordu. Benim için “yazık, 60 liraya çalışıyor” diyorlardı. Muhtemelen bu nedenle idealizmimi kaybettim… Bu sırada üniversitelerde reform yapılmış ve bana bir (yardımcı) doçentlik konumu önermişlerdi. Bunu kabul ettim ve sonra başarılı olduğumu düşündüm.”

1937’de Götingen’de Helmut Hasse’nin danışmanlığında doktora çalışmasını yaptı, 1938’de diğer sonuçlar içinde, şu anda Hasse-Arf teoremi olarak bilinen teoremi de bularak çalışmasını tamamladı. Bugün Arf sabitleri olarak bilinen çalışmalar bu dönem ortaya çıkmıştır. 1962 yılında geri dönen Arf, İstanbul Üniversitesi’ne gelerek, 1943’te profesörlüğe, 1955’te ordinaryüs profesörlüğe yükseldi. Bu süre içinde Maryland Üniversitesi’nde misafir profesör olarak bir yıl geçirdi ve Mainz Akademi’sinin bir üyesi olarak seçilerek onurlandırıldı.1963’te, Arf İstanbul Robert Koleji’nde öğretmenlik yaptı. 1964-1966 arası, ABD’deki Princeton İleri Çalışmalar Enstitüsü’nde çalıştı. Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde bir yıl daha geçiren Arf, 1967’de Türkiye’ye dönerek ODTÜ’ye katıldı.

Arf Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu TÜBİTAK’ın 1971’deki kurulumunda önemli bir rol üstlendi. Kurulduğu tarihten itibaren birçok yıl başkan olarak hizmet verdi.

1985-1989 yılları arasında Türk Matematik Topluluğu’nun başkanlığını yaptı.

Arf matematiğe olağanüstü katkıları nedeniyle pek çok ödül aldı, bunların içinde İnönü ödülü, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden aldığı fahri doktora unvanları da bulunmaktadır.

Bilim tarihinin en önemli isimlerinden olan Cahit Arf hakkında onunla birlikte ODTÜ İcra Komitesi’nde bulunan Prof. Uğur Ersoy’un anlattıkları, bilimin gerçekliğini kavrayabilmek açısından oldukça önemli bir örnek teşkil eder:

“Bir gün Genelkurmay Başkanı’nın bizi görmek istediği haberi geldi. ODTÜ sorununu bizden dinlemek istiyordu.

Genelkurmay Başkanı’nın odasına girdiğimizde biraz şaşırdık. Oda, üç dört yıldızlı generallerle doluydu. Parti başkanlarına yaptığımız gibi, ODTÜ’deki sorunu genel çizgileri ile özetledik ve hareketimizin kesinlikle siyasi bir niteliğe sahip olmadığını vurguladık. Konuşmam bittiğinde oda derin bir sessizliğe bürünmüştü. Bu sessizliği Genelkurmay Başkanı’nın tok sezi bozdu:

“‘Hocam, benim anlayamadığım bir husus var. Bizim de üniversitemiz var: Harp Okulu. Orada hiçbir disiplinsizlik yok, çıt çıkmıyor. Sizde boyuna sorun çıkıyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum’…

“Cahit Hoca yardımıma yetişti: ‘Paşam önce bir soru sorayım size. Harp Okulu’nda öğrencilere ne öğretilmesi gerektiğini biliyor musunuz?’

“‘Elbette biliyoruz’ diye yanıt verdi Başkan. Cahit Hoca son derece sakin, gülümseyerek devam etti: Bakın Paşam, sorun buradan kaynaklanıyor. Biz öğrenciye ne öğreteceğimizi tam olarak bilmiyoruz. Daha doğrusu emin değiliz. Eğer öğreteceğimiz her şeyden emin olsaydık, o zaman orası üniversite olmazdı. Üniversite, tartışarak gerçeklerin arandığı bir kurumdur. Tartışma olan yerde de sorun çıkması doğaldır.”