Sermayenin Sanatı mı, Sanatın Sermayesi mi?

Cengiz Kılçer Eski Türk filmlerinden birinde ”Bedenime sahip olabilirsin, ama ruhuma asla” repliği hâlâ hatırlardadır. Anlaşılan o ki, Banksy’nin antikapitalist sergisi sermayenin sanatın sadece nesnesine değil, artık ruhuna da sahip olduğunu gösteriyor. Dünyaca meşhur “Gerilla artist” Banksy’nin İngiltere’de 20 Ağustos-27 Eylül arasında açtığı antikapitalist sergi Weston-super-Mare kasabasına 20 milyon sterlin kazandırması büyük bir haber oldu.... View Article

Sermayenin Sanatı mı, Sanatın Sermayesi mi?

Cengiz Kılçer

Eski Türk filmlerinden birinde ”Bedenime sahip olabilirsin, ama ruhuma asla” repliği hâlâ hatırlardadır. Anlaşılan o ki, Banksy’nin antikapitalist sergisi sermayenin sanatın sadece nesnesine değil, artık ruhuna da sahip olduğunu gösteriyor.

Dünyaca meşhur “Gerilla artist” Banksy’nin İngiltere’de 20 Ağustos-27 Eylül arasında açtığı antikapitalist sergi Weston-super-Mare kasabasına 20 milyon sterlin kazandırması büyük bir haber oldu. Dünyaca meşhur “Gerilla artist” olarak anılan sanatçı Banksy,  başta İngiltere olmak üzere 10 senedir çeşitli ülkelerde yaptığı duvar resimleriyle tanınmakla beraber, gerçek kimliği hâlâ bilinmiyor. Yani “Gerilla artist” bir illegalite pozisyonunda “eylemlerini” gerçekleştiriyor.

Popüler sokak sanatçısı Banksy, çalışmalarında anti-militarist, çevreci, hayvan haklarını savunan ve tüketim çılgınlığını eleştiren “işlere” imza atıyor. İyi de burada yeni ve alışılmadık  “işler” söz konusu değil; neredeyse dünyanın tüm sokaklarında, duvarlarında, yani kamusal alanlarda benzer grafitti ve şablonlarla dolu “işler”i görebilirsiniz.

Sakın bu “Gerilla artist” Banksy, pek hayırsever Soros Çağdaş Sanat Merkezi (SCCA Soros Center for Contemporary Arts) şebekesinin bir aktivisti olmasın diyeceğiz. Fakat dünya âlem biliyor ki, SCCA şimdilik güzel sanatlar tanrısı olan Apollon’a şükür, post-sosyalist Doğu ve Orta Avrupa’da, eski Sovyetler Birliği ülkelerinde ve Orta Avrasya’da sanatın gelişmesine katkıda bulunuyor. Banksy’nin İngiltere’de 6 hafta boyunca süren Dismaland isimli antikapitalist sergisi, Weston-super-Mare adlı tatil ve sahil kasabasına 20 milyon sterlin (yaklaşık 90 milyon TL) gelir getirmiş.

Asıl önemli olay ise “Gerilla artist” Banksy’nin antikapitalist sergisinde (47 uluslararası ismin de dâhil olduğu) İngiltere’nin yaşayan en zengin çağdaş sanatçısı Damien Hirst’ün de “iş”leri var. Peki, Damien Hirst kim? Damien Hirst dünya sanat piyasasındaki en pahalı palyaço sanatçılardan. Örnek olsun bu  “dahi” sanatçı formaldehitin içine ölü bir köpekbalığını koyuyor ve onu tam 8 milyon dolara satıyor. Ya da bir kuru kafadan 88 milyon dolarlık bir eser yaratıyor.

