Cumhuriyet tartışmaları 1: Cumhuriyet ve emek gündemi

Manifesto, 1923'te kurulan Cumhuriyet'in yıkıldığı 2017 Türkiyesi'nde "Yeni bir Cumhuriyet" çağrısını emek örgütlerinin temsilcilerine sordu.

Cumhuriyet tartışmaları 1: Cumhuriyet ve emek gündemi

AKP’nin 15 yıllık iktidarı hiç kuşkusuz Cumhuriyet tarihinde üzerinden atlanmayacak bir gerici dönüşüme karşılık geliyor. Gerici, piyasacı ve emperyalizm bağımlısı özellikleriyle bilinen ve 1923 Cumhuriyet’ini yıkan AKP iktidarının, yeni kuracağı rejimin inşa girişimi için bugün geldiğimiz nokta itibari ile bir tıkanma içerisinde olduğu bilinen bir gerçek. Bu tıkanma noktası nasıl bir ‘gerçek’ olarak önümüzde duruyorsa, 1923 Cumhuriyet’ine geri dönüşün mümkün olmadığı da başka bir ‘gerçek’ olarak önümüzde duruyor. Bu yüzden, 1923’ün kazanımlarının gerisine düşülmeden, eşitlikler, özgürlükler temelinde yeni bir Cumhuriyet’in inşası için işin büyük kısmı Türkiye işçi sınıfına düşüyor.

Gazete Manifesto olarak; Ekim Devrimi’nin 100. Yılı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı arifesinde başlattığımız Cumhuriyet tartışmaları yazı dizimizin ilkini “Cumhuriyet ve emek” başlığı ile açtık ve Sosyal İş Genel Başkanı Metin Ebetürk ve Eğitim İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım’ın konuyla ilgili görüşlerine başvurduk.

Metin Ebetürk: Emekçilerin cumhuriyetine ancak örgütlü mücadele ile ulaşılır

1923 Cumhuriyet’inin kazanımlarının ortadan kaldırılmasının işçiler ve emekçiler açısından nelere mal olduğu sorusunu yönelttiğimiz Metin Ebetürk, Türkiye işçi sınıfı açısından yaşanan bu gerici dönüşüm sürecini şöyle ifade etti;
“Cumhuriyet tarihi boyunca kimi sanayileşmenin kaçınılmaz gereği olan ( örneğin 3008 sayılı ilk İş Yasası) kimi 2. Dünya Savaşı ertesinde ( 1946-47 sosyal ve sendikal haklar) ortaya çıkan ve kimi de doğrudan örgütlü işçi hareketinin kazanımları olan ( 1963 grev hakkı, 1970’li yılların sosyal güvenlik kazanımları vb.) toplam olarak Cumhuriyet Kazanımları diyebileceğimiz haklar; neo-liberal sermaye politikalarının sistematik saldırıları ile adım adım silinmektedir. İşçilerin elinde kalan Kıdem Tazminatı hakkı da; bir yandan ekonomik baskı altında eritilmekte, bir yandan da toptan kaldırılması baskısı sürmektedir. Hak ve özgürlüklerin yitirilmesine karşı koyacak güç ve etkinlikten yoksun kalan işçi sınıfımızın payına; taşeronluk koşullarında modern kölelik düşmekte, yaygın işsizlik ve yoksulluk düşmektedir. Umudu kalmayan insan, mücadele de edemez. Onun için uğruma mücadele edeceğimiz ortak bir umudumuz; elbette cumhuriyet olabilir. Olmalıdır da… Çünkü ortak paydamız olan yurttaşlık yerini etnik ve dinsel kimliklerin aldığını görmekteyiz. Bu toplumsal yaşamın ve ilişkilerin yüzlerce yıl geriye gitmesidir.”
Emek gündemi ile cumhuriyet mücadelesinin kesişim noktalarının neler olduğunu ve Cumhuriyet’in emekçiler için neden önemli olduğunu sorduğumuzda ise şu yanıtı aldık;

