Anıl Çevik yazdı: Son kale ODTÜ mü?

Bir süredir üniversitelerde gerici saldırılar-provokasyonlar ayyuka çıkmış durumda. İstanbul, Hacettepe, ODTÜ ve birçok taşra üniversitesinde gerici-faşist yapılanmalar bazen işbirliğiyle, bazen ayrı ayrı ama yek ağızdan üniversitenin ilerici kamuoyuna saldırıyor. Bunlardan belki de en çok tartışılanı ODTÜ olduğu açık. Oradaki olayları anlatmaya gerek yok sanırım. Herkes öyle ya da böyle biliyor meseleyi. Gerici kışkırtma! Bana kalırsa... View Article

Anıl Çevik yazdı: Son kale ODTÜ mü?

Bir süredir üniversitelerde gerici saldırılar-provokasyonlar ayyuka çıkmış durumda. İstanbul, Hacettepe, ODTÜ ve birçok taşra üniversitesinde gerici-faşist yapılanmalar bazen işbirliğiyle, bazen ayrı ayrı ama yek ağızdan üniversitenin ilerici kamuoyuna saldırıyor. Bunlardan belki de en çok tartışılanı ODTÜ olduğu açık. Oradaki olayları anlatmaya gerek yok sanırım. Herkes öyle ya da böyle biliyor meseleyi.

Gerici kışkırtma!

Bana kalırsa genel bir soruyla başlamakta fayda var.

Üniversitelerde neler oluyor?  

Bugün üniversitelerde yaşanan olaylar tekil tekil baş göstermiş ya da plansız programsız yapılan işlere benzemiyor. Yaşanan bu saldırıların (söz konusu saldırılar fiziki olsun ya da olmasın) arkasında neyin yattığına bakmak gerek. Söylemek istediğim bu güruhları doğrudan ya da dolaylı olarak kimin-kimlerin yönettiği müdahale ettiği değil. Zaten sorumluluğun kimde olduğu iyi biliniyor. Sadece AKP değil onu bugüne getirenleri de torbaya koymak gerekiyor.

Bu saldırılara dair çok farklı olmasa da belirli tahayyüller var ama çoğu memleket meselelerinden görece bihaber durumda. Elbette ülkeye dair belli başlı değerlendirmeler içeriyor. Sorun bunların yalnızca değerlendirme boyutunda kalması ya da fazlasıyla eksikli olmasındadır.

Üniversitelerde ve ülkede bugün bir savaş hali sürmekte. Yalnızca belli başlı üniversitelerden ya da belirli coğrafyalardan söz etmiyorum. Ülkenin bütününe hâkim bir gerginlik, bir savaş hali. Seçimlerle siyasetin sandığa, televizyon başlarına çekildiği ülkemizde AKP var gücüyle saldırıyor. Solu bitirmek için bir operasyona tutuşmuşlar.

Bu operasyonun en çok tartışılan ayaklarından biri ODTÜ’de sürüyor. ODTÜ’nün bu kadar tartışılmasının elbette ki bir anlamı var. Çünkü ODTÜ bugüne kadar AKP’nin teslim alamadığı üniversiteleri temsil ediyor. Çünkü orada hep kaybettiler, ODTÜ’nün birikimi karşısında duramadılar. Şimdi de gerici provokasyonlar ile orayı yumuşatmayı, yapılan-yapılabilecek saldırıları meşrulaştırma girişimindeler.

ODTÜ öğrencisi “devrimi” ister

Dün kendisini Gezi direnişine ve daha sonrasına dair yaptığı açıklamalar ile yakından tanıdığımız bir ”sosyolog”un yandaş bir gazeteye verdiği röportaj yayınlandı. Sabah Gazetesi birkaç senedir istediklerini söyletecek çok fazla ”bilim insanı” bulamadığı için sıklıkla Nurhayat Kızılkan’a yer veriyor. Bir de sosyolog sıfatı ekliyorlar ki ağzından her dökülen çivi yazısı misali sorgulanamaz oluyor. Adından önce zikredilen sıfat ve mezun olduğu üniversite ile yalnızca diploma bağı bulunan bu kadının bilimle, bilimsellikle uzaktan yakından ilişkisi olmadığını biraz araştıran ve ya daha önceden tanıyan herkes bilir. Sadece son röportajını okumanız da kendisini tanımaya yardım edecektir. Kendisi ciddiye alınmasa da röportajında bahsettiği bazı kısımları konuşmak gerek sanırım. Gene bir özgürlük tartışması açma arzusundalar.

İlk soru “ODTÜ Solu” denilince değişime karşı durma gibi bir imaj var. Bir ODTÜ’lü olarak bu imaja katılıyor musunuz? Bir kere ODTÜ öğrencisinin değişimle dönüşümle işi olmaz. ODTÜ öğrencisi “Devrimi” ister onun için mücadele eder. ODTÜ’nün tarihinde bu vardır. Sanırım burada yakın zaman için sorulan AKP’nin 2. Cumhuriyetinden rahatsız olma durumu soruluyor. Zaten fazlasıyla garipsenmesi gereken bir soru bana kalırsa. Hangi ODTÜ öğrencisini gerici, piyasacı, işbirlikçi bir iktidarın yeni düzenine ikna edebilirlerdi ki?

Verilen cevapta özgürlük tartışmasının fitili ateşlenmiş. Doğrudan ya da dolaylı olarak IŞID ile ya da AKP ile bağlantılı olan gerici örgütlenmelerin stantlarının dağıtılmasına bozulmuşlar. Bir de “bu özgürlük olamaz faşizmdir” denmiş. Söylenecek çok söz var ama en sade dilde ifade etmek gerekiyor ki ODTÜ öğrencisi kendine yakışanı yapmıştır.

