Yolculuk ya da Akp’nin retoriği

Adem Macar, Bağımsız Sinema Merkezi’nin “Yolculuk” filminden yola çıkarak AKP'nin siyaset retoriği değerlendirmesi...

Yolculuk ya da Akp’nin retoriği

Adem Macar

Bağımsız Sinema Merkezi’nin “Yolculuk” filmini izlerken gözümün önünden içinde yaşamış olduğumuz koşullar geçti. Filme de konu olan, “muhafazakâr aile” yapısı ve insan ilişkilerini belirleyenin büyük oranda “din” olduğu bir kentte, Konya’da yaşıyoruz. Filmi beş arkadaş izlemeye gittik. Salonda bizden başka da kimse yoktu. Filmin sonunda, arkadaşlarla filme dair bir konuşma yapmadığımız için onların ne düşündüğünü bilemiyorum. Bizim buralar biraz da öyledir. Bozkır insanıyız, pek fazla konuşmayız. Hani derler ya, “insanın bilincini belirleyen şey maddi yaşam koşullarıdır” , öyle işte!

Filme konu olan Mehmet karakterinin onlarcası hayatımızın içinde; ailemizden,okuldan,mahalleden veya işyerinden.. Örneğin, daha birkaç ay önce bir komşumuz İşid saflarında savaşırken öldü. Elbette, bu durum sadece bizim buraya özgü değil. Kimi kaynaklara göre, memleketimizin farklı kentlerinden binlerce insanın İşid’e katıldığı, yine binlercesinin savaşırken hayatını kaybettiğini yazıp çiziyorlar.

Yazının amacı film eleştirisi veya değerlendirmesi olmadığı için, biz söyleyeceklerimizi söyleyelim. Hep söylenir; AKP’nin sürekli olarak kendisine “hayali düşman”lar yarattığı ve bu sayede iktidarını konsolide ettiği.. Doğrudur; “iç-dış mihrak, karanlık güçler,paralel yapı, faiz lobisi” v.s söylemleri “halkın” belirli bir kesiminde karşılık buluyor.

“Onlar”ın mahallesinde yaşadığımız/gözlemlediğimiz için biliyoruz; bu retoriğe inanan insanların “karanlık güçler”den anladığı bildiğimiz emperyalizm, sermaye sınıfı. Yani işçi sınıfının düşmanları/düşmanlarımız. Bir arkadaşla muhabbet ederken konuşmamızda geçmişti, öyle ya da böyle Türkiye işçi sınıfının en geri bölümünde bile ilkel de olsa bir “sınıf bilinci” var. Mesela işçi sınıfımız patronları hiç sevmez. Durum böyleyken “halkımız” gerçeği görmemekte midir? AKP fanatiği “marjinal” bir kesimin dışında herkes olanın bitenin farkında aslında.

Örneğin, “muhafazakâr” kesim içerisinde çok popüler olduğu için “faiz lobisi”ni ele alalım. Memlekete giren yabancı sermayenin parayı nerede değerlendirdiğine, hangi yolla para kazandığına bakmayacaksın, ama “faiz lobisiii” diye kükreyeceksin. Olur mu? Olmaz tabi. Yabancı sermaye girişinin bir kısmının kamu kaynaklarının özelleştirilmesinde kullanıldığı, kalan kısmının ise tahvil,bono,borsa gibi paradan para kazanılar yerlerde değerlendirildiği birçok ekonomist tarafından yazıldı. Bilinmiyor olabilir mi? Kesinlikle biliniyor. Hiçbir şey bilmiyorlarsa kendi çektikleri konut,otomotiv kredilerinden biliyorlar.

AKP iktidarı dönemlerinde “faiz lobisi”nin merkezi durumunda olan bankaların hiçbir dönemde kâr etmediği kadar kâr ettiğini bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Madem biliniyor, “neden bildikleri yalanlara inanıyorlar” diye bir soru sorulabilir. Aslında burada “inanma” durumu yok!  Ama işte bir sınıf gibi hareket edil(e)mediği, işçi sınıfı örgütlenmelerinin zayıflığı,  krediler borçları,çocukların geleceği kaygılarıyla eyvallah ediyorlar.

Ama anlatacağız, anlatmaya devam edeceğiz.

Ya da “iç-dış mihraklar, karanlık güçler” retoriğini ele alalım. Memleketimizin, AKP’nin öncülü Demokrat Parti tarafından Mehmetçiğin kanı da bedel olarak verilip uluslar arası terör örgütü NATO’ya üye yapıldığı, Türk Ordusunun emperyalizm tarafından işgal edilen ülkelerde “barış gücü” altında işgali kolaylaştırıcı bir unsur olarak kullanıldığı, memleketin dört bir yanında ABD üslerinin olduğu bilinmiyor mu? Biliniyor, biz buraya vurmaya devam edeceğiz.

Tam olarak hafızamda değil, Ender Helvacıoğlu daha önce yayımlanan bir yazısında düzenin sahibi sermaye sınıfına ve temsilcisi AKP iktidarına karşı, “sizi kendi mahallenizden yıkacağız” benzeri bir ifade kullanmıştı. Hemen olmasa da zamanla bunun belirtilerini göreceğiz.  AKP yandaşı kalem oynatanlar bile “o kadar kirlendik ki çöplük gibi patlayacağız” diyebiliyor.  Başkaları nasıl anladı bilmiyorum; ama, ben yıllar önce “AKP bitmiştir” analizleri yapıldığında dincilerin ideolojik olarak tükendiğini, her şeyi çürütüp yozlaştırdıklarını anlamıştım. Biz bunları yeneriz; yeter ki örgütlenme de ısrar edelim, umudumuzu kaybetmeyelim.

Buraya kadar yazdıklarımıza bizim “solcu” arkadaşlardan “çok iyimser bir bakış” şeklinde itiraz gelebilir. Yazının başında da söylemiştim; AKP fanatiği “marjinal” kesim bu anlatılanın dışındadır. Bu “ebleh”lerin önemleri de yoktur, anlamasınlar zaten.

Evet, zor ve zorlu yıllardan geçiyoruz. Ama enseyi karartmaya gerek yok. Biz bu Amerikancı,dinci,tefeci-tüccarları da, temsil ettikleri sermaye sınıfını da yeneriz/yeneceğiz.  Memleketimizde gericiler değil işçiler baş olacak!