SERBEST KÜRSÜ | Fırat Devrim yazdı: Denizlerin Yolu

Denizlerin yolu Sosyalist Türkiye yoludur. Bu davet bizim.

SERBEST KÜRSÜ | Fırat Devrim yazdı: Denizlerin Yolu

Fırat Devrim

Bundan 44 yıl önce idam edildiler Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan. Onları kurtarmak için kendilerini de feda etmişlerdi Mahirler çok değil, 1 ay öncesinde. Peki ama kimine göre bir mitosa, kimine göre bir kahramana dönüşen Deniz Gezmiş’ler kimdi aslında?

Şimdiye kadar üzerlerine çok şey yazılıp çizildiğinden onların hayat öykülerine, anılarına girmeyeceğim. Denizleri bizim için, gençlik için, komünistler için önemli kılan kısma geleceğim doğrudan. Denizler örgütlü mücadeleye inanan gençlerdi. Üniversiteye başlar başlamaz Türkiye İşçi Partisi’ne üye olmuştu mesela Deniz Gezmiş. Partili kimliğiyle militan bir mücadele veren Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı gençleri, nerede bir işçi grevi, köylü direnişi, hak arama mücadelesi varsa oradaydılar. Hiçbir zaman içinden çıktıkları sınıftan, ait oldukları bu halktan kopuk olmadılar. Hem okudukları okulu değiştirmek, demokratikleştirmek için mücadele ettiler, hem de yaşadıkları ülkeyi ve dahası Dünya’yı değiştirmek için. Marx’ın “yorumlamak yetmez, aslolan değiştirmektir” sözünü rehber edinmişlerdi. İstedikleri çok şey değildi aslında, insanca bir yaşam, demokratik, eşit, adil bir ülke istiyorlardı. Ama egemenler için bunlar asla istenmemesi gereken büyük günahlardı.

Evet, mücadelenin kırılma anlarında TİP onlara dar gelmişti, ama hiçbir zaman “örgütsüz mücadeleyi” savunmadılar. Aksine, yetersiz gelen noktada gerekli olan öncü partiyi, öncü örgütü inşa etmek için öne atıldılar. Az olmak onlar için hiç sorun olmadı. Milyonların onlarla olacağı bilinci ve inancıyla mücadele ettiler, örgütlendiler, örgütlediler. Nitekim idamlarından sonra bile idealleri, mücadele azimleriyle milyonlarca insanı, genci etkilediler, örgütlediler, etkilemeye de devam ediyorlar.

44 yıl önce bu düzen Denizleri anayasayı değiştirmek suçu ile idam ederken, idam eden darbeciler, silah zoruyla önce 27 Mayıs Anayasası’nı değiştirdiler, sonra da tamamen tedavülden kaldırdılar. 44 yıl önce olduğu gibi bugün de gerici iktidar daha fazla sömürü için ilericiliğe dair ne varsa topyekün saldırıyor. Gençliği yıldırmak için üniversiteleri faşist çeteler ve gerici, şeriatçı örgütlerle kuşatır, polisle kışkırtırken halkı da milliyetçi ve dinci hamasi siyasetle uyutmaya çalışıyor. “Ayaklar” baş olmasın diye her şeyiyle saldırıyor. Eğitim sisteminin sorgulamaya dönük son laik kalıntılarını da yok etmeye ant içerken buna itiraz edenleri tasfiye etmekten çekinmiyor.

İşte tam da böyle zamanlarda Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Harun Karadeniz gibi devrimcilerin, komünistlerin mücadeleleri daha da önemli hale gelmekte. Baskıya, zulme, sömürüye boyun eğmeyenlerin hikayeleriyle büyüyenler 2013 Haziran’ında AKP’yle, gericilikle, faşizmle nasıl mücadele edileceğini herkese göstermiş oldu. Haziran’da eksik olan işçi sınıfının direnişi ise Haziran’ın açtığı yoldan büyüyor, gelişiyor. Ve bugün de işçi sınıfı, emekçi halk şurada veya burada hakları için, toprağı için, suyu için, doğası için direniyor, mücadele ediyor, grevler, boykotlar örgütlüyor. Bu mücadeleyi büyütmek, merkezileştirmek, devrimcileştirmek, vurucu hale getirmek sorumluluğu ise bu ülkenin genç komünistlerine düşüyor.

2013’te sokağa çıkan gençler ne yazık ki düzen suyuna sürülmüş olabilir. Bunda iğneyi kendimize de batırmamız gerekir. Ama bu gençler hala daha bu su yolundan taşıyor, taşmaya çalışıyor. Denizlerin izinden gitmek demek bu gençliği “sosyal” ya da “radikal” demokrasicilik oyunlarından çekip çıkarmak, işçi sınıfının yoluna kanalize etmek olmalı. Denizlerin izinden gitmek demek örgütlenmek, mücadele etmek, değiştirmeye çalışmak demek.

Denizlerin yolu Sosyalist Türkiye yoludur. Bu davet bizim.