İkinci Cumhuriyet’e ‘’sol’’uk olmak mı? İkinci Cumhuriyet’e karşı sol olmak mı?

Mercek bu hafta, İkinci Cumhuriyet’e ‘’sol’’uk olmak mı? İkinci Cumhuriyet’e karşı sol olmak mı? başlığını tartışıyor.

İkinci Cumhuriyet’e ‘’sol’’uk olmak mı? İkinci Cumhuriyet’e karşı sol olmak mı?

1 Kasım seçimleri sonrası ortaya çıkan tablo, İkinci Cumhuriyet’in yerleşme sorunlarının aşılması açısından belli ölçülerde rahatlama sağlamış,emperyalizm, sermaye egemenliği, AKP açısından yarım kalan hamlelerin tamamlanması ve burjuva siyasi aktörlerin bütünü açısından ise ‘’yeni’’ bir zemin sunmuştur.

İlerleyen günler de gericilik, piyasacılık ve işbirlikçilik başlıklarında rejimin kuruluşunun tamamlanması için atılacak yeni adımlarla karşı karşıya kalınacağı açıktır.

​Seçim sonuçları, rejime boyun eğmeyenlerin cephesinde, AKP’den kurtulmak için güvendikleri düzen partilerinin oy’larının sabit kalması veya gerilemesi ile birlikte umut yitimini de beraberinde getirmiştir.

Haziran isyanı sonrasında, sol içinde genel olarak ‘’2013 Haziran’ında ayağa kalkan milyonlar AKP rejimine boyun eğmeyeceğini göstermiş ve aslında düzen sınırları dışında bir arayış içinde olduğunu ifade etmiştir. Sol bu toplumsal arayışa yanıt üretmelidir.’’ gibi tespitler yapıldığı hatırlanmalıdır.
Aradan geçen iki yıllık süre de arayış içinde olan milyonların önüne düzen dışı sol bir seçenek çıkarılamamış, aksine sosyalist hattın bağımsız bir güç olamadığı, dağınık ve umut vermeyen bir fotoğraf vermesi de bugün ortaya çıkan tabloya katkı sunmuştur.

Peki nasıl oluyor da, iki yıl önce büyük bir kitlesellikle ortaya çıkan halk isyanının yaşandığı bir ülke de, rejim kendisini yeniden yapılandırma olanaklarına ve soluk alma şansına yeniden sahip olabiliyor?

Aynı zaman da nasıl oluyor da, Sosyalist hareket süreç boyunca bu halk isyanının ortaya çıkardığı olanakları örgütlü bir düzen karşıtı odağa dönüştüremiyor?

Düzen ‘’muhalefetini’’ bir kenara bırakarak yanıtlanacak olursak, Sosyalist sol açısından yukarıda ki soruların cevapları birbiri ile doğrudan ilişkilidir.

Son tahlil de; İlk sorunun sorulabilmesinin​ nedeni, geçen süreiçinde (haziran ayaklanmasından bugüne) ikinci soruya devrimci ve bağımsız bir hat’tan yanıt üretilememiş olmasıdır.

Sosyalist hareket içinde, 2013 Haziranı ile birlikte nesnel olarak ortaya çıkan toplumsal kesimlerle ilişkilenme ve örgütlü bir güce dönüştürme tartışmalarında farklı tercihler, yöntemler ve arayışlar ortaya çıkmış, bu tartışmaların sonunda ne yapmalı? sorusunun cevapları farklılaşmıştır.

Haziran isyanını ortaya çıkaran halkın,parlamentonun hükmünün olmadığı bir dönemde ”düzen muhalefetinin” önüne geçerek bir adım geri basmadığı değerler nelerdi? sorusu’nun yanıtları bu tartışmalarda ve yaklaşımların belirlenmesindeönemli bir yere oturmaktadır.

Farklı arayış ve yaklaşımlar da, aslında yukarıdaki soruya verilen yanıtlar üzerinden şekillenmiştir.

İkinci Cumhuriyet’e ‘’sol’’uk olmak

​​İkinci Cumhuriyet rejiminin ana karakterini oluşturan piyasacı-gerici-işbirlikçi saldırılar karşısında, ülkemizin ilerici birikiminin çektiği kırmızı çizginin bizim tarafımızda kalan kısmında, piyasacılığa karşı kamuculuk, gericiliğe karşı özgürlükçülük ve laiklik, işbirlikçiliğe karşı bağımsızlığın öne çıktığı ortadayken, solun belli bölmeleri bu değerler üzerinden düzen karşıtı bağımsız bir örgütlenme hattında ısrar edip kendi yolunu açmak yerine, ​bu gerçeklikleri göz ardı etmiştir.