“Cumhuriyet halkın kendi kendisini yönetmesi ve bunun da ilkelerinden biri ‘çoğunluğun yönetmesi’ ise, emekçiler bu toplumun sayısal çoğunluğudur. Emekçiler, örgütlenmelerini gerçekleştirir, katılım sağlarsa cumhuriyet onlara ‘yönetme’ şansı sunmaktadır. Bu açıdan; cumhuriyet ile emekçileri buluşturan büyük bir ortak paydadır. Halkın çoğunluğuna soluk alma fırsatı sağlayan; cumhuriyete sahip çıkmak ve yaşatmak öncelikle emekçilerin gündemi ve mücadele alanı olmak zorundadır. Cumhuriyetin hayat fırsatı bulamadığı rejimler, askeri, dini, teknik veya aristokratik dar grupların ancak baskı ve şiddetle ‘hükmettikleri’ sistemlerdir ki, bunlar nihayet tarihin çöplüklerine atılsa da, topluma ve emekçilere çok büyük zararlar verdikleri üç darbe ve birkaç darbe girişimi yaşamış olan halkımız iyi bilmektedir.”

Emekçilerin cumhuriyetinin, yeni bir cumhuriyetin nasıl inşa edileceğine ilişkin de, Ebetürk şu ifadeleri kullandı;
“Emekçilerin cumhuriyetine ancak ve sadece güçlü bir örgütlenme etrafında birleşmeyi, bütünleşmeyi sağlayarak ulaşılabilir. Bu yolda somut adımlar atıldıktan sonra emekçilerin daha güçlü ve kitlesel katılımlarını görebiliriz. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler parçalanmış yapılara ve iddialara itibar etmediklerini, inandırıcı bulmadıklarını da görmek zorundayız. Çünkü, emekçiler kazanımların ancak ve sadece sayısal güç ile elde edilebileceğini kendi işçilik deneyimlerinden bilmektedirler.”

Orhan Yıldırım: Emekçiler birleştiğinde daha adil bir düzen kurulacak

Eğitim İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım ise 1923 Cumhuriyet’inin kazanımlarının ortadan kaldırılmasının işçiler ve emekçiler açısından nelere mal olduğuna ilişkin şunları kaydetti;

“12 Eylül darbesi ile, 1960-1980 döneminde işçilerin elde ettiği kazanımlara karşı bir intikam hareketi başladı. İşbirlikçi sermaye çalışanlara karşı daha önce demokratik tepkilerden dolayı gerçekleştiremediği yasaları 12 Eylül karanlığında bir bir çıkardı. 24 Ocak 1980 ekonomik kararları çalışanların daha da yoksullaşmasına neden oldu ve bu ekonomik kararlar dışında emeğin örgütlenmesini engelleyen bir dizi yasaklar getirildi.
AKP’nin iktidarda olduğu 14 yıl ise emekçiler açısından en büyük hak kayıplarının yaşandığı dönem olarak tarihe geçti. Ülkenin en değerli ve stratejik kaynakları özelleştirmeler yoluyla uluslararası ve yerli sermayeye peşkeş çekildi. Esnek ve güvencesiz çalışma, taşeronlaştırma uygulamaları hızla yaygınlaşıp, kitlesel işten çıkarmalar sürerken, düşük ücret ve maaş artışlarının dayatıldığı, emeğe yönelik saldırıların çok yönlü olarak hayata geçirildiği bir süreç yaşandı.

15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilen AKP Hükümeti’nin ilan ettiği OHAL’le birlikte kamu emekçilerinin ve işçi sınıfının kazanılmış haklarına karşı giriştiği saldırılar yoğunlaştı.

AKP iktidarının, oluşturmak istediği yeni siyasal rejim, emekçi sınıfların sömürüsünü derinleştirmektedir.
Kamu emekçilerinin iş güvencesinin elinden alınması istenmesi, taşeronlaştırmanın, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının giderek ağırlaşmasına yönelik yasal düzenlemeler ve atılan fiili adımlar sürmektedir.”

