The Guardian: Türkler istikrar için ağır bedel ödeyebilir

The Guardian’da yazan Simon Tisdall “Türkler, Erdoğan'ın vadettiği istikrar için ağır bedel ödeyebilir” başlıklı yazısında şunları söyledi.

The Guardian: Türkler istikrar için ağır bedel ödeyebilir

The Guardian’da yazan Simon Tisdall  “Türkler, Erdoğan’ın vadettiği istikrar için ağır bedel ödeyebilir” başlıklı yazısında şunları söyledi.

“Türkiye’nin kavgacı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, beklenmedik bir şekilde parlamento çoğunluğunu kaybedince ağır bir darbe almıştı. Erdoğan Pazar günü, siyasi yaşamının en büyük kumarını oynadı ve kazandı.

Ama Türkler, Erdoğan’ın sadece kendisine ve AKP’ye tam yetki verilmesiyle ulaşılabileceğini söylediği istikrar için ağır bedel ödeyebilir. Erdoğan’ın hoş olmayan mesajı ayrılık ve korkuya dayalıydı: Komşulardan, Kürtlerden, yabancılardan, mültecilerden Amerikalılardan, AB’den ve insanların birbirlerinden korku duymalarına dayalıydı.

Erdoğan, havayı “benden sonra tufan” politikası uygulayarak değiştirebileceğini düşündü. Cumhurbaşkanı olarak tarafsız olması gerekmesine rağmen, seçim kampanyası boyunca istikrar ve güvenlik lafını ağzından düşürmedi. Yeterli sayıda seçmen, Erdoğan’ın uyarılarını dikkate aldı.”

Bu, otoriterliği Türk demokrasisinin geleceği için derin kaygılar yaratan bir adamın şaşırtıcı kişisel zaferidir. Taraftarlarınca yeni Atatürk olarak görülen, düşmanlarınca Osmanlı sultanı özentisi olarak nitelenen Erdoğan şimdi modern Türkiye’yi kendine göre şekillendirme, ülkesinin geleceğine karakterini, vizyonunu, muhafazakâr, yeni İslamcı görüşlerini yansıtma şansına sahip.

AKP, MHP’den destek alabilirse, anayasayı değiştirme olanağına ya da yeniden yazması için gerekli olan 330 milletvekili sayısına ulaşacak. Bu Erdoğan’ın potansiyel olarak en tartışmalı, en büyük arzusunu gerçekleştirebilmesi anlamına geliyor. Yani, Putinvari icra yetkisine sahip bir başkanlık. Bir başka deyişle, fiilen Türkiye’nin parlamenter sistemden, tek adam diktasına geçmesi. Parti kuralları gereği geçen yıl başbakanlığı bırakmaya zorlanmasından bu yana Erdoğan’ın amacı bu oldu. Şimdi istediğini elde etmiş görünüyor.

Erdoğan’ın mutlak zaferi, Kürt azınlığa karşı çatışmacı yaklaşımı ve PKK’ye karşı operasyonları yeniden başlatmasına karşı çıkan birçok Türkü ve batılıyı endişeye sevk edecek. Bu değişiklik, şiddeti ve sıradan seçmenler arasındaki güvensizlik duygusunu artırdı – ki zaten belki de amaç buydu.

Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin seçim yenilgisinden sonra savaşı yeniden başlatmakla suçlanıyordu. Şimdi avantajını kullanıp, PKK’ye ve müttefiklerine karşı daha sert önlemlere başvurabilir. Buna alternatif olarak, yetkisini yenilemenin rahatlığı içinde geri çekilip ateşkesi ve birkaç yıl önce kendisinin başlattığı barış sürecini yeniden geri getirebilir. ABD ikinci seçenekle birlikte Türkiye’nin, Washington’un IŞİD’le savaşta desteklediği, Suriyeli Kürtlere dönük saldırılarını da durdurmak için bastıracak.

HDP meclise girmeyi başarsa bile gecenin kaybedeniydi. Şimdi Kürtler, uzun bir belirsizlik dönemiyle karşıya.

Erdoğan Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya geçişinin engellenmesinde Türkiye’nin rolüne ilişkin müzakerelerde çıtayı yükseltebilir. Seçimden önce Almanya Başbakanı Angela Merkel’le anlaşmasının çerçevesini mültecilerin durdurulması ve Türkiye’de kalmaları karşılığında milyarlarca Euro’luk AB yardımı ve AB üyelik müzakerelerinin hızlandırılması olarak çizen Erdoğan’ın bu yaklaşımı değişebilir veya müzakerelerden tamamen çekilme tehdidiyle pazarlığı kızıştırabilir. Merkel Pazar günkü seçim sonuçlarından sonra, kendine, seçim öncesi ziyaretiyle desteklediği Erdoğan’ın elini güçlendirip güçlendirmediğini sormalı.”