Oh be kurtulduk demeden önce...

Ali Ateş, darbe girişminden sonra yaşanmakta olan gelişmeleri ele aldı.

Oh be kurtulduk demeden önce...

Ali Ateş

Öncelikle herkesin ayrımına varması gereken bir durumu açıkça ifade etmek gerekir: 15 Temmuz darbe girişimi, gerici AKP iktidarına bir tepkinin şekillendirdiği “sol tandanslı” bir darbe girişimi olarak değil, aynı siyasal ve ideolojik hatta sahip başka bir gerici siyasi hareketin girişimidir. Yani bugün içinde bulunduğumuz ve AKP eliyle kurulan bu rejim içinden çıkan “tepki” bile gerici bir hüviyete sahip.

Bu darbe girişiminin nedeninin sermaye düzeni içerisindeki iktidar mücadelesiyle ilgisi kadar emperyalist güçlerin politikalarıyla doğrudan bağı bulunuyor. Bu açıdan siyasi sonuçları itibariyle emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden “Amerikancı bir darbe girişimi” ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu noktanın altı kalınca çizildikten sonra yaşananları belli bir çerçeveye oturtma şansımız olacaktır.

Ortada böylesi bir tablodan çıkarılması gereken sonuçlar da bellidir: AKP eliyle kurulan bu rejimde iktidar mücadelesi, tesis edilmek istenen rejimin gerici niteliğini çıplak olarak ortaya koymaktadır . Ortalama beklentinin “Kemalist ordunun” tepki vermesi şeklindeyken başka bir gerici hareketin darbeye teşebbüs etmesi – hem de ordu içinden- en az darbe girişimi kadar önemli bir olgu olarak herkes tarafından değerlendirilmelidir.

Bu açıdan, bugün geriye dönülmez bir biçimde yol alan ve AKP tarafından kurulmaya çalışılan yeni bir rejimin çerçevesi içinde gelişmeler yaşandığı saptanmalıdır.

Darbe girişiminde ne olmuş ne olmamış, kim ne yapmış yapmamış, neler yaşanmış gerçekte neler olmuş şeklinde “darbe öyküsü” okumanın bir yerden sonra sınırı ve kısıtlayıcılığı bulunuyor.

Bakılması gereken yer; siyasi nedenleri ve ondan daha önemlisi siyasal sonuçlarıdır.

Yaşanan düzen içi bir kavgadır. Öncelikle bu çerçeve görülmelidir. Bu çerçevenin sınırları üzerinden bir değişim ortaya çıkacaktır.

Örneğin cemaatçiler temizlendikten sonra daha “Kemalist bir ordu” beklentisi büyük bir yanılgıdır. Ne uluslararası konjonktürde “ulusalcı, bağımsızlıkçı, anti-emperyalist” bir rüzgar esmektedir, ne de bunun dinamikleri bulunmaktadır. Aynı zamanda ülkenin toplumsal dinamikleri bağlamında bu yönde bir siyasal akım mevcut değildir. CHP’nin, Cumhuriyet Gazetesi’nin son 10 yılda yaşadığı değişim ve bugün AKP eliyle kurulan bu rejime meşruiyet katan çizgisi, darbe karşıtlığı üzerinden olumlanabilecekken, bu boyutuyla büyük bir tehlikeye işaret etmektedir. CHP,  “bu darbecileri başımıza siz getirdiniz” yerine “darbeye ben de karşıyım” söylemi üzerinden AKP eliyle kurulan rejimin çerçevesinin dışına çıkmayacağını göstermiştir.

Örneğin, emperyalist çıkarların Türkiye’ye müdahalesinin bir sonucu olan bu darbe girişiminin, AKP iktidarının daha ulusalcı ya da Amerikan karşıtı bir siyasal çizgiye itebileceğini kimse düşünmesin. Tersine bu darbe girişiminden sonra AKP’nin daha fazla işbirlikçi bir çizgiye çekildiğini görecekseniz. NATO ve AB üyesi olan bir Türkiye’nin objektif sınırları vardır ve bu sınırların belirlediği bir hareket alanı dışında şansı bugünkü düzen ve rejim açısından asla bulunmamaktadır.

