İşte bu yüzden G-20 harami organizasyonudur

G-20 zirvesi tamamlandı, tartışmaları ise kesilmiyor. Zirveye terör olayları damgasını vururken, sonuç kararlarının yorumu Umut Kuruç'un köşe yazısında.

G-20 Zirvesi yapıldı bitti… Öncesinde IŞİD eliyle Ankara, Beyrut, Bağdat ve Paris Katliamları yaşandı. Dünya en çok Paris’i, bir miktar Ankara’yı konuştu. Beyrut için emperyalistler “Hizbullah bombalandı” diyerek sevinç naraları attı. Bağdat ise zaten yıllardır savaş bölgesiydi.

Suriye’de ise beş yıldır insanlar IŞİD, ÖSO, El Nusra gibi örgütlerce katlediliyor… Esad’ın Paris Katliamı sonrasındaki sözleri ders niteliğindedir: “Suriye Halkının beş yıldır yaşadığını bugün Fransa yaşamıştır. Dün Paris’te olanlar, iki gün önce Beyrut’ta yaşananlardan ayrı tutulamaz.”

G-20’nin sonuç bildirgesine ek olarak bu kez bir de, birlik ve beraberlik içinde “G-20 Terörle Mücadele Bildirisi” yayınladı terörün sorumluları. 9 maddelik bu bildirinin dikkat çekici iki maddesi var. Diğerleri zaten uluslararası anlaşmalara atıfla hamaseti sürdürüyor.

Bildirgenin 2. maddesinde birlik vurgusu yinelenirken, terör örgütlerinin yayılması ve terör faaliyetlerindeki kayda değer artışın küresel ekonomiyi güçlendirme ve sürdürülebilir büyüme ile kalkınmayı sağlamaya yönelik devam eden çabaları tehlikeye soktuğu söyleniyor.

Yani uluslararası sermayenin çıkarlarına darbe vuruyor artık “terör”. Sermaye rahat rahat dolaşamıyor. Bu madde esas olarak, terörle mücadele bildirisini G-20’nin sonuç bildirgesine bağlayan nokta.

Diğer önemli madde ise altıncısı… Bilgi paylaşımında işbirliği diye başlayan bu maddede “terörizmin finansmanının suç sayılması ve terörizm ve terörizmin finansmanıyla bağlantılı olarak hedef odaklı finansal yaptırım rejimleri vasıtasıyla, terörizmin mali kaynaklarıyla mücadele etme kararlılıklarını” ifade ediyor haramiler. Bu ne demek?

Bu tam da, Suriye krizi konusunda cumartesi günü Viyana toplantısından çıkan bildirideki itirafın yinelenmesi demek. İngiltere Başbakanı da bunu sözlü olarak dile getiriyor zaten: Dünya liderleri terör örgütlerine verilen fonların kesilmesi için anlaştı!

Bugün IŞİD olarak tek hedefe “kilitlenen” emperyalizmin, 28 Kasım 2011’de Hatay’da yapılan toplantı ile birlikte ÖSO’ya her türlü askeri ve mali desteği verme konusunu karara bağladığını unutmamak gerekiyor.

Benzer bir biçimde IŞİD’in, ABD istihbaratı, MI6, Mossad ve Pakistan’ın İç Hizmetler İstihbaratı ile birlikte Suudi Arabistan’ın Genel İstihbarat Başkanlığı’nın desteğinde, Esad’ı devirmek üzere El Kaide’ye bağlı bir kol olarak hayat bulduğunu da bir kenara not edelim.

Bütün bunların BM Güvenlik Konseyi’ndeki “meşru faaliyetleri” ise ABD, İngiltere ve Fransa ittifakıyla gerçekleştiriliyor.

Paris Katliamı’na bir de böyle bakmak ve ABD’nin 11 Eylül’ünü de hatırlamak gerekiyor.

Emperyalizmin “terörle mücadele” yönetimi altında IŞİD’e karşı birlik-beraberlik içerisinde yürüttüğü hava saldırılarının IŞİD’den ziyade petrol rafinerileri ve fabrikaları hedef alması da, G-20 öncesi söylem düzeyinde, G-20 sonucunda ise yazılı savaş ilanı olarak işte tam da buraya tekabül ediyor.

Bu “birlik-beraberlik” cephesinin halkları terörize ederek “terörle mücadeleyi” meşrulaştırmasının önemli çıktısı ise savaşın sürdüğü bölgeler dışında, kendi sınırları içerisinde düzen karşıtı çıkışları, işçi sınıfı mücadelelerini baskılamanın yöntemlerini oluşturmak.

Uluslararası sermaye, krizini aşmak üzere bölgede sahaya sürmüş olduğu mayın eşeğini bu kez kendi ve yakın sınırları içinde değerlendiriyor.

Sığınmacı ve mülteci krizi olarak adlandırdığı mesele ise kriz olmaktan çıkarılarak fırsata çevirmek üzere sermayenin yeni yatırım alanlarına işaret ediyor. “Ortadoğu Marshall Planı” olarak dillendirilmeye başlanan, yerlerinden edilmiş milyonlara insani yardım yerine Ürdün, Türkiye ve hatta “siyasi geçiş süreci” propagandasıyla Suriye, Yemen ve Libya’da yatırımlar gündeme geliyor.

Dünya Bankası büyük yatırımlar için milyarlarca dolarlık kredi musluklarını açmaya hazırlanıyor. Böylece “ev sahibi ülkeler” altyapı inşasıyla birlikte yeniden kurulacak. Ucuz emek de cabası olacak.

Mülteci krizi ve Suriye meselesi işte tam da bu nedenlerle G-20’nin merkezine oturuyor.

G-20 bileşeni savaş baronları ve sermaye temsilcileri, W-20, B-20, Y-20 gibi yan örgütlenmeler aracılığıyla “insani yardımdan ziyade orta ve uzun vadeli ekonomik destek ve yatırım” gündemini belirlerken, “terörle mücadele bildirisi” G-20’nin halklara daha fazla savaş, daha büyük baskı ve daha yaygın sömürü kararını ortaya koyuyor.

Bu yüzden savaş artık her yönüyle bütün ülkelerdedir. Ve savaşa karşı barış mücadelesi tam da bu nedenle doğrudan emperyalizme karşı mücadeleden geçmektedir.