Ursula Le Guin... Nice yaşlara büyücü kraliçe!

Bir eylem ancak geçmişin ve geleceğin manzarasında gerçekleştirildiği zaman insan eylemi olur. Geçmiş ve geleceğin sürekliliğini öneren, zamanı bir bütün haline getiren bağlılık, insan gücünün köküdür, onsuz yapılacak hiçbir şey iyi olamaz.

Ursula Le Guin... Nice yaşlara büyücü kraliçe!

Derin Demir

Bir eylem ancak geçmişin ve geleceğin manzarasında gerçekleştirildiği zaman insan eylemi olur. Geçmiş ve geleceğin sürekliliğini öneren, zamanı bir bütün haline getiren bağlılık, insan gücünün köküdür, onsuz yapılacak hiçbir şey iyi olamaz. Zamana karşı çalışmaktansa zamanla birlikte çalışmanın iyi yanı, zamanın boşa harcanmamasıdır. Shevek, düşünceleri. (Mülksüzler, Metis Yayınları, Sayfa 284 – 285.)

Ursula’dan önce…

Edebiyatta farklı bir tarz, Thomas More’un Ütopia’sı ve Campanella’nın Güneş Ülkesi’yle ortaya çıkar.

Ütopia bir ada ve 54 şehirden oluşur. Her birinde aynı dil ve aynı gelenekler konuşulup uygulanır. Halk kendini toprağın sahibi olarak değil, işleyicisi, çiftçisi olarak görür. Üretilen fazla besinler ihtiyacı olan ülkelere gönderilir. Ütopia’nın yöneticileri devlet başkanıdır ancak devlet başkanının görevini sürdürebilmesi için yapması gereken tek bir şey vardır: Diktatörlüğe hiçbir koşulda başvurmaması…. Diktatörlüğe başvurmadığı sürece hayatı boyunca devlet başkanı olarak kalabilecektir.

Bir de Güneş Ülkesi* benzer bir eserdir. Ütopia’da olduğu gibi Güneş Ülkesi’nde de sınıflar ve özel mülkiyet yoktur. Dört saatlik çalışma süresi ve kalan zamanlar bilgi edinme, okumaya ayrılan vakitlerdir. Campanella’nın ülkesinde de yöneticiler vardır; güç, sevgi, bilgelik ve bunların üstünde duran metafizik. Erkek ve kadın ayrımının olmadığı, toplumsal üretim sürecine herkesin katkı koyduğu bir ütopyadır.

Bahsedilen iki kitap bilimkurgu edebiyatının gelişiminde önemli role sahiptir. İlerleyen süreçlerde bahsedilen konular fantastik edebiyatın da temellerini oluşturacaktır…

Bu girişten sonra gelelim Ursula Le Guin’e…

Ursula…

Tam adı Ursula Kroeber Le Guin’dir. 21 Ekim 1929’da ABD’de doğar. Bilimkurgu yazarları içinde fantastiğe en fazla bulaşan yazardır. Bununla beraber türünün (edebi gelişkinlik açısından) en ileri örneklerini vermiş olduğunu da söyleyebiliriz.

Türkiye’ye geç giriş yapan bilimkurgu (BK) kitapları, bir süre ya pembe dizilerin olduğu raflara ya fantastik edebiyatın olduğu ya da bilim kitaplarının olduğu raflara konulurdu. 90’larla beraber BK artık benimsenmiş, merkeze yazarları alan taraflaşmalar bile ortaya çıkmıştı (Asimovcular-Lemciler gibi). Edebiyatta, sinemada ciddi yer edinmeye başlayan BK, hayatımızın içine girmişti…

Türkiye’de bu edebiyat türünün başlangıçta daha fazla solcular tarafından sahiplenildiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. 1990’larda sosyalizmi, komünizmi anlatmaya çalıştığınızda yaşanılmış olmasına rağmen (çözülüş sürecini hatırlarsak) “ütopik şeyler bunlar” diye umursamazlıkla yanınızdan geçenler olurdu. Tam da böylesi bir dönemde BK’nun bazı yazarları (Lem, Le Guin, Ştrugatski kardeşler…) umudumuzu tekrar yeşertiyordu. Geleceğin başka bir gezegeninde (çoğunda) sosyalist bir toplumu anlattılar. Tıpkı hemen yanı başımızda yaşanan sosyalizm deneyimi gibi… Yani ütopya değil, gerçekti.