Örneğin, 14 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin kurmaya çalıştığı “İkinci Cumhuriyet Rejimi”nin temel niteliklerinde bir değişiklik olmayacaktır. Gericilik ve piyasacılık en başta olanlardır. O yüzden bu darbe girişiminden sonra AKP’nin gericiliği ve piyasacılığı hafifleteceği beklentisi kimsede olmamalıdır. Hemen faiz oranlarını düşürme, likidite sağlama, özel bankalara verilen ayrıcalıklar bu yolda bir değişime asla yol açmayacağını göstermiştir. Söylenmek istenen özetle şudur: AKP Türkiye’yi soktuğu yoldan çıkartmayacak, 2002 öncesine dönüş anlamına gelen bir U dönüşü olmayacaktır. Görülen odur ki, bu darbe girişimi, AKP’ye tepki duyan bir dizi siyasal odağı ve AKP dahil olmak üzere düzen kurumlarını daha merkeze çeken bir etkide bulunacaktır.

Örneğin, gizli bir örgütlenme içerisinde darbe girişiminde bulunan Cemaat nedeniyle “dini örgütlenmelerin” engellenmesi gündeme bile gelmeyecek, cemaat ve tarikat gibi örgütlenmelerin yasa dışına çıkarılması tartışma konusu bile yapılmayacaktır. Beklenen gerici bir siyasal kalkışma sonrası, gerici karşıtı önlemlerin alınması olurdu. Halbuki bugün ortalama bakış, İkinci Cumhuriyet rejimi içinde bu soruna yaklaşmaktadır. Yani demokrasi sınırları içinden bakıldıkça, darbe-demokrasi denklemi dışına çıkılmadıkça ortadaki bu gericilik sorunu da görülemeyecektir.

Yaşanan darbe girişimi mutlaka karşıya alınmalıdır. Aynı zamanda bu darbenin nedenleri, koşulları, zemini ve ortakları da karşıya alınmalıdır. Bu yapılmadan darbe-demokrasi denklemi üzerinden ne Cemaatle ne darbecilikle hesaplaşılabilir. Darbe-demokrasi denklemi üzerinden bir bakış yerine darbe-gericilik-emperyalizm denklemi üzerinden bir siyasal bakış geliştirilmelidir.

Bugün ülkemizin başına büyük bela olmuş Cemaat’in tasfiye edilmesine kimse ses çıkarmıyor. Ancak bu Cemaat’i yaratan koşullar ile hesaplaşılmazsa darbecilerin kurmak istedikleri düzenle bugün yaşanan düzen arasında hiç ama hiç fark olmayacağı herkes tarafından bilinmelidir.

AKP, Mustafa Kemal çizgisine gelmeyecektir.

AKP, ulusalcılığa çark etmeyecektir.

AKP, laikliği geri getirmeyecektir.

AKP, Amerikancılıktan vazgeçmeyecektir. Tersine hizaya gelecektir.

Ordu, devlet, yargı vb. kurumlar daha hukuki ve görece özerk bir yapıya değil, AKP’ye daha bağımlı kurumlara dönüşecektir.

Bütün günahlarını cemaate yükleyerek kendini aklayan AKP, yerleştirmeye çalıştığı rejimi anayasal bir çerçeveye oturtmak isteyecektir.

O yüzden şimdi “oh be Cemaat’den kurtulduk” diye kimse boş vermemelidir.

Tersinden darbe olsaydı, “oh be AKP’den kurtulduk” psikolojisiyle yaşanacaklar aynı olacaktı.

Düzen içi güçlerin çekim merkezinden kurtulamamaktır bu durum.

“Oh be bu düzenden kurtulduk” diyene kadar, bu içerikte bir siyasal program asla “demokratlığa” kurban edilmemelidir.

Yoksa bu gerici rejimin çekim merkezinde salınıp durulur… Bir gün “haydi AKP’yi geriletmek için HDP ile” bugün “sokaklar teslim edilmesin diye CHP ile” bu gerici, adaletsiz emek düşmanı işbirlikçi rejimin çizdiği çerçevenin dışına çıkılamaz.

Daha dün emperyalizm kriz içinde deyip liberalizme çiçek atanlar, bugün yaşanan darbe girişimi ile emperyalizmin ne yaptığını, liberalizmin bugüne kadar nasıl pozisyon aldığını sanırız daha iyi görürler.

Düzen karşıya alınmalıdır. Darbelerle, katliamlarla, gericilikle, emperyalizmle ve sermaye ile hesabınız var ise!