Haziran enerjisinin,uğruna canlar verilen tarihsel kazanımlarıve yukarıda ki değerleri korumak gibi bir derdi olmayan veİkinci Cumhuriyet ile kan uyuşmazlığıda yaşamayan CHP ve HDP gibi aktörlere tahvil edilmesine katkı sunulan bir yol tercih edilmiştir.Haziran ayaklanmasında eksikliğinin çokça hissedildiği işçi sınıfının örgütlü bir güç olarak siyaset sahnesine ağırlığını koyması için üzerine düşen ertelenemez görevlerden ise imtina edilmiştir.

İkinci Cumhuriyet’in deli gömleğini giymemek için direnen ve direnmeye devam edecek olan emekçi halkın mücadele ve arayışının, iki yılda dört seçim’le CHP ve HDP’ye bağlanmasına,bu toplumsallığın aritmetik hesaplarına boğulmasına, sonuç olarak Haziran direnişinin o muazzam, yalın ve net meydan okuyuşunun paralize edilmesine ‘’destek’’ olunmuştur.

Uzunca bir zamandır solda aklını yitirmeyenler tarafından dillendirilen bir şey var.‘’AKP ile mücadele de AKP’nin topluma seslenme kanallarından topluma seslenmeyi tercih edenler kesinlikle emekçi halkımızın kurtuluş kavgasını veremezler. Varacakları yer en fazla İkinci Cumhuriyet’in muhalifliği olacaktır.’’

Bu olgu uzunca bir süredir tüm gerçekliği ile geçerliliğini korumaktadır. Toplumsal ve siyasal alanın dinselleştirilmesine meşruiyet katan ‘’seçim sandıklarının din adamlarına emanet edilmesi’’ çağrısına, ‘’Medine sözleşmesinin’’ referans gösterilmesi eşlik edebilmektedir.

Kendi görevlerinden imtina etmiş, bağımsız hattını yaratmaya emek vermeyen, düzen muhalefeti ile kendisine alan açılacağını düşünen bir anlayış, solu İkinci Cumhuriyet trenine takılmış kompartıman haline dönüştürecektir.

Bu dönüşüm, İkinci Cumhuriyetin yerleşiklik kazanması için gerek Anayasa, gerekse başkanlık tartışmaları ve pazarlıkları bir yere bağlanırken en çok ihtiyaç duyulacak şeye yani rejime meşruiyet kaynağı olarak gösterilebilecek bir ‘’sol’’un da şekillendirilmesinin zeminini hazırlamış olacaktır.

Düzen güçleri arasında itiş, kakış ve gerilimler olmaya devam ederken, düzen siyasetinin yelpazesinde en ”sol” da konum alacakların bile,olası bir Anayasa referandumunda Sosyalist solun onayına ihtiyaç duyacağı günler çok uzak görünmemektedir.Seçimlerin ardından çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen ortaya çıkan emareler göstermektedir ki;sol açısından 12 Eylül 2010 referandumuna giden sürece benzer bir dönemin şekillenme olasılığı yüksektir.

İkinci Cumhuriyet’e karşı sol olmak

Sosyalist solun yeniden derleniş süreci ile kesişen bu dönem, aynı zamanda, İkinci Cumhuriyet’in yerleşmesinde ihtiyaç duyulacak ‘’sol’’ ile de ideolojik mücadele yürütecek net bir hattın şimdiden belirginleşmesiaçısından çok kritik bir evre anlamına gelmektedir.

Bu hat kendi öznel gerçekliği ile beraber ülkenesnelliğini göz ardı etmeyen, düzen içi aktörler ile bir çıkış aramaya yeltenmeyen, eşitlik, laiklik, kamuculuk, özgürlük, bağımsızlık ve aydınlanma gibi mücadele başlıklarında kendi bağımsız programını ve hattını düzen karşısında somutlamaya girişen, bu somutluğun merkezine de işçi sınıfı omurgasını yerleştiren bir hat olmak durumundadır.

Sol, İkinci Cumhuriyet’in kuruluş adımlarına karşı, milyonlarca emekçinin laik cumhuriyetini, adlı adınca Sosyalist Cumhuriyeti ilmek ilmek örgütlemek için bugünün görevlerine odaklanmalı ve adımlarını güçlendirerek sıklaştırmalıdır.Şişecam, Türk Telekom, Maden ve Metal işçilerinin hareketlenmelerinidüzen karşıtı sınıfsal bir tavırlabuluşturmanın araçlarını geliştirmeli ve örgütlü bir güce dönüştürmeli, bu alanlarda ki onbinlerce işçiye nasıl ulaşacağını, nasıl örgütleyeceğini görev listesinin en başına yazmalı ve gereğini yapmalıdır.

Sosyalist hareket, tüm zorluklara rağmen işçi sınıfının lokomotif olduğu bir yolu örgütlemekten asla ve asla geri adım atmaması gereken günlerden geçmektedir.

Ve bu yolu inatla örgütleyecekler dün vardı, bugün ve yarın da var olacaklardır.

Öyleyse…

Devrime gidecek lokomotife, daha fazla kömür atma zamanıdır…