Tam da böylesi bir zamanda ihtiyaç duyulan bir kitap oldu Mülksüzler. Baskının ve otoriter devletin yerine işbirliğini, dayanışmayı, ahlakı, kolektif çalışmayı ve sevgiyi koyan bir sistem ile karşımıza çıkmış ve yer yer anarşist yer yer sosyalist bir yapıyı anlatmıştı. Devlet ortadan kalkar, yerine eşit ve işbirliği içinde çalışan kurumlar ve federasyonlar gelir. İnsanlar korkuyla yönetilmez ve bireysel farklılıklar yok edilmeye çalışılmaz. Kişiler, kendi kararlarıyla yaşamlarını sürdürür, toplumlarının devamını sağlarlar. Mülkiyet yok olur…

Yazar, Mülksüzler’de kurduğu yaşam biçimi ile vahşi kapitalizmin alıp başını gittiği dünya arasında karşılaştırmalar yaparak olup bitenleri uzaylı gözlerle anlatır. Bu aynı zamanda kapitalist bir dünya ile hesaplaşmanın yarattığı tablodur.

Yazının başında verilen iki örneğin bir üçüncüsü yüzyıllar sonra Mülksüzler ve Ursula Le Guin ile daha da gelişti (elbette o zaman kadar birçok yazar bu konuları ele aldı ancak hiç birinin Ursula Le Guin kadar başarılı olduğunu söyleyemem). Le Guin’in birçok kitabı fantastik edebiyat içeriklidir. En önemli serisi Yerdeniz üçlemesi (en son beşleme oldu) ile ejderhaları hayatımıza sokmayı da bilmiştir. Bundan dolayı Ursula BK edebiyatının hem kraliçesi, fantastik edebiyatın gizemli büyücüsü olmuştur.

BK, sadece geleceğin dünyasına dair bir kurgu değildir. Değişimin edebiyatıdır. Her BK kitabının iyi olduğunu söylemenin zorlukları olsa da merak eden, ufkunu genişletmek isteyen tüm okuyucularımıza Ursula Le Guin’in Mülksüzler’i şiddetle tavsiye edilir.

Çünkü, “Eğer insanlar sadece olması mümkün görünen şeyleri yapsalardı bugün mağaralarda yaşamaya devam ederdik.”(Stanislaw Lem)

 

Not 1: İyi bir okuyucu için BK bağımlılık yapabilir, benden söylemesi,  

Not 2: BK’nun iyisi de vardır, kötüsü de. Neye göre, kime göre sorusu ise bir kenarda hep durur. Ama iyi edebiyat vardır ve Ursula Le Guin buna çok iyi bir örnektir. Dün Manifesto sayfalarında Orhan Pamuk ile ilgili haberi görünce Ursula Le Guin ile yapılan röportajı hatırlatmak istedim.

“Türkiye’de geniş bir okuyucu kitleniz var. Türk ve Doğu edebiyatı hakkında neler düşünüyorsunuz?” Sorusuna Le Guin şöyle cevap verir:

“Cahilliğimden dolayı başımı utançla önüme eğiyorum. Burada tanınmış tek Türk yazar Orhan Pamuk ve üzülerek söylüyorum ki kitaplarını okumaya çalıştığım zaman onun dünyasından kendimi dışlanmış hissettim ve devam edemedim…“ (Röportajın tamamı için: http://ursulakleguin.com/Interview-Karabatak%209-UKL.pdf)

* Güneş Ülkesi’nin bir özelliği de Campanella’nın bu romanı ya da ütopyasını dönemin baskıcı rejimine karşı oluşmuş bir tepki olarak ortaya çıkarmasıdır. Bir filozof olan Campanella bu romanını, aldığı 27 senelik hapis cezası sürecinde yazar.