Hari Kunzru, bir makalesinde Damien Hirst’ü ve onun şahsında dünya sanat piyasasını şöyle değerlendiriyordu: “Hirst sadece dünyanın en zengin sanatçısı değil, aynı zamanda tarihteki yerini sağlama almış dönüştürücü bir figürdür. Ne yazık ki bu (hem bizler, hem de kendi açısından), çalışmalarının niteliğinden ötürü değil, neredeyse dünya sanat pazarını tek başına kendi imajına uygun olarak yapılandırmasındandır. Artık sanatçının imajı, sadece para tomarlarının tepesinden üzerimize sıçan değil, aynı zamanda bu boku satın almamıza ve daha fazlası için yalvarmamıza ikna eden meşhur soytarı ve ehliyet sahibi bir ahmaktır.” (The Guardian, 16 Mart 2012)

Geçtiğimiz yıl elbette bazı pek sanat düşkünü,  pek rasyonel, pek pragmatik girişimciler Banksy’nin yapıtlarını yerlerinden sökerek “Banksy’yi Çalmak” (Stealing Banksy) adlı bir sergi düzenlemişlerdi. Bu mesele İngiltere’de bir hayli tartışma konusu olmuş.  Serginin pek rasyonel, pragmatik ve girişimci organizatörleri minareyi çalmak bir yana, kılıfını da hazırlamışlar ve kendilerini şöyle savunmuşlar: “Eserlerin çizildiği duvarları bulup, onları toplamıyoruz. Bunun için insanları ikna etmeye de çalışmıyoruz. Banksy duvarını almak için tek bir kişiye bile gitmedik. Aksine, duvarların sahipleri bize geliyor. Aslında onlar bu resimlerin duvarlarına çizilmesini kendileri istemedi. Duvarında bir Banksy çizimi olması bina için risk teşkil ediyor. Binanın fiyatını düşürdüğü için satışı da güçleştiriyor.” Organizatörlerin “Banksy’yi çalmak” sergisinde ise Londra’daki bir otelin duvarından sökülen “Sperm Alarm” adlı “işin” fiyatının 300 bin doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

İşin bir de kara para aklama kısmı var.  “Sanat piyasası” çok yüksek miktarlarda nakit paranın döndüğü denetimden muaf ve şeffaflığın olmadığı bir alan. 1980’lerden beri sanat aracılığıyla para aklama kaçakçılar, uyuşturucu kartelleri ve silah tüccarları tarafından yaygın olarak değerlendirilirken, özellikle batıda suç ekonomilerinin piyasanın ağırlık oluşturan sektörü olması ile birlikte diğer “sektörler” ile geçişkenliklerin ortaya çıktığı bir gerçek. Bütün bunlara ek olarak, koleksiyonerlerin ve üst düzey kişilerin de bu mekanizmadaki rolü unutulmamalı.  Avrupa Güzel Sanatlar Fuarı’nın (TEFAF)  (*) Sanat Piyasası Raporu’nda, 2014 senesi itibariyle küresel sanat piyasasının değerinin 75 milyar dolar olduğu belirtiliyor.

Eski Türk filmlerinden birinde ”Bedenime sahip olabilirsin, ama ruhuma asla” repliği hâlâ hatırlardadır. Anlaşılan o ki, Banksy’nin antikapitalist sergisi sermayenin sanatın sadece nesnesine değil, artık ruhuna da sahip olduğunu gösteriyor.

Peki, sanatçı ne yapmalı, nasıl yapmalı? XIX. yüzyılın son çeyreğinde başlayan hızlı endüstrileşme ve şehirleşme, sanat alanında da kendini gösterdi ve sanatı zapturapt altına aldı; elbette bu duruma hayıflanmanın âlemi yok. Sanatı politik kılan asıl öğe, tek başına sermaye düzeninin barbarlığına, vahşiliğine dair verdiği mesajlar olamaz; sanatçının ihtiyaç duyduğu şey bundan çok daha fazlasıdır. Yoksa küresel kapitalist sisteme karşı sanatçıların muhaliflik iddiaları, sergilenen sanat pratikleri ne yazık ki bir klişeye ya da jeste dönüşmeye mahkûmdur.

(*) Avrupa Güzel Sanatlar Vakfı tarafından düzenlenen TEFAF’ın sponsorları arasında bankalar, BMW gibi firmalar ve birçok sermaye kuruluşu yer alıyor. On gün süren fuar, 70 bin civarında ziyaretçisi ile dünyanın en büyük sanat fuarı olarak değerlendiriliyor.