Faili malum bir cinayet: Bahriye Üçok

Üçok’u ve nice cumhuriyetçi aydını katleden “İslami Hareket”, bugün “Ilımlı İslam” kimliğinde Cumhuriyet’i bitiren, gerici, piyasacı, işbirlikçi ve kadın düşmanı 2. Cumhuriyet rejimini kuran zihniyet olarak iktidardadır.

Faili malum bir cinayet: Bahriye Üçok

1919 yılında Trabzon’da doğan Bahriye Üçok, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın öğretim üyesi olarak 1953’te görev yapmaya başladı. İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Üçok, “İslam Devletleri’nde Kadın Hükümdarlar” tez çalışmasıyla doçentlik unvanını almış oldu. İslam dini üzerine araştırmalar yaptı ve Kur’an-ı Kerim’i temel alarak İslamiyet’i yorumladı. Yaptığı çalışmalar ve açıklamalardan dolayı İslami Hareket Örgütünden tehditler alan Bahriye Üçok, bir süre çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı. Kurucusu olduğu Halkçı Parti’den 1984’te Ordu milletvekili seçildi. Özellikle laiklik ve kadın hakları konularına önem veren Üçok’un, 1988 yılında katıldığı bir televizyon programında “İslam’da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı” açıklamasını yaptıktan sonra radikal İslamcı gruplardan aldığı tehditler artmıştır.

Laiklik ve kadın hakları konularındaki çalışmalarını ve açıklamalarını sürdüren Üçok, 6 Ekim 1990’da evine gelen kargo paketindeki bombanın patlaması nedeniyle yaralanmış ve hastanede hayatını kaybetmiştir. Cinayeti üstlenen İslami Hareket Örgütü, “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden cezalandırdıklarını” söylerken, savunma olarak da “İslam’a sınır koyanları öldürmeyi borç biliriz” demiştir.

Turan Dursun, Uğur Mumcu, Onat Kutlar ve daha birçok katledilen cumhuriyetçi aydın… Bu cinayetler faili meçhul müdür? Failler ve azmettiricileri bellidir. Meçhul olan, faillerin ve azmettiricilerin yollarının nasıl açıldığı ve bugün ellerini kollarını sallayarak dolaşanlarla beraber nasıl güçlenerek ülkenin tepesine çöreklendikleridir.

Bugünlerin gelişini, o günlerden ilan edenlere bakalım…

Tayyip Erdoğan’ın daha o yıllarda, 1996′da, yaptığı bir konuşmadan bölümlere bakalım:

“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye! Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek! Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına? Bu ne menem şey? Çıkıyor İçişleri Bakanı, ‘Devlet dine karışır’ diyor. Eeee.. Gerisini niye söylemiyorsun? Din devlete karışır demiyorsun!”

‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ lafı koskoca bir yalan! Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”

”Türkiye Cezayir olur mu, diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz. Allah’ın izniyle! Şimdi artık millet yalnız aktörleri değil, senaryoyu da değiştirmeye talip! Bu çalışmalarımız senaryoyu değiştirme çalışmalarıdır. Biz onun için geliyoruz. Bu düzenin koruyucusu olamayız; bu mümkün değil. Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar.”

”Bir buçuk milyar nüfuslu İslam âlemi Müslüman-Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor… Ayağa kalkacağız. Işıkları göründü, Allah’ın izniyle kıyam başlayacak!”

Bir de bugünlerde Tayyip Erdoğan “karşıtı” olarak ortalığa dökülen Abdullah Gül’ün yine o günlerde, 10 Aralık 1995 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan röportajı ve diğer bazı yayınlardaki ifadelerine bakalım: “Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olduğuna ilişkin anayasanın “Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz.”, “Başörtüsü örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de açık-gizli bir İslam düşmanlığı olduğuna inanıyoruz.”, “Türkiye’de geçerli kanunlar arasında, İslama aykırı olan da var, olmayan da… Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkânı vereceğim.”

İngiliz The Guardian gazetesinde yayınlanan röportajdan: “Cumhuriyet döneminin artık sonu geldi. 23 Kasım 2002 tarihinde Almanya’nın “Die Welt” gazetesine; “Türkiye’nin hedefi çok açıktır: AB üyesi olmak… Bunun ülkemizde demokrasinin ve ekonominin güçlenmesini sağlayacağını ummaktayız. Buna karşılık biz de AB’ye tam üye olarak kabul edilecek Türk Devletinin saydam, demokratik bir İslam Devleti olacağını taahhüt ediyoruz.” demiştir.

Üçok’u ve nice cumhuriyetçi aydını katleden “İslami Hareket”, bugün “Ilımlı İslam” kimliğinde Cumhuriyet’i bitiren, gerici, piyasacı, işbirlikçi ve kadın düşmanı 2. Cumhuriyet rejimini kuran zihniyet olarak iktidardadır.

Bizlerin ise karşı karşıya olduğu soru “ Hesabı nasıl soracağız?” sorusudur. Bu gerici, işbirlikçi, piyasacı rejimin yerleşmesinde payanda mı olacağız yoksa katillerle aydınlık, eşit ve özgür bir Türkiye hedefini gerçekleştirerek kesin bir biçimde mi hesaplaşacağız?