Gençlik alanında mücadele programı ve yeni dönem

Gençlik mücadelesi verenler açısından 6 Mayıs'lar bir yas ya da anma değil, mücadelenin bugüne taşındığı bir gün olarak değerlendirildi.

Gençlik alanında mücadele programı ve yeni dönem

İlker Demirer

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın 6 Mayıs 1972’de idam edilişlerinin ardından 6 Mayıs tarihi Türkiye sosyalist hareketi için hep önemli bir yer tuttu. Özellikle de gençlik mücadelesi verenler açısından 6 Mayıs’lar bir yas ya da anma değil, mücadelenin bugüne taşındığı bir gün olarak değerlendirildi.

Bu yıl genel siyasal atmosferden kaynaklı olarak 6 Mayıs’ın daha zayıf geçtiği gözlemlenirken, “anlı şanlı” gençlik örgütlerinin ve sosyalist kulvarda siyaset yapanların neden mevcut toplamlarını koruyamadıkları ortaya çıkmış oldu. Güçsüz siyaset, örgütsüzlük ve mücadele perspektifi eksikliği bugün bu alanda mücadele veren kurumlara damgasını vurmuştur.

MÜCADELENİN MAYASI: LAİKLİK, BAĞIMSIZLIK VE SOSYALİZM

Bu durumun nesnel yanları olduğunu kabul etmek gerekiyor. 2011 yılından itibaren başlayan, üniversiteleri ve liseleri saran eylemlilik dalgası genel bir hareketlilik yaratmıştı. Bu dönemde gençlik mücadelesinin temel karakteri kaynağı İkinci Cumhuriyet’in ve onun temsilcisi olan AKP’nin adımlarına karşı refleksif, yaygın ve kitlesel eylemler yapmasıydı. Buradaki motivasyon kaynağı karşı-devrimci düzen değişikliğinin kabul etmemesiydi. Öte yandan bu hareketlilik Haziran Direnişi ile tavan yaparken, bu durum bir süre daha devam etmişti.

Genel hareketliliği geriye çeken siyasal atmosfer, AKP açısından bir parantezi kapatırken, siyasal istikrarsızlığı üreten kaynaklar yerinde durmaktadır. Dolayısıyla siyasal, ideolojik ve örgütsel bir dağınıklık yaşansa dahi gençlik kesimlerinin “aranışı” devam etmektedir. Öte yandan bu aranışın “bombalarla şekillendirilen” bir dönemde sınırlarının olduğunu not etmek gerekiyor.

Her şeyden önce siyaseten yavaşlayan ve genel bir hareketlilik yaratmaktan uzak, anlık tepkileri azalmış bir topluluk içinde siyaset yapmak için doğru yeri görmeniz gerekir. Bugünkü doğrunun iki ucu bulunuyor. Bunlardan ilki gerici karakteri “kristalize olmuş” İkinci Cumhuriyet’e karşı laiklik mücadelesidir. İkincisi ise ülkenin Ortadoğu’da ve bölgede girdiği “Amerikancı” siyasete karşı bağımsızlıkçı tavırdır.

Bu ikisini birleştirecek, kesişim kümesi yaratacak olan şey “başkanlık karşıtı” mücadeledir. Ancak bu uğrağın hangi düzeyde devam edeceği önümüzdeki günlerin konusudur. Dolayısıyla kesişim kümesinden güçlü bir rejim karşıtı ses çıkmalıdır okullardan.

YENİ DÖNEMİN SESİ: MÜCADELE PROGRAMI

Bu sesin nasıl çıkacağı, hangi araçlar ve tarzla üretileceği önem kazanmaktadır. Geçtiğimiz günlerde TKH Gençliği’nin bu konuda ilan ettiği “gençliğin mücadele programı” bu noktada önem kazanıyor. Yeni bir dönemin kapısının aralandığı, üniversite ve liselerde AKP’nin kuşatma adımlarının hızını yitirdiği bir dönemde sosyalizm programının öğrenciler arasında karşılığının yaratılması bu önemin somutlanması anlamına gelmektedir.

Son iki yılda kuşatma altına alınan, solun siyasal mücadelesinin “polisiye vakalar” ile sınırlandırıldığı ve Kürt Hareketi’nin yoğun bir basıncının bulunduğu dönem geride kalmaktadır. Bu noktada iki şeyin altını kalın bir biçimde çizmek gerekiyor. Birincisi laikliğin mücadelesi denilen şeyin; “amasız” ve “fakatsız” bir biçimde hayat bulması gerekiyor. Bunun için ise yapılması gereken şey “dışavurumcu” bir tarzdan daha ziyade büyük bir aydınlanma mücadelesinin verilmesi gerekmektedir.

Aydınlanan, aydınlatır!