Emek gündemi ile cumhuriyet mücadelesinin kesişim noktalarının neler olduğunu ve Cumhuriyet’in emekçiler için neden önemli olduğunu sorduğumuzda ise bizleri şöyle yanıtladı Yıldırım;

“Ulusumuzun Atatürk’ün çevresinde kenetlenmesiyle yürütülen Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ve ardından ülkemizi karanlıktan kurtararak aydınlığa çıkaran Cumhuriyet’in kurulması, tarihin ender kaydettiği bir başarıdır. Cumhuriyet’le birlikte hanedan egemenliği yerine halk egemenliği, teokrasinin yerine laiklik, dikta rejimi yerine de demokrasi uygulamaya konulmuştur.

Atatürk ilkeleri arasında yer alan halkçılık ilkesi “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” şiarı ile ifade edilmiştir. Halkçılık ilkesi ile toplumun bütün fertleri kanun karşısında eşit sayılmış, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınmamıştır. Halkçılık ilkesinde bütün vatandaşlar devlet hizmetlerinden eşit şekilde faydalanırlar. Atatürk, bu konuyu ‘Bizim düşüncemizde; çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkâr, asker, doktor kısaca herhangi bir sosyal müessesede çalışan bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti eşittir’ sözüyle açıklamıştır. Atatürkçü halkçılık anlayışı, toplumun ekonomik bakımdan güçsüz kesimlerinin refah düzeyini yükseltmeyi amaçlar. Halkçılık ilkesinde sınıf ayrımına yer verilmez, çeşitli sosyal gruplar arasında iş bölümü ve dayanışma vardır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında işçi hakları ile ilgili bölgesel kanunlar ile çalışma hayatının çeşitli boyutlarını ele alan yasalar çıkarılsa da, cumhuriyetin işçi yurttaşları ile ilgili ilk önemli düzenlemesi 1936 tarih ve 3008 sayılı İş Kanunu’dur. 1936 İş Kanunu o zamana kadar en sistematik ve kapsamlı düzenleme olması ve bazı hükümleri açısından ileri standartlar getirmesi nedeniyle olumlu özellikler içermekteydi.

İşçiler 1960-1980 döneminde gerek nicel gerekse nitel açıdan bir sınıf olarak yükseldi. Bir yandan işçilerin istihdam içindeki oranı artarken, öte yandan sendikal ve politik alanda etkisi artan işçi sınıfının ekonomik ve sosyal hakları önemli oranda gelişti.”

Yıldırım, emekçilerin cumhuriyetinin, yeni bir cumhuriyetin nasıl inşa edileceğine ilişkin de şunları kaydetti;
“Sermaye güdümlü iktidarlar eliyle, ülkemizdeki emeğin sömürülmesi düzenine, emekçilerin ‘Birlik, mücadele ve dayanışma’ ruhuyla karşı koyulacağına inanıyoruz. Bu mücadele kazanıldığında;
-Emekçi alın terinin karşılığını alacaktır
-Yoksulluk ve işsizlik yok edilecektir
-Hakça bir paylaşım düzeni kurulacaktır.
-Herkes için güvenceli bir iş, herkes için insanca yaşam hakkı sağlanacaktır.
-Cumhuriyetin laik, demokratik eğitim politikaları yaşama geçirilecektir.
-Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, bizlere emanet ettiği çağdaş, laik, demokratik Cumhuriyet daima yükselecek, ebediyen yaşayacaktır.

Bütün emekçiler temel hakları ve ekonomik talepleri için birleştiğinde, daha adil ve özgür bir dünyanın kurulacağını, emeğimizi sömürenlerin ise ‘bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gideceklerini’ ve ‘bu güzelim memlekette hürriyetin en şanlı elbisesiyle elini kolunu sallaya sallaya dolaşacağını’ biliyoruz.”