Adnan Serdaroğlu: Başkanlık sistemi Türkiye için bir tehlikedir

Adnan Serdaroğlu "Başkanlık Anayasası" ile ilgili konuştu.

Adnan Serdaroğlu: Başkanlık sistemi Türkiye için bir tehlikedir

AKP ve MHP ittifakı ile Meclis’e getirilen “Başkanlık Anayasası” teklifinin maddelerine dair oylamaların devam ettiği şu günlerde toplumda da Başkanlık sistemi canlı bir şekilde tartışılmaya başlandı.

Konu ile ilgili Gazete Manifesto olarak görüşler almaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz gün Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu‘nun ve dün İlerici Kadınlar Derneği Genel Başkanı Nuray Yenil’in görüşlerine yer vermiştik.

Bugün de DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu gazetemiz okurlarına “Başkanlık Anayasası”nı değerlendirdi.

Hatırlanacağı üzere daha Anayasa taslağı Meclis’e dahi gelmeden önce geçtiğimiz yılın Nisan ayında on yedi aydın, sanatçı, sendikacı ve gazeteci tarafından “Başkanlık Anayasası’na Hayır” başlıklı bir çıkış gerçekleştirilmişti. Adnan Serdaroğlu da bu çıkışa imza veren kişilerden biriydi.

Serdaroğlu “Başkanlık Anayasası” ile ilgili şunları ifade etti:

G.M.: AKP Başkanlık Anayasası ile birlikte Türkiye’yi nereye taşımaya çalışıyor? Bu duruma karşı nasıl bir mücadele izlenmeli?

A.S.: Biz başkanlık sistemine baktığımız zaman Türkiye için uygun bir rejim olmadığını başından beri söylüyoruz. Demokratik parlamenter sistem Türkiye’de yıllardır -birtakım eksikleri olsa da- uygulanıyor. Ancak tabii başkanlık sistemi özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ya da gelişme çabası içerisinde olan bir ülke açısından son derece değişik sonuçları olabilecek bir sistem.

Gelişmiş bir ülkede farklı bir sistem içerisinde değişiklik yapma şansınız olabilir. Ama bizim gibi ülkeler bu çizgide her an diktatörlüğe kaçabilecek bir anlayışı da ortaya çıkarabilecek ülkeler. Bunun dünyada birçok örneklerini görüyoruz. Başkanlık, yarı başkanlık sistemi ya da adını ne koyarsanız koyun bir kişinin hakimiyetine verilen bir sistemin yaratacağı tehlikeleri biz tahmin edebiliyoruz.

AKP hükümeti iktidara geldiği dönemden bu güne kadar Türkiye’yi bir tek kişi üzerinden yönetmeye, yürütmeye çalışıyor. Bunu resmileştirerek anayasal düzenlemelerle, anayasal düzeni de kurarak devam ettirmek ve pekiştirmek istiyor. Yani bugün aslından uygulanan OHAL sistemi içindeki anlayış yasalarla da düzenlenmesi yapılarak sürdürülmek isteniyor. Tamamen Ortadoğu ülkeleri, Kuzey Afrika ülkeleri veya işte Asya’da olsun, orta Amerika’da olsun, bir takım gelişmemiş ülkelerde uygulanan bir model olarak algılanıyor bu, bizim açımızdan da böyle. Bir de tabii bu işi üslenen insanların kimlikleri, kişilikleri de gelecekle ilgili tek adam olma durumu söz konusu olduğu zaman neler ortaya çıkarabileceği tehlikesi de düşünülüyor.

Başkanlık sistemi Türkiye için hiçbir zaman uygun bir sistem olmadı. Mutlaka parlamenter sistemin birtakım eksikleri ortadan kaldırılarak, demokratik bir hale getirilerek sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye için bir tehlikedir başkanlık sistemi. Bir daha kurtulma şansımızın uzun vadede olmayacağı, sanki babadan oğula geçecek bir düzeni ülkede yerleştirmeye çalışıldığı bir düşüncenin yavaş yavaş yürütülmeye çalışıldığı bir durum.

Birçok yapı buna karşı mücadelesini veriyor ama bu mücadele de zorlaştı. Türkiye de her şeyi öyle bir şekilde topluma sunuyorlar ve kavratıyorlar ki bunun karşısında durmak bile sanki Türkiye’ye zararmış gibi algılattırılıyor, terörist muamelesine tabii tutuluyor. Eleştirmek bile sizin açınızdan geleceğinizi karartacak sonuçlara neden oluyor. Bu açıdan tehlikeli bir süreçteyiz. Herkes korku içerisinde. Zaten bilerek bu korkuyu yaydılar, toplumu sindirmeye çalışıyorlar. Bugün ortaya çıkan görüntü tamamen kurumların, tamamen devlet yapılanmasının istenilen düzeye uygun bir hale dönüştürülmesi ile sürdürülüyor. Bunun için cesaretli olan insan ve kurumlara çok daha fazla ihtiyaç var. Birlikte örgütlenmeye ihtiyaç var. Bir takım ayrışımlardan ziyade, ortak mücadeleyi örgütlemek gerekiyor. Bunun hayata geçmesi için de ortak çalışmaya ihtiyaç var. Farklı platformlarda çeşitli çalışmalar var, ama yeterli değil. Türkiye açısından tehlikenin ne olduğunu topluma iyi anlatmak gerekiyor. Onların argümanları çok daha güçlü, ellerindeki malzeme çok fazla. Basın tamamen teslim olmuş. Yani ağızlarından çıkan her şey sanki yasaymış gibi algılanıyor. Farklı düşünenler de bir takım cezalar uygulanarak sindirilmeye çalışıyor. Burada yapılacak tek şey, imkanları zorlayarak bunun tehlikesini en iyi şekilde halka anlatmak ve birlikte bir hareketi örgütleyebilmek.

Ben sendikal cepheden baktığım zaman, bu işe karşı çıkan DİSK var ve KESK var. Diğerleri tamamen hükümetin yakınında, sistemin savunuculuğuna soyunmuş durumdalar. Ama her koşulda herkese tehlikeyi anlatmak gerekiyor. İnsanların başına, ülkenin başına gelebilecekleri anlatmak gerekiyor.

Bu ülke 14 senedir, ister seküler toplum yapısı olsun, ister eğitim müfredatı olsun, ister hukuk sistemi olsun tamamen bir ablukaya alınmış durumda. Bundan kurtulmak çok kolay değil, ben işimizin kolay olduğunu söylemiyorum ama dünyada birçok örneği vardır. Ülkelerin çok karanlık günler yaşadığı dönemler vardır. Ama gerçekten iyi örgütlenen halk hareketleri bu tehlikeleri rejim oturmuş olsa bile bertaraf etmesini bilmiştir. Bu örneklerden ders çıkartarak veya onlar iyi irdelenerek Türkiye açısından yeni bir süreç yaratılabilir. Umudumuzu kaybetmiyoruz. Şu an önemli olan yenilgi duygusu içinde olmak değil, umudu yeşertmek için çaba içerisinde olmak gerekir.