Geldiği geleneği unutmamış, içinde yaşadığı memleketine sahip çıkmıştır. Gelenek bizim için ara sıra durup ne güzelmiş dediğimiz, bir kenarda durup gurur duymakla yetindiğimiz bir şey değildir. ODTÜ de gelenek ancak o şiarın mücadeleyle yükseltilmesiyle var olabilir.
Uyduruk tezler saldırının gerekçesi olamaz.

Röportajın diğer bölümlerinde üniversitelerde bir islam karşıtlığı örgütlenmeye çalışıldığı bahanesi var. Çok sade bir dille anlatmaya devam edelim. Bizim kimsenin inancıyla bir problemimiz yok herkes istediği  şeye inanabilir. Ama dinin toplumsal yaşamda işi de yok! Burada kasteddiğim şeyi biraz açmam gerekiyor. Bizim karşı durduğumuz şey Türban diye üniversitelerin, ülkenin başına geçirilen siyasi obje ile, bizim derdimiz ilkokuldan tutun eğitimin her seviyesinde karşımıza çıkan zorunlu din dersleri ile bizim derdimiz Ortadoğuda kafa kesenlerin üniversitelerde namaza bahanesiyle gericiliğe alan açılmasıyla. Ilımlısından, radikaline gericiliğe ne kadar alan açarsanız onlar o kadar örgütlenir. Onlar ne kadar örgütlenirse üniversiteler bilimsellikten o kadar uzaklaşır.

Röportaj devam ediyor…

Bunların derdi AKP ne yaparsa karşısında durmaktır demiş kendisi. Doğrudur, biz yani bu ülkenin gençleri AKP’nin her yaptığı işin karşısında duracağız. Çünkü AKP piyasacıdır; gençlere ucuz iş gücü olmaktan başka bir şey sunmuyor. Çünkü AKP gericidir; kadınları eve hapsetmekten, Ortadoğu’da ya da ülkede savaş çıkartmaktan başka bir şey sunmuyor. AKP işbirlikçidir, bu ülke emekçilerinin mallarını, haklarını gasp etmekten başka bir şey yapmıyor.

Ayrım nerede?

Müslüman öğrencileri ayrı tutup baskıladığımız ve itip kalktığımız iddia ediliyor. Bu ülkede bir ayrım varsa emekçiler ile zenginlerin ayrımı vardır. Ayrım üniversitelerde emekçi çocukları ve patron çocukları arasındadır. Ayrım net bir şekilde ilericiler ile gericilerin arasındadır.
Üniversiteler bizimdir sloganına da alınmışlar anlaşılan röportajın bir kısmında o da yer ediyor. Burada tek bir soru sorup geçmek gerekir. Üniversiteler yani aydınlanmanın kaleleri ilerici, laik öğrencilerin midir yoksa Suriyede kafa kesenlere yardım gönderen, cihatçı devşirmeye uğraşanların mıdır?

Bu yazının sadece bir röportaj eleştirisi olarak kalması çok doğru olmayacaktır. Gene röportajdan hareket ile bir soru- cevap yapalım.

ODTÜ  bizim son kalemiz mi?

Elbette değil. Kalelerimizin azaldığı doğrudur ama mücadele hala bu kadar dar alanlara sıkışmamıştır. Üniversitelerde, ülkede ilerici birikim hala vardır ve kavga alanları daha da artmıştır. Ancak bizim kaybedecek tek bir kalemiz daha yoktur!

Başka kaleler kaybetmemek yenilerini kendimize katmak için önümüzde uzun-engebeli bir yol var. Ancak yollar programatik hattımıza bağlı kaldığımız, doğru siyaset yaptığımız sürece kısalacaktır. Asıl hatalı olan kısa yollar bulmak umudu ile yanlış yollara sapmaktır. Ülkede liberalizme eklemlenip, emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele etmenin yolu yoktur. Gericilik, sermaye düzeninden bağımsız, ayrı düşünülemez. Onun için biz bildiğimiz yolda gideceğiz, derin sulara gireceğiz, doğrusu budur.

Bir hatalı yol daha var. O da yolda ömrünü neyin doğru neyin, yanlış olduğunu söylemekle geçirmektir. Kısacası ömrünü haritada yol çizmekten öteye taşımamaktır. Bizim yolumuz belli dostlar, örgütleneceğiz ama durarak değil aynı zamanda kavga ederek büyüyeceğiz, doğrusu budur.

Yanlışlarla tezatlık kurarak değil net bir ifade ile kendi yolumuzu çizerek bitirelim yazıyı. Ülkede, üniversitelerde teolojik tartışmaları bir kenara bırakmak gerek. Gerçek Müslümanlık nedir, ne değildir bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren gericilerin okullarımızda propaganda yapmaya kalkmasıdır. Bizi ilgilendiren ülkenin gerçek sıkıntıları-sorunlarıdır. Memleketin en büyük sorunu AKP’nin düzenidir, ona biat edenlerdir. Onun için ilericiliğin, aydınlanmanın, laikliğin bayraklarını daha da yükselteceğiz. yurtsever kimliğimizi onun için bastıra bastıra tekrarlayacağız. Çünkü bu memleket bizim, yapılacak iş yalnızca üniversitelerde değil, her yerde eşimizi-dostumuzu memlekete sahip çıkmaya, mücadeleye davet edeceğiz.

Umudunuz yitirmeyin ya da erken sevinmeyin yolumuz uzun ama bu memlekete sahip çıkacak olanlarda bizleriz!