Bu parola akıllara kazınmalıdır. Ancak aydınlatma işleminin bir tür “öğrenme” sürecine indirgenmemesi gerekiyor. Bu işin sadece bir boyutudur. Diğer boyutu ise insanlığın ilerici birikiminin ortaya koyduğu gerçeklerin emekçi hattıyla buluşması vardır. Daha açık ifadeyle sosyalizm hedefiyle laiklik mücadelesinin birleştirilmesi üniversite ve liselerde siyasal bir canlanma getirecektir.

Ancak bir noktada “bunu nasıl yapacağız” sorusu sorulabilir. Cevap ise çok karmaşık değil.

Üniversiteleri bilim üretim merkezleri olarak mı düşüneceğiz?

Öyleyse çareyi üniversite-sanayi işbirliğinde aramayacağız. Uluslar arası tekellerin, sermaye sınıfının bilimsel alandaki temel yönelimi AKP iktidarı ile benzerdir. Aradaki fark AKP’li olanda gericilik kendini kusar haldedir, diğerinde ise “gizli” bir biçimde bulunur.

Üniversitede laiklik mücadelesi başta bu piyasacı anlayışla karşı karşıya gelmekle mümkündür.

Kadınların laiklik mücadelesinde önemli bir yer tuttuğunu mu düşünüyoruz?

Doğru, özellikle de üniversite ve liselerde laiklik mücadelesinde kadınlar “bir adım önde” duruyor. Bu durumu önemsemeyeceğiz. Ancak bu alanı sulandıran, doğrultusunu güçsüzleştiren, iktidarla kavgada elini boşa düşüren “mikro siyasetçi” anlayıştan vazgeçeceğiz.  Bu iş kimlikçi siyasetin dışavurumcu kolaycı anlayışlarına sığmaz.

Üniversite ve liselerde “ilerici kadın kimliği” işte tam da buraya oturacak ve yeni bir kutbun yaratılmasını sağlayacaktır.

GENÇLİK NEDEN MEMLEKETE SAHİP ÇIKIYOR?

Bu başlıklar laiklikle ilişkiliydi. Bununla birlikte yukarıda bahsettiğimiz ve solun siyasal mücadele alanını daraltan baskı politikalarının bir boyutuna daha değinmek gerekiyor. Bu politikaların bir ucu solu tecrit etmek ve kurduğu bağları gevşetmeye çıkıyorsa, diğer ucu ise 7 Haziran seçimleri sonrasında İkinci Cumhuriyet’in devreye soktuğu “çözüm için savaş” politikasına çıkmaktadır. Bu durumun doğal ürünü ise milliyetçi histeri ve düşmanlığın üniversiteleri de kendine alan bulmasıdır.

Esasen burada AKP’nin vurucu gücü olarak bu ideolojik tutumun yeniden devreye sokulması vardır. Ancak ne Akademisyenler başlığında, ne de diğer başlıklarda bu tutumun üniversitelerin genel atmosferini boğamadığı görülüyor. Etki sınırlıdır. Etkinin gücünü arttıran liberalizmin bu alanı tahkim etmesidir.

Bu duruma izin vermeyeceğiz. Ülkenin Ortadoğu ve bölgede sokulmaya çalışıldığı savaş atmosferi gerçekte emperyalizmin temel yönelimlerini beslemektedir. Üniversitelerde yükseltilecek “yurtseverlik bayrağı” memlekete sahip çıkma iradesi anlamına gelmektedir.

Bunun aynı zamanda halklar arası düşmanlığa, milliyetçi histerilere ve vurdumduymaz apolitizme karşı  bir panzehir olduğu sol siyaset açısından açıktır. Memleketi kan gölüne çeviren, ülke gençliğini bu topraklardan ümidini kesmesine neden olan savaş politikaları gençlik içinden çıkacak güçlü bir sesle bastırılmalıdır.

Bu hem toplumun diğer kesimlerine güven verecektir, hem de gençlik mücadelesinde sosyalist hareketin kişilik kazanmasını sağlayacaktır.

SONUÇ YERİNE

Buralarda net bir tavır alan siyasal hat kendini elbet güçlendirecektir. Bunun için ise ortaya konulan mücadele programının somut araçlarının yukarıdaki içerikle örgütlenmesidir.

Üniversitelerde bir yayın etrafında örgütlenecek topluluklar sosyalizm programının bir kez daha ete kemiğe bürünmesini sağlayacaktır.

Liselerde gerici kuşatmaya karşı yeni bir kanalı açacak, radikal bir tavrı büyütecek Aydınlanma Okulları birer “aydınlanma ocağı” olarak işlev görecektir.

Bütün bunları bir araya getirecek ise işçi sınıfının siyasal öncüsünü yaratma iradesidir.

Açılan bu yeni dönemde, gençliği yeni Deniz’ler bekliyor.

Bu sefer direğimiz sağlam, rotamız